7 Ekim Gününün önemli bir tarihi tarafı ve özelliği vardır. 1973 Arap-İsrail Savaşı veya Ekim Savaşının ilk günü olan 7 Ekim tarihinin seçilmiş olmasının nedeni o gün işgal ordularının mağlup edilip birçok tankının tahrip edildiği ve Siyonistlere acının tattırıldığı gün idi. Mısır ve Suriye ordularının, tarihlerinde ilk defa Siyonist devletle giriştikleri savaşta profesyonel bir tarzda güzel bir planlama ile icra ettikleri 7 Ekim 1973 Savaşı’nın ilk gününde yapılan bu saldırı, kendi açılarından büyük başarılı olan bir tarih olarak seçilmiş olması birçok sembolik unsurları içeriyor.
Zaten işgalci orduya verdirilen kayıplar itibarıyla Arap-İsrail mücadelesindeki çok önemli bir gün olarak ya da bir operasyon olarak ileride önemli bir gün olarak İsrail siyasi tarihi açısından hatırlanacaktır. Kaldı ki işgal kuvvetleri olan siyonistlerin bu kayıpları bu kadarla da kalmayacaktır. Muhtemelen daha fazla da maksatlarının özgürlük savaşı vermek olduğunu bütün dünyaya ilan ettiler. Bu ilan ve duyurudan kısa bir müddet sonra Gazze’de bulunan diğer bir İslamî hareket olan İslami Cihad Hareketi” yayımladığı bildiride, Kassam Tugayları ve Hamas birlikte ile hareket edileceğini açıkladı. İşte o sabah Filistinli gruplar Gazze’ye en yakın yerleşim yeri olan işgal altındaki Siderot kentine sızdı.
Gazze‘den atılan roketlerin şoku geçmeden İsrail’in Gazze Şeridi’ne yakın bölgede yer alan Siderot kentine Filistinli silahlı grupların sızdığına yönelik görüntüler sosyal medyada yer almaya başladı.
Görüntülerde, yüzleri maskeli Filistinli mücahidlerin Siderot sokaklarında araçlarla ve motosikletlerle dolaştığı, bazılarının işgal kuvvetlerinin askerleriyle çatıştığı yer aldı.
Bu görüntülerden kısa süre sonra Siyonist yönetim yeni bir açıklama yaparak Gazze’den sınır bölgesine yakın yerleşimlerde ikamet edenlerden evlerinden çıkmamalarını istedi. Sosyal medyada bir grup Filistinlilerin paramotorlarla Gazze’den İsrail’e geçtiği anları gösteren görüntüler de yer almaya başladı. Bunun yanı sıra siyonist yönetimin Gazze sınırına ördüğü dikenli tellerin sökülüp çok sayıda Filistinli mücahidin araç veya motosikletlerle işgal edilmiş topraklar tarafına geçtiğine dair daha fazla ve yeni görüntüler de paylaşıldı.
Filistinlilerin Gazze’den sınırın karşı tarafına sızması siyonist işgal kuvvetleri için yeni bir şok etkisi yarattı. Siyonist yönetim yetkilileri uzun süre suskun kaldı. Böylelikle “Aksa Tufanı”, İşgalci siyonist yönetimin son yıllarda yaşadığı en büyük şoklardan biri olarak değerlendiriliyor. Hem roket atışları hem de Filistinli grupların işgal kuvvetlerinin kurduğu sınırı geçmesine karşılık Tel Aviv yönetimi uzun süre sessizliğini korudu. Ne yapacağını, olayı nasıl izah edeceğini bu yenilgiyi nasıl anlatacağını bilemedi.
Sessizliği ilk bozan Savunma Bakanı Yoav Gallant oldu. Gallant, roketlerin ateşlenmesinden yaklaşık 4 saat sonra yaptığı görüntülü açıklamayı sosyal medya hesabından paylaştı. Gallant, paylaşımında, “Hamas’ın İsrail’e savaş başlatarak büyük bir hata yaptığını” söyledi. Ne yazık ki bizde de bazı siyasiler hatta geçtiğimiz dönem meclis başkanlarından ve eski bakanlardan biri de aynı kanaati paylaşarak Hamas’ın yanlış yaptığını ifade eden bir hataya düştü. İzmit’te bir kitap fuarının açılışında yaptığı bir konuşma ile “bunlar aptallık ediyor böyle bir yanlışlığa neden düştüler, soba borularıyla mı savaşacaklar?” . Gibi talihsiz bir konuşma yaptı.
Ve hatta başka ülkelerden de paralı askerler kiralamaya başladı. Diğer taraftan Hamas, Gazze Şeridi’nin güneydoğusundaki işgal altındaki Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı ile çevresindeki askeri noktanın ele geçirildiğini açıkladı. Bu hareketle de çok sayıda Siyonist ordu mensubu askeri esir aldığını bildirdi. Hatta bir generalin esir alındığı sıradaki görüntülerini sosyal medyada yayınladı. Bu da Siyonist devleti kahreden görüntülerden birisi oldu. Bunun ardından mücahidler sosyal medyada esir aldıkları düşman askerlerinin ve bazı sivillerin Gazze’ye getirildiğine ilişkin görüntüleri yaymaya başladılar. Ayrıca sabah saatlerinde Gazze’den roket atışları yoğun şekilde devam etti. Sınıra yakın bölgelerin yanı sıra başkent Tel Aviv ve Batı Kudüs’te sirenler sık sık duyuldu. Zira buralara roketler atılmaktaydı.
Gazze sınırına yakın büyük ilim adamlarının yetiştiği hatta Hamas lideri ve kurucusu şehid Ahmet Yasin’in doğum yeri olan Askalen merkezi roket atışlarından en çok etkilenen yerleşim bölgelerinden biri oldu. Kentte roket isabet eden birçok noktadan dumanlar yükseldiği görüntüleri yayınlandı. Medyada bu roketlerin düştüğü yerlerde siyonistlerin nasıl kaçıştığı görüntülendi.
Mücahidlerin aldıkları bir hayli esir olduğu iki tarafın açıklamalarından anlaşılıyordu. Yalnız Hamas mücahidleri yukarıda ifade ettiğimiz gibi yaşlılara ve hastalara asla dokunmadılar. Hatta onlara dokunmadıklarını anlatan görüntüleri medyada yaydılar. Ancak Yaşlı ve hastaların dışında yakaladıklarını esir almış olmaları onların hakkı olduğunu herkes kabul etmektedir. İşgalci siyonist ordusu, 06.30’da ülkenin güneyindeki bölgelerde Gazze’den atılan roketler nedeniyle sirenlerin sürekli çalmasını ilan ederek halkını dışarı çıkmamaya çağırdı.
Bu çağrı ve duyurulardan sonra Hamas’ın mücahidleri İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf, İşgal kuvvetlerine karşı “Aksa Tufanı” operasyonunu başlattıklarını açıkladı. Kumandan Dayf, ilk aşamada işgal edilmiş topraklara 5000 roket ve havan fırlattıklarını belirterek, Siyonist terör devletinin saldırılarına karşı bir direniş ve özgürlük savaşı hareketi kararı aldıklarını ve bunun için Aksa Tufanı operasyonunu başlattıklarını açıkladı. Sebep gayet açık buna kimin itirazı olabilir. İslam düşmanlarının dışında hiç kimse bunların yanlışlıklarını ifade etmiş değildir. Birileri de sürekli suskun kaldı.
İşgal ordusu, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kentine savaş uçaklarından Filistinli direniş gruplarının elindeki 69 İsrailli esirin fotoğraf ve isimlerinin bulunduğu broşürler bıraktı. “Eve dönmek ister misin? Bunlardan birini tespit edersen lütfen ihbar et!”. İfadesinin yazılı olduğu broşürlerde, iletişim için bir telefon numarası ile internet adresi de yer aldı. Bu kadar yüzsüz ve insanlıktan yoksun başka bir millet yer yüzünde olmamıştır. Hz. Musa’ya en büyük eziyeti yapanlar bunlardı. Kardeşleri Yusuf’u kuyuya atanlar, Hz. Yakub’a yalan söyleyenler, Hz. Zekeriya ve Yahya’yı öldürenler, Hz. İsa’yı öldürmeye teşebbüs edenler işte bu kana doymak bilmeyen insanlıktan uzaklaşmış bir canavar millettirler.
Gazze Şeridinde broşür atma yöntemine daha önce birçok kez başvuran Siyonist ordu, ilk kez kendi esirlerin fotoğraflarının yer aldığı broşürleri attı. Bu da onların yenilgilerinin ve mücahidlere esir kaptırdıklarının itirafı idi. Çatışmalara 24 Kasım 2023’te 4 günlüğüne ara verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan “insani ateş kes” ile 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. Üçe bir esir değişimi tarihte az rastlanan bir olaydır. Birkaç yıl önce Şalit adındaki bir askere karşı da 1000 Filistinli esir serbest bırakılmıştı. Bu da Hamas’ın başarısı idi.
Amerikan istihbaratı: Hamas mensuplarının yüzde 70’i hayatta ve savaşa devam ediyorlar. Amerikan istihbaratına dayandırılan raporlara göre yönetim 7 Ekim’den bu yana sürdürdüğü savaşta Hamas’ın insan kaynağını yok etmeye yönelik amacına ulaşabilmiş değildir. Bu Amerika’nın bizzat kendi tespiti olup bütün dünyanın bilgisine sundu.
Ama Allah’ın yardımı ve inayetiyle siyonist devlet artık kolay kolay Hamas’ı yenemeyecektir. / Ekim savaşı İsrail denen işgal kuvvetlerinin sonlarının başlangıcı olacaktır.
Gazze’de büyük bir yıkım olduğunu bütün dünya gördü. Evlerin neredeyse %70’i tamamen bombalarla yok edildi. Enkaz altında kalan birçok ailenin bütün fertleriyle şehid olduğu görüldü. Bir çok ailenin kökü ve nesli yok edildi. Bu bir soy kırım değil de nedir? Fakirlik, yokluk, açlık, sefalet, yakıt yok ısınma imkanı yok ve kışın ağır şartları bir halkı perişan etti. Onları durumları sorulduğunda zaten ölümden beter bir hayat sürüyorduk. Bu zindan hayatından kurtulmak için ayağa kalkıp savaşmaktan başka çaremiz kalmamıştı.
Savaşla birlikte bu sıkıntılar ve felaketler alabildiğince arttı. Gazze’de büyükler ve çocuklar anestezi olmadan ameliyat ediliyor. Siyonist yönetim Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki saldırılarında parçalanan bacağı anestezisiz bir şekilde ameliyat edilen 16 yaşındaki Ahed Taha Biseysu “biz ne ölüyüz ne de diri, ikisinin arasında kalmışız” diyerek bütün dünyaya Gazze’de süren zalim işgal ve orantısız güç ve iki tarafın silah dengesizliği olan bu savaşı durdurma çağrısı yaptı. Ama sağır ve vicdansız olan bir dünyaya hiçbir mesajı işittiremezsiniz. Amerika’yı ve Batı Avrupa’yı arkasına alan, karşısındaki insanların insan değil hayvan olduklarını iddia eden bir anlayışa sahip gaddar bir devlet vardır.
Terörist devletin 7 Ekim ve sonrasındaki aylarda karadan ve havadan sürdürdüğü saldırılarda yüzlerce Filistinli insan kol ve bacağını kaybetti. Doktorlar ise kısıtlı imkanlarla ve tıbbi malzeme eksikliğinden kopan ve parçalanan bu uzuvları anestezi olmadan tedavi ve ameliyat etmek zorunda kaldılar. Canlı canlı ameliyat edilen Filistinlilerin görüntüleri sosyal medyada ve haber kanallarında yer almaktaydı. Bu görüntülerden biri de Şifa Hastanesinde ortopedi cerrahı olan Hani Züheyr Biseysu’nun, yeğeni Ahed’in bacağını yemek masasının üstünde anestezisiz ameliyat ettiğini bütün dünya gördü. Babasıyla konuşmaya çalışırken düzenlenen saldırıda bacağını kaybeden Ahed’in hayatı 19 Aralık’ta tamamen değişti.
Tam o sırada binanın etrafını kuşatmış olan siyonist tanklarından biri, altıncı kata saldırı düzenledi. Birden kattaki bütün eşyaların ve yıkılan duvarların altında kalan Ahed’in sol bacağı parçalanırken, annesi ve 12 yaşındaki kız kardeşi de yaralandı. O esnada hareket edemediği için öldüğünü zanneden Ahed, amcasının oğlu tarafından alt kata taşınarak indirildi. Aşağıya inerken bacağının parçalandığını gören Ahed, “bacağım gitti!” diye feryat etmeye başlayınca amcasının oğlu onu, “bacağına bakma yüzünü çevir diye” teselli etmeye çalıştı. Daha sonra ailesinin yaşadığı kata indirilen Ahed, mutfaktaki yemek masasına yatırılıp bacağı kesildi, dikiş ipliğiyle damarları dikildi. Ahed, hikâyenin geri kalanını gözleri yaşlı bir şekilde şöyle anlattı: “Mutfağı ameliyathane olarak kullandılar. Doktor olan amcamın yanında hiçbir tıbbi araç gereç yoktu. Bir kova ve sabun aldı, mutfaktaki bulaşık süngerle yarayı temizlemeye başladı.
Amcama baktım ve ona “bacağımı kesme” dedim ama aslında bacağımın kesilmeme gibi bir ihtimali olmadığını biliyordum. Zaten kopmuş sallanıyordu. Amcam bana baktı, bıçağı eline aldı ve bacağımı kesti. Daha sonra damarları, ameliyat ipliği bulamadığı için normal dikiş ipliğiyle dikti. O halde 4 gün boyunca evde abluka altında kaldık. Kızılhaç’tan yardım istedik. Hiçbir şey yapamadan öylece bekledik. Düşman askerleri 4 gün sonra ablukayı kaldırınca amcam hemen ambulansla beni hastaneye götürdü. Orada da operasyon geçirdim.” Yaranın temizlenmesi ve pansuman edilmesi sırasında çok acı çektiğini ve bunu her gün yaşadığını kaydeden Ahed, “Benden kötü durumda olanlar var. Bu da benim nasibimmiş. Yine de hamdolsun.” diyerek büyük bir teslimiyet gösterdi. “Bizi seyretmeye daha ne kadar devam edeceksiniz?” Hasta yatağından tüm dünyaya seslenen Ahed, “Neyi bekliyorsunuz. Ne savaşı durdurabiliyorsunuz ne de yaralıların tedavi olmasını sağlıyorsunuz.
Savaş dursun ve ben de son kurban olayım. Bizim başımıza bunlar gelirken siz oturmuş seyrediyorsunuz. ‘Gazze halkı direniyor, Gazze halkı güçlü’ diyorsunuz. Sabredin demekten başka bir şey yapmıyorsunuz. Harekete geçin ve bir şeyler yapın. Biz sabrettik, fedakârlık ettik. Filistin uğruna canımızı bile vermeye hazırız ama onu da yapamıyoruz. Ne ölüyüz ne de diri, ikisi arasında kalmışız. Bundan daha fazla ne olmasını bekliyorsunuz.” diyerek öncelikle İslam dünyasına sonra da bütün aleme sitemde bulundu. Bu in sanların üzerimizdeki haklarını nasıl ödeyeceğimizi de şaşırdık. (Gelecek hafta devam edeceğiz).
MİRATHABER.COM – YOUTUBE-
AHMET AĞIRAKÇA
YAZARIN DİĞER YAZILARINA BURADAN ULAŞABİLİRİSNİZ