Yahudiler için hiçbir zaman harita ile toprak özdeş olamamıştır. Bir başka ifadeyle Yahudiler, tarih boyunca haritasız, topraksız bir şekilde yaşarken sürgünde “hiçbir yerde ama her yerde” bir anlayışla umutları kabarınca “gelecek sene Kudüs!! veya acılar içinde kıvranırken bile “belki bir gün Kudüs!” ufkuna sahip oldular. Yahudinin bu toprak merkezli çoklu hevesinin alt metninde Allah rızası değil daima var güçleriyle kölesi oldukları dünyaya bir gün efendi olarak “dönmek” ve hakim olmak şevki yatmaktadır. Siyonistler haritanın zihinde yoğrulup başladığını, derin bir imana dönüşerek kalpte devam edip dünyanın en kaliteli eşyasını ürettikleri mahir ellerle bitirildiğini herkese maalesef gösterdiler. Çok güçlü gibi görünen ama aslında insanlığın en zayıf halkası onlar; zira Yahudiler hiçbir şeye sahip değiller. Cennetle özdeş gördükleri vaat edilen bir avuç toprak adına çıkarak Kudüs’te bile bir şeye sahip olamamak budur.
Dolayısıyla Yahudinin elinde olanlar, bizim gafletimizdir, kazandıkları bizim suiistimallerimiz ve doğruları bizim günahlarımızdır. Zira Dinler Tarihi öğretir ki biyolojik varlık olarak insanların kurguladıkları mekanlarını basit birer toprak olmaktan çıkarırlar, teolojik olarak işler ve onları kendi alemlerine dönüştürürler “bu alemleri de” kendi inançlarını inşa eder. Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer, hep beraber büyük bir gayretle her türlü dünyevi eylemin seyrekleştirildiği, ziraatın bile yapılmadığı bir alanı dünyanın en mukaddes mekanına Mescid-i Haram merkezli bir harem bölgesine çevirdiler.
Dolayısıyla Dinler Tarihi için alem, basit bir yer veya mekan değil aksine dindarına bir dünya görüşü, perspektif, yerleşik bir paradigma veren dil inşa eden, dini mekansal yoruma çeviren, inanç evrenleri inşası eden ve özel organize edici kategorilere sahip davranış formları meydana getiren hatta yer bildirimi yapan kimlik verici bir yerdi. Dini alem, her türlü dindar davranışının, bağlamsallığını ve kendini konumlandırmasının anlama, yorumlama ve analiz edilmesine katkı sağlayan yerdir.
Dinler Tarihi, en dar anlamıyla mekan veya en geniş anlamda alem hakkında standart betimlemelerin çıkarak dini alemin, aslında dindarının yaşadığı mekana model bir perspektif hatta dil evrenleri inşa ederken özel organize edici kategorilere sahip davranış ve kimliklerle donatılmış özgün dünya kurmasına yardımcı olur. Bu açıdan her Müslüman özlemle hac mekanlarını ziyaret etme umuduyla ve ufkuyla kendi alanlarını inşa edebilirken Yahudi ise reel politik olarak harabe haldeki Kudüs’ün gelecekte Yahudiliğe ait bir mesih vasıtasıyla yeniden inşasının ufkuyla hem evrenini hem de dar mekanlarını yapılandırmaktadır.
Bu açıdan dinler, sırasıyla kutsal mekan, inanç sistemi ve dünya görüşünü sistematik bir şekilde üst üste koyabilmekte onları daha fazla metne bağlı ve tarihsel açıdan daha bağlamsal ve aktüel açıdan daha fazla davranış belirleyici referansa dönüştürme niyetindedirler. Dolayısıyla kutsal mekanlar, tüm iskan durumlarını, kutsal veya kutsal olmayan eylemleri, gündelik konuşmaları, en sıradan veya en dünyevi fikirleri şekillendirirken en ciddi formuyla dindarın kendini gerçekleştirebildiği gerçek bilinçleri verebilen en merkezi öğretilerin konusu olabilen hatta uğruna kan dökülüp savaşılan kutsal hikayelerin baş kahramanı olabilirler.
İnanç coğrafyası bağlamında öne çıkan Kudüs, küresel açıdan hem inşa eden, hem yıkıma uğrayan hem yeniden kurulmak ve göksel ve yeryüzüne ait olmak üzere dallanıp budaklanan model bir şehir olarak dikkatlerden kaçmaz. Dahası insanlığın dini tarihi boyunca hem askeri yönden hem de teopolitik ve ekonomik açıdan Kudüs, putperest Babil, Roma ve Sasaniler gibi “yabancı güçler” tarafından ele geçirerek yenilenmiş bir otorite kazanmak veya yıkıma uğratmak suretiyle etkisini azaltmak istenirken Siyonistler ve Hıristiyan güçler yoluyla yeni ilavelerle veya yeniden inşalarla daima yeni roller biçmek üzere yeniden yeniden imar edildi. Ancak gerçek ve salih varisler olarak Müslümanların elinde kendilerine halife olmaları rolüyle “kutsal statükonun” koruyup kollanması şarttır. Zira Yahudi’nin ellerinde olanların tamamı onlara Rabbimiz tarafından bizzat Tevrat ve Zebur’da “yazılırken” tıpkı mevcut durumun da izhar ettiği gibi “Allah’ın Salih Kullarına miras bırakılmak” üzere vaat edildi.
Prof. Dr. Mustafa ALICI
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…
View Comments