Dış güçler kavramının hangi tarihlerden itibaren kullanılmakta olduğunu tespit etmek için özel bir çalışma gerekir fakat Türkiye’de liberal muhafazakârların, bu kavrama karşı büyük bir savaş başlattıklarını görmek için özel bir çalışmaya lüzum yok. Özellikle son dönemlerde onların hoşnutsuzluğu günlük yazılarda çok daha belirgin bir hâle geldi. Kanaatime göre asıl üzerinde durulması gerekli olan da budur. Çünkü son zamanlarda dış güçler kavramının bizzat kendisi bir şikâyet konusu olarak sıkça gündeme gelmekte fakat bununla tezat oluşturacak şekilde “dış güçler”le mücadele de şiddetlenmektedir.
Kavramla ilgili birçok soru sorulabilir. Örneğin bizim için dış güçler kimlerdir ve hangi faaliyetlerinden dolayı bu tanım kullanılmaktadır? Çok daha ayrıntılı cevap gerektiren sorular da sorulabilir. Örneğin bir ülkenin başka ülkelerle ilişkisinin rekabet üzerine kurulmasını tabiî karşılamak gerekirken dış güçler kavramının literatürümüze girmiş olmasında açıklanması gerekli bir tuhaflık yok mu? İlave olarak dış güçler kavramının kolonyalist ve emperyalist devletlerle sınırlı olmasının özel bir anlamı var mıdır? Soruyu daha açık sormalıyız: Bu kavram, kendi başına kullanıldığında ve çok daha karmaşık ilişkilerin merkezinde yer aldığında farklı tutumları mı göstermektedir? Yani aslında, üzerinde durduğumuz kavram, şartlar değiştiğinde farklı anlamlar mı kazanıyor?
Kavramın gündeme gelme şeklinde bir tuhaflık olduğunu ifade etmeliyim. Liberal muhafazakârlığın sözcüsü olarak kabul edilen gazetede yayımlanan köşe yazılarının sadece başlıkları dahi bu tuhaflığı göstermesi açısından dikkat çekicidir. Buna karşın adını açıkça ifade etmeye gerek duymadığımız gazetenin, neredeyse, bütün yazarlarının dış güçler kavramından hoşnut olmadıklarını ifade ederken kavramdan mı yoksa oluşan sahici karşıtlıktan mı şikâyet ettikleri açık değildir. Muhtemelen böylesi kapsamlı bir ortaklığın meydana gelmesinde de farklı gerekçeler rol oynuyor.
Hatırlanacağı gibi yirminci yüzyılın şartlarında muhafazakâr camia genel olarak dış güçler kavramına müracaat etmekte bir sakınca görmezdi. Hâl böyle iken seksenlerin ortalarında, “Yahudilik ve Masonluk” kitabının dış güçler kavramına telafisi mümkün olmayan bir muğlaklık kazandırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kitabı gördükten sonra okunmasına gerek olmadığına karar vermiştim. Samimiyetle söylüyorum, o yıllarda bu kitabı alma gereği duymadım ve okumadım. Bu görüşüm hiçbir zaman değişmedi. Birçok defa gördüğüm bu kitabın rahatsız edici içeriğinin gerçeklikten kopuşa sebep olacağını düşünmüştüm. Fakat muhafazakâr camia buna yoğun bir ilgi göstermişti ya da kitabın yaygın kabul görmesine yol açan yoğun bir kampanya vardı. Söylemeye çalıştığım gibi bu türden kitaplarla dış güçler kavramı hayalî ve baş edilmez düşmanlar hâline getiriliyordu. Hatta kimileri de böylesi anlamsız kitaplar sebebiyle muhafazakâr camiaya antisemitizm suçlamasını yöneltebiliyordu.
“Yahudilik ve Masonluk” kitabında kendini gösteren yaklaşım biçiminin dış güçler kavramına gereksiz bir gizem kattığını ve edilgen bir tutumun ortaya çıkmasına yol açtığını düşünmüşümdür. Böylelikle kavram, asıl bağlamından uzaklaştırılmıştır. Aynı yıllarda sömürgecilik kavramı da benzer bir tutumla kolonyal ilişkilerin görülmesini engellemiştir. İlginç bir şekilde faklı cenahlardaki gelişmelerin sonuçları birbirine çok benzemekteydi. Her iki tutum kolonyalist ve emperyalist devletlerin ilişki ağlarını görünmez kılmaktaydı. Görünmez kılınan ise oldukça fiilî bir durumdu.
2010’lı yılların başından itibaren Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini hemen hemen herkes kabul etmektedir. Bahsi geçen liberal muhafazakâr gazetenin yazarları da yeni döneme girildiğinden dem vurmaktadır. Fakat onlar özellikle 2012’de ortaya çıkan bariz farkları bir türlü içlerine sindiremediklerini de ifade ediyorlar. Peki, bu durum ne anlama gelmektedir?
Son on yılda 1980’lerdeki muğlaklığın tam aksine, adları açıkça ifade edilen devletlerin ve onların uzantılarının Türkiye’ye müdahalesi açıkça dile getiriliyor ve Türkiye bağlamında açık bir karşıtlık oluşuyor. Türkiye muğlaklığı ortadan kaldıracak şekilde, hatta yer yer doğrudan isim vererek karşıtlarını tanımlıyor. Bunların Türkiye’ye hangi gerekçelerle ve ne türden faaliyetlerle saldırdıkları da gösteriliyor. Bu bağlamda FETÖ gibi emperyal merkezlerle çevre ülkeleri arasındaki eşit olmayan ilişkiden doğan yapılar da ortaya çıkarılıyor. Peki, o zaman açıkça soralım: Liberal muhafazakârlar dış güçler kavramını neden bu kadar sıklıkla şikâyet konusu yapıyor?
Şimdilik, kavramın günlük kullanımdaki bağlam değişimine dikkat çekmekle yetinelim.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…