islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4764
EURO
36,4423
ALTIN
2.951,48
BIST
9.375,01
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Hayalleri Uğruna Vatanından ve İnancından Vazgeçebilecek İdealsiz Bir Toplum Olduk

Hayalleri Uğruna Vatanından ve İnancından Vazgeçebilecek İdealsiz Bir Toplum Olduk
30 Eylül 2019 11:32
A+
A-

Türkiye’de Hayalleri İçin Dininden Vazgeçeceklerin Oranı % 11

KONDA Barometresi 2018 Yıllık Raporu’nun interaktif modülü olan TR2018_MATRİS’te yer alan bilgilere göre, “Hayallerinizi gerçekleştirebilmek için bir şeyden vazgeçmeniz gerekseydi aşağıdakilerden hangisinden vazgeçerdiniz?” sorusunu katılımcıların yüzde 11’i, “dinim”, yüzde 26’sı “ailem” ve yüzde 63’ü “ülkem” diye cevap verdi. Hayalleri için bir şeyden vazgeçmesi gerekmesi halinde tercihinin Türkiye’den yana olacağını en çok söyleyen grup yüzde 75’le alt gelirli yaşlılar oldu. ‘Modern’ olarak nitelendirilen katılımcı grubu, hayalleri için ülkesinden vazgeçenler arasında en düşük orana sahip oldu. Modernlerin yüzde 58’i hayalleri için ülkesinden vazgeçebileceğini söylerken; geleneksel muhafazakârlarda bu oran yüzde 66’ya, dindar muhafazakârlarda yüzde 63’e çıktı.

Hayalleri Uğruna Vatanından ve İnancından Vazgeçebilecek İdealsiz Bir Toplum Olduk

Modern ve seküler dünya, “kişisel gelişim” kisvesi altında bize arzu ettiklerimizin hayata geçirebilmenin yolunun hayal etmekten geçtiğini aşıladı. Geleceğimize yönelik hayal kurmak, elbette bir insan için önemlidir. Sorun, hangi hayaller peşinde koşmamız ile ilgilidir. Genelde bize problemsiz, rahat, konforlu ve zengin bir hayat yaşamanın hayalleri telkin edilmektedir. Bizler de bu hayal dünyasının etkisine kapılarak, hayallerimizi hep dünyevî ve nefsanî istekler üzerine yoğunlaştık. Ne var ki oluşturulan hayaller, bizim şahsî ve manevî kimliğimizi de ortaya koyan bir gerçektir.

İşsizlikten dolayı geçim derdindeki insanın bir ekmek kapısını hayal etmesi, haklı olarak tabiî karşılanacak bir istektir. Bu hayali kurmak ve ardından bu hayale ulaşmak adına her türlü meşru yolu denemek, cihat sevabı kazanmak kadar anlamlıdır. Bu bağlamda yaşamak için, bu gibi meşru hayallerin peşinden koşmak, zaruri bir ihtiyacın gereğidir. Gerçeklere ve dinimize pek uygun olmayan rengârenk hayallerin peşinde bir ömür tüketmek ise, hayalperestliğin ötesinde hem zaman israfı, hem de günahtır. İnancı zayıf olan, kaderin hükümlerini yok sayan, nefsanî arzularını her şeyin üstünde tutan gafil Müslümanlar ise, me pahasına olursa olsun çoğu zaman meşru olmayan hayalleri için, her şeyi göze alabilmektedir.

Toplumsal Bozulma İle Birlikte Hayallerimiz de Nefsanîleşti

Böyle bir haleti ruhiye içinde olan dünyevileşmiş bir Müslüman, bilinçsiz bir şekilde “hayallerimin ışığını söndürmeyeyim ta ki hayallerim beni karanlıkta bırakmasın” derken, bizzat manevî karanlıkların içine sürüklenmektedir. Mezkûr haberde de görüleceği üzere böyle insanlar, nefsanî hayalleri uğruna dinî ve manevî değerlerden bile taviz vermeye yatkın olabilmektedir. Tozpembe gibi görünen şahsî hayalleri, her türlü değerin üstünde bir konuma sahiptir. Bu durum, sorumsuzluğa davetiye çıkaran sahte özgürlüğün ve bireyselleşmenin de acı bir sonucudur.

Daha dün atalarımızın bambaşka hayalleri vardı. Osman Gazi, cihat ruhuyla bir hayal kurmuş, bu hayali sadık rüyasına bile yansımış ve Allah’ın inayeti ile bir cihan devletinin tohumlarını atmıştır. Fatih Sultan Mehmet, fetih aşkına bağlı bir hayal kurmuş, bu maksat için gemileri karadan yürütmüş ve en nihayetinde İstanbul’u bize emanet etmiştir. Mimar Sinan ise, hayallerini ileri yaşına rağmen birçok şehre şaheserler bırakarak, gerçekleştirebilmiştir. Bu hayallerin hepsi Yaratan’ın rızasına ve toplum yararına uygun olması hasebiyle hayatiyet bulabilmiştir. Bu hayaller, aynı zamanda kişileri yüceltmiştir.

Hayal kurmak, belki bilgiden daha önemlidir ama iman sahibi olarak İslâm’a uygun hayaller kurmak, her şeyden daha ehemmiyetlidir. Günümüzün şuursuz Müslümanların hayalleri ise genelde ulvî maksatlardan uzak olduğu gibi bu hayallere taparcasına nefsin ve şirkin esaretine düşmüş durumdadır. Sekülerleştirilen toplumun bireyci üyelerinin hayalleri, manevî değerlerden uzaklaşmanın bir neticesi olarak şeytanın telkinleri doğrultusunda oluşmakta ve tamamen nefsanîleşmektedir.

Manevî Değerlerden Uzak Hayaller, İnanç Zafiyetinin Bir Sonucudur

Peygamberimiz (sav), her hususta olduğu gibi manevî değerleri önemsemeden nefsanî hayaller kuran ve bu hayaller uğruna dinin temelini kazıyan ahir zaman Müslümanları şu sözleriyle uyarmaktadır.

“(Fitne zamanında) Kişi, dinini basit dünya çıkarı karşılığında satacaktır.” (Müslim; İman: 186).

Manevî değerlerden uzak hayaller kuran gafil Müslümanlar, hayallerini gerçekleştirebilmek için, gerekli gördüklerinde her türlü tavizi verebilir. Vatanından, ailesinden ve hatta dininden de vazgeçebilir ve dünya uğruna küfrü tercihe edebilir. Uhrevî yönden tavizkârlığın en tehlikesi, dinî ölçülerden taviz verilmesidir. Böyle bir tavizin aslında şeytanın hilelerinden birisi olduğunu fark etmeyen gafil Müslüman, kendi fıtrî benliğinden uzaklaşarak, bilerek veya bilmeyerek İslâm’dan da uzaklaşır. Dinden vazgeçecek kadar hayallerine sımsıkı sarılan bir insan, hayallerine kavuşsa bile Allah’ın rahmetinden ebediyen mahrum kalacaktır.

Halbuki şuurlu bir Müslümanın en büyük ideali, en makul hayali, dininden zerre kadar taviz vermeden Allah’ın rızasına kazanmak ve imanla bu hayatı terk etmek olmalıdır. Nefsanî arzulara, helal olmayan hayallere, şeytanî bahanelere, dünyevî çıkarlara veya vesveseye dayanan korkulara kapılmadan dinini şerefiyle tavizsiz bir şekilde yaşayan şuurlu Müslümanlar ise, İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak konusunda hep duyarlı olacaktır. Sayıları gittikçe azalsa da hayali İslâm’ı yüceltmek olan gayretli Müslümanların varlığı bizi yine de ümitsizliğe itmemelidir.

Ezcümle; hayaliniz olsun ama bu hayaliniz sizin uhrevî felaketiniz olmasın tam aksine sizi hem maddî, hem de manevî yönden kazançlı kılsın.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.