Toplumların yönetiminde bazı kişiler, halktan yetki alırlar. İster demokratik sistemlerde, ister dini veya geleneksel sistemlerde farklı şekillerde de olsa toplumdan yetki alma özelliği vardır.
Toplumlar tarafından kişilere ve gruplara verilen yetkiler kesin değildir ve toplumsal haklar ile sınırlı bir özellik taşır. Halkın ve toplumun hakları, bir manada yetkili kişi ve kurumlara verilir. Yönetimin, belli kişi ve gruplarda olması gereği, toplumlar kendi haklarını korumak şartıyla bu kişilere yönetme yetkisini verirler.
Fakat zaman içerisinde bazı kişi ve zümreler, halkın kendilerine verdiği yetkileri, kendileri elde etmişçesine kendi adlarına kullanmaya başlarlar. Tarihte çeşitli krallar, dini şahsiyetler ve zengin sınıflar böyle bir tavır içine girerek, hak ve yetki dengesini kendi lehlerine çevirmişlerdir. Bu durum, hak ve yetki dengesini veya yetkiyi, hak sahibi olanların vermesi gerektiği kuralını bozmaya yol açmıştır.
Günümüzün demokratik sistemlerinde de, yetkiler; halkın iradesiyle bazı siyasi partilere verilmektedir. Siyasi partiler, bu yetkiyi aldıktan sonra, her nedense halkın rolünü küçümsemekte ve halkın arzusu ile o mevkilere geldiklerini unutarak, ya kendi istek ve arzularına göre veya siyasi partilerinin yetkili makamları adına, halkın haklarını gözetmemeye başlamaktadır. Tabii bu durum onları, keyfi ve meşru olmayan bir noktaya götürmektedir.
Demokrasiler, yetkili kişi ve kurulların böyle bir sapma veya ihmalkarlık içine gireceğini hesabetmiş ve seçimleri, bu hatalı gidişten kurtulmak için çözüm yolu olarak göstermişlerdir. Fakat bir iktidarı görevinden almak için sadece seçimleri beklemek, bilineceği gibi yeterli olmamaktadır. Çünkü 4-5 yıl boyunca yapılan hatalar, siyasi ve iktisadi sistemde öyle problemler ortaya çıkarmaktadır ki, iktidarların görevden alınması, probleme çare olamamakta ve ülkeleri çözümü zor sıkıntılarla baş başa kalmaya sevketmektedir. Dolayısıyla demokrasinin bu konudaki çözümü, yeterli ve problemleri ortadan kaldırıcı bir sonuç vermemektedir.
Yönetimin eksikliği veya hatası, aslında aksaklığı veya kurallardan sapmayı etkili bir şekilde durdurma ve tavrını değiştirme çabalarına imkan vermesiyle çözülebilir. Fakat, günümüz sistemleri, hata ve eksiklikleriyle yönetimlerin engellenmesine imkan vermemektedir. İslami yönetim anlayışında, adaletli olmayan ve hak doğrultusunda hareket etmeyen yöneticiye itaat sorumluluğu kalkmaktadır. Dolayısıyla, günümüz siyasi sistemleri; halka dayalı bir yönetim anlayışı iddia etmelerine rağmen, halka hayati konularda bile, yönetime karşı çıkma hakkını vermemektedir.
Hak ve yönetim dengesi, ahlaklı ve inançlı kesimlerin yönetim şekillerinde bile, yönetim erkinde keyfi ve dediğim dedik tavırlarında bile, manevi müeyyidelerin çalıştırılamamasına şahit olmaktadır. Bu durum, hak kavramını ciddi bir şekilde yaraladığı gibi, halkın ve toplumun haklarının da dikkate alınmamasına yol açılmaktadır.
Yönetim, halkın ve toplumun ideal ve ihtiyaçlarına kendisini odaklamadığı müddetçe, doğru bir şeyler yapsa bile, bazı hakları yerine getirmediği ve ihtiyaçlara cevap veremediği için toplumun mahzun ve mağdur olmasına yol açarak güven bunalımına sebep olmaktadır. Ayrıca yönetici grupları, istişare gibi inanç ve kültür açısından çok önemli bir kuralın terkine de götürebilmektedir.
Bu durum, değerlerimizle yaşamak başlığı altında, inanç ve düşüncenin, bir yerde bazı kişi veya kurallar yoluyla, günün şartları bahanesi altında terkedilmesine ve sistemin inanç ve kültür dışı kurallarla, ruh ve kültür erozyonuna uğramasına sebep olmaktadır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…