Rabbimiz tarafından Hak’ka ve Batıl’llara; adalet ve zulme/zulmetlere eğilimli olarak yaratıldık. Denemeye uğratılıyoruz. Bu sebeple adaletliler yanı sıra zalimler de olacaktır. Bir diğer anlatımla insana ve hayvana yönelik şiddet de bir hayat gerçeği olarak devam edecektir.
Zalim ve Adil Şiddet
Şiddet zalim ve adil şiddet olmak üzere iki kısımdır. Reddettiğimiz zalim şiddettir. Adil şiddet ise toplumsal hayatımız için derin bir ihtiyaçtır ve ceza hukukunun varlık amacıdır. Meşru savaş da ceza hukuku gibi gereklidir. Çünkü suça bire bir ceza olan adil şiddet, zalim şiddeti giderecek tek ana ve yasal yoldur. Üstelik adil şiddetin mağduru bile onu savunur ve “Şerîatin kestiği parmak acımaz,” der.
Erkekler arasında daha çok görülmekle birlikte, kadın cinayetleri sebebiyle kadına şiddet gündemimizi işgal etmektedir.
Biz bu konuda “Kadına Şiddet ve Çareleri” başlıklı birkaç televizyon programı yaptık ve de makaleler yayınladık.
https://www.alirizademircan.net/kadina-siddetin-sebepleri-ve-careler-5-496h.html
Şiddetin Ana sebebi
Şiddetin tespit etiğimiz başlıca 10 sebebine değindik ve çareleri gösterdik.
Şiddeti doğuran sebeplerin başında Allah’a ve Ahiret hayatına, bu hayatın sorgulamasına, Cennet’le mükafatlandırılıp Cehennem ile cezalandırılacağımıza imansızlık veya inanç zaafı gelmektedir.
Halkımız arasında “Hakkını helâl et” şeklindeki sözlü kullanım aslında bu ana sebebi ve çaresini özetlemektedir. Şimdi haberimizi okuyalım:
Mardin’in Derik ilçesinde Fehmi Tekin (37), coronavirüs nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Tekin’in ölümünden 2 saat önce eşi Emine Tekin (40) ile yoğun bakım odasındaki camın arkasından görüşüp, helallik istediği belirtildi.
Hakkını Helâl Et
Kendisini ölümün arifesinde hisseden merhum Fehmi Tekin bey eşinden helâllik istemektedir. Çünkü o, sorulduğunda tam olarak açıklayabilecek donanımda olmasa da Rabbimizin huzurunda eşlerin de birbirleriyle davalaşacaklarını bilmektedir. Rabbimizi dinleyelim:
Kulakları sağır eden o Kıyamet sesi geldiğinde,
İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar.
Annesinden, babasından,
Eşinden ve çocuklarından da kaçar.
O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.
O gün bir takım yüzler parıl parıldır.
Güleçtir ve sevinçlidir.
Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüştür,
Hüzünden kapkara kesilmiştir.
İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır. (Abese 80/33-42)
Rabbimizin huzurunda sorgulanacağımız Kıyamet Günü’ünde, birbirleri aleyhine hak iddia ederler korkusuyla eşler de birbirlerinden kaçacaklardır. Çünkü iradeli hayatlarının bütün sözleri davranışları, işleri ve ilişkilerinden sorgulanacakları için her birini yeter sıkıntıları ve ıstırapları olacaktır. Hiç değilse birbirlerinden davacı olmamaları için birbirlerinden hak helâlliği istemek durumundadırlar.
Coronavirüs tedavisi altındayken iki saat sonra vefat edecek hastaların nefes darlığı içinde nasıl zor durumda olduğunu artık biliyoruz. Bu durumda iken bile “hakkını helâl et” diyen sorumluluk bilincindeki imanlı bir insan, hayatın doğal seyri içinde karısını öldürebilir mi?
Zalimler İnanç Yoksunlarıdır
Ciddi bir araştırma yapılsa katillerin çok büyük çoğunluğunun helâllik isteyecek bilgide ve bilinçte olmadıkları görülecektir.
Zaten katillerin bir kısmı iman zaafını yansıtan zina ilişkisi içinde oldukları metresleri ve sevgililerini öldürmüyorlar mı?
Burada yeri gelmişken şiddetin Allah’a ve âhiret hayatına iman yokluğu veya zayıflığı gibi bir diğer sebebinin de” boşanma sistemimizin doğal ve insana saygılı olmayışı ” olduğu hakikatine de değinelim,
Boşanma sistemi İslâm’da oluğu gibi tarafların mağduriyetine sebebiyet vermeksizin kocaya ve kadına tek taraflı olarak boşama-boşanma hakkını vermelidir. (Bakara 228, Talak 1-2) Oysaki yürürlükteki sistemimizde taraflardan birinin boşanmak istememesi durumunda davalar yıllarca sürüncemede kalmakta, bu da düşmanlığa ve güçlü olan tarafı şiddete yönlendirmektedir. Oysaki oluşan düşmanlığı gidermenin yolu şiddet değildir. Erkek veya kadın olarak barışı tercih edip boşanmayı kabul etmektir. Çünkü boşanmamakta diretme hakkımız yoktur. Daha da önemlisi bağışlayıcı olmaktır, hataları görmemektir.
Yüce Rabbimiz, elçisi Hz. Muhammed’e söz ve anlam olarak indirdiği Kitabı Kur’ân’da eşlerin bazılarının düşmana dönüşebileceğini açıklarken değindiğimiz çareyi de göstermektedir:
“ Ey iman edenler, eşlerinizden, çocuklarınızdan size düşman olanlar da var. Onlara karşı dikkatli, ihtiyatlı davranın, onlardan kendinizi koruyun. Onlara sorgusuz sualsiz af ile muamele yaparsanız, yaptıklarını azarlamadan, kınamadan görmezlikten gelirseniz, ayıplarını örter, koruma kalkanına alırsanız Allah da size davranışlarınızın aynıyla mukabele eder. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.” (Teğabun 64 / 14)
İnsanımızı Çürüttük
İslâm’sız toplumsal düzenimiz ve eğitim sistemimizle insanımzı çürüttük. İnsanlık çizgisi olan İslâmî çizgiyi koruyamadık ve korutamadık.
Çareyi İslâmî iman ve hayat ölçüleri içinde arayacak iken İstanbul Sözleşmesi ve benzerlerinde çözüm arayanlar şiddetin de gerçek sebepleri arasındadır. Sözü Rabbimize bırakalım:
“ Ey yükümlü insan! Şu gerçeği dile getir: Pis ve kötü şeylerle temiz ve iyi olan şeyler eşdeğerde olamaz; pisin – kötünün çokluğu hoşuna gitse bile. O halde ey derin kavrayış sahipleri: Allah’ emirleri ve yasaklarına aykırılıktan korunun ki kalıcı mutluluğa erebilesiniz. “ (Maide 5/100)
Hulasa, “Hak helâlliği isteme” sağlam bir iman ve derin bir kavrayış sahibi olmanın alameti, zulmü önlemenin de şifresidir.
Ali Rıza Demircan