Hayat Kitabımız Kur’ân-ı Kerim, bizim için zamanı programlarken şöyle buyurur:
“Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allâh’ın katında ayların sayısı on ikidir.
Bunlardan dördü harâm aylardır.
İşte doğru din budur. O aylar içinde konulmuş yasağı çiğneyerek kendinize zulmetmeyin.
Allah’a ortak koşanlar nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın ve bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir.
Harâm ayı erteleyip yerini değiştirmek, küfürde daha ileri gitmektir.
İnkâr edenler, onunla saptırılır. O harâm ayını bir yıl helâl sayarlar, bir yıl harâm sayarlar ki, Allâh’ın harâm kıldığının sayısını denk getirip, Allâh’ın harâm kıldığını helâl yapsınlar.
Yaptıkları işin kötülüğü, kendilerine süslü gösterildi.
Allâh, kâfirler toplumuna yol göstermez.” (Tevbe 9/36-37)
Tevhidî gelenekte var olan ve Kur’ân’ın da sürdürdüğü Haram aylar uygulaması, insanlığı barışa alıştırmak içindir. Tevhid dininin en temel göstergeleri demek olan şeâirden sayılan dört haram ay, Zilka’de, Zilhıcce, Muharrem, Receb’dir. Bunların ilk üçü hac ayı, dördüncüsü umre ayıdır. Bu aylar, ‘haram ay’ilan edilerek insanlar, barış içerisinde yaşamaya alıştırılmışlar; Şam, Mezopotamya, Irak gibi uzak beldelerden hac ve umre için Mekke’ye gelen insanların güvenle gelip güvenle memleketlerine dönmeleri sağlanmıştır. Tabi ki haram ay uygulamasındaki tek sebep hac ve umre ibadetlerini güven içinde yapmak değildir.
Bu aylarda savaşın yasak sayılmasının temelinde insanların güven içerisinde hac-umre ve ticaret yapabilmelerini sağlamak, bu aylar vesilesiyle onları barışa hazırlamak yatmaktadır. Şöyle ki: Haram aylardan biri olan Muharrem, Hicrî senenin ilk ayı, Recep senenin yedinci ayı, Zilka’de ve Zilhıcce ise senenin son aylarıdır. Buna göre haram aylar senenin başı, ortası ve sonuna serpiştirilerek barışın tüm seneye yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Zira savaştan barışa geçiş gibi, barıştan savaşa geçiş de bir anda olmamaktadır. Haram ay uygulamasıyla insanlığa sanki şu mesaj verilmektedir: Ey insanlık, sizler kan dökerek ve yeryüzünde fesat çıkararak atanız Hz. Âdem’in yaratılışında söz söyleyen melekleri doğru çıkarmaya çalışacaksınız. Hâlbuki Yüce Rabbiniz size barış dini İslam’ı seçti. Madem savaşa bu kadar düşkünsünüz, hiç olmazsa şu haram aylarda savaşa ara verin, barış içerisinde yaşamanın tadına bir varın. Göreceksiniz ki o aylardan sonra da barış içerisinde yaşamaya bakacaksınız. Yoksa uygulamanın amacı, haram aylarda savaşa ara verin, sonrasında birbirinizi yiyin demek değildir.
Kur’ân’da bazı yer ve zamanlara dikkat çekilmesiyle ilgili olarak İmam Cessas Tefsirindeözetle şunları söyler: “Yüce Allah, bazı yer ve zamanlar için özel bazı emir ve yasaklar koymuştur. Bunun nedeni, onları insanların daha bir özenle yerine getirmelerini sağlamaktır. Çünkü insan psikolojisi tekdüzelikten sıkılır. Bu yüzden İslam’da devamlı yapılması istenen ibadetler oldukça kısa ve hafif tutulmuştur. Sözgelimi sürekli kılınması gereken vakit namazlarının farzları çok kısa zamanda yerine getirilebilir. Örnek olarak Cenab-ı Hak, insanların haftalık genel toplantı gününde Cuma namazını özel olarak farz kılmıştır. Senede bir ay (sayılı günlerde) orucu farz kılmıştır. Aynı şekilde Zilhıcce’nin sayılı günlerinde haccı meşru kılmıştır. Yine hac için gidiş geliş ayları olan haram aylarda savaşı yasaklamıştır. Savaşı olabildiğince azaltıp barışı yaygınlaştırmak ve güvenli bir ortamda umre yapılmasını sağlamak için, senenin ortasında olan Receb’i de haram aylardan saymıştır. Hacıların güvenliği için Mekke ve çevresini güvenli belde (harem) kılmıştır. Ka’be’yi kendisine izafe edip (Beytullah=Allah’ın evi) ona hürmet edilmesini istemiştir. Bu özel yer ve zamanlarda yasakları çiğnemenin vebali de büyüktür, bu yer ve zamanlarda yapılacak ibadetlerin sevabı da büyüktür. Haram aylarda da zulmü ve çirkin işleri yasaklayarak diğer aylarda da bunlardan uzak durulmasına alıştırmak istemiştir. Aslında bazı mübarek zaman ve mekânlarda özel ibadet ve taat emri, kulları diğer zaman ve mekanlarda da ibadet ve taata alıştırmak içindir. Beytullahtaki hac ruhunu diğer mekanlara taşımak, Ramazan’daki oruç ruhunu diğer on bir aya taşımak, haram aylardaki barış ruhunu diğer aylara taşımaktır asıl amaç. Onun için bazı zaman ve mekânlara özel dikkat çekilmiştir. Zaten ayetteki O aylarda kendinize zulmetmeyin ifadesi, özellikle o haram aylarda yasağı çiğnemeyinşeklinde anlaşıldığı gibi, tüm on iki ayda yasakları çiğneyerek kendinize yazık etmeyin şeklinde de anlaşılmıştır.”
Kur’ân, yerlerin ve göklerin yaratıldığı günden beri Allah katında ayların sayısının on iki olduğunun altını çizer ve bunlardan dördünün haram ay olduğunu belirtir. Yine Kur’ân, ayların yerlerinin değiştirilmemesini isteyerek böyle bir şeye yeltenmenin gerçeği örtmede ileri gitme/küfür olduğunu söyler. Ay takvimine göre, tüm aylar senenin bütün mevsimlerini dolaşır. Dinî düzenlemeler genelde bu ay hesabına göre belirlenmiştir. Böylece sözgelimi Ramazan orucu, hac ve kurban günleri senenin bütün mevsimlerine rast gelebilmekte, böylece her mevsimde bu ibadetlerin zevki tadılmakta yahut meşakkatlere katlanarak nefislerin değişik zaman ve şartlarda eğitimi sağlanmaktadır. Cahiliyye Arapları ise, siyasî ve ekonomik bir takım gerekçelere binaen bu ayların yerlerini değiştiriyorlardı. Örneğin onlar, hac mevsiminin kendileri için en uygun olan zamana denk gelmesini sağlamak için değiştiriyorlardı. Bu ise, ibadetlerin ya hep kolay, ya da hep zor mevsimlere rast getirilmesi demekti. Kur’ân bu şekilde ayların yerleri üzerinde oynamayı yasaklamıştır.
İçerisinde bulunduğumuz aylar, kullarını barışa hazırlamak için savaşın, kan dökmenin Allah tarafından yasaklandığı haram aylardır. Ne hazin ki haram aylarda bile, barış insanı olan Müslümanların kanı akmaya devam ediyor. Haramîzâde müstekbirler, bu konuda da Allahın yasasını çiğnemeye devam ediyorlar. Kur’ân’ın indiği dönemde inkârcı müşrikler bu mübarek ayın hürmetini ihlal edip ismetini çiğniyorlardı, bugün de çiğnemeye devam ediyorlar. Haram aylarda da mazlumların kanı akmaya devam ediyor. Ama şurası bir gerçek ki mazlumların âhı dünya ve ahirette yerde kalmayacaktır.
Müslüman olmayanların diğer aylarda olduğu gibi, haram aylarda da kan dökmeye devam etmesi bir yana, Müslüman olduklarını söyleyenler de tekbirler getirerek bu aylarda kan döküyorlar. Tabi ki bunun izah edilebilir bir tarafı yoktur. Olması gereken öncelikle Müslümanların dinin şeairini bilip onların hürmetini korumaları ve sonra da bu konuda insanlığa örnek olmalarıdır. Müslümanlar, ümmet olarak akıllarını başlarına alarak aziz İslam’ı bir bütün olarak anlamadıkça, Aziz Kur’ân ve İslam’ın Aziz peygamberinin rehberliğinde bir ve beraber olmadıkça Yüce Allah’ın izzetinden nasiplenemeyecekler ve mazlumların kanı akmaya devam edecektir. Bu hengâmede en fazla zararlı çıkanlar da kendilerine emanet edilen maddî ve manevî nimetlerin kıymetini bilmeyen müminler olacaktır. Zira İslam Ümmeti, yalnızca kendisi için değil insanlığın hayrına seçilip gönderilmiş ve görevlendirilmiş bir ümmettir.
Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, iyiliği emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz.(Âlu Imrân 3/110) Dünyada bu özellikteki İslam Ümmetinin eksikliği, dünyayı kan gölü göz yaşı seline döndürmüş ve yaşanamaz hale getirmiştir. Oysa yüce Yaratıcı yeryüzünü sâlih kullarına emanet etmişti. Bu O’nun değişmeyen yasasıydı. And olsun ki, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yeryüzüne ancak sâlih kullarımın mirasçı olduğunu/olacağını yazmıştık.(Enbiyâ 21/105) Ayette sâlih kullara miras bırakılan arz/yeryüzü, hem dünya hem de cennet olarak anlaşılmıştır. Buna göre sâlih kullar yeryüzüne sahip çıkarlarsa yeryüzü cennet gibi huzur diyarına dönüşecek, böylelikle onlar ahiret cennetine de nail olabileceklerdir. Yoksa dünyayı İslam yurdunu çeviremeyen müminlerin, ahirette Selam Yurdu cenneti hak etmeleri muhal olacaktır.
Evet, bugün dünyada Müslüman varlığından bahsedilebilir. Ancak iyiliği emreden, kötülüklere dur diyen ve gerçek anlamda Allah’a iman eden müminler nerede? Dünya huzur ve barış diyarı olmak için o müminleri gözlemektedir!
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi