Prof. Dr. Ali Seyyar
Birçok medeniyeti içinde barındıran Türkiye, inanç turizmi açısından da zengin bir geçmişe sahip nadir ülkelerden biridir. Anadolu’da bin yıldan beri hâkim olan İslâm medeniyetinin eserlerini bugün de teneffüs etmek mümkündür. Camilerimiz, yatırlarımız, türbelerimiz, kervansaraylarımız, tekkelerimiz, dergâhlarımız, medreselerimiz, kütüphanelerimiz, şadırvanlarımız, şanlı geçmişin izlerini bugüne taşımaktadır. Manevî zenginlik kazandıran bu mekânlarda İslâm âlimlerinin, âriflerinin, maneviyat büyüklerinin ruhaniyetlerini halen hissedebiliriz.
İşte bu duyguyu bilffil yaşamak ve yaşatmak için, Hollanda’da yaşayan Türkolog Sedat Çakır isimli bir Türk seyyahımız, 2014 yılında Osmanlı döneminde kadim Hac yolunun bir parçası olan İstanbul-Konya güzergahından oluşan bir “Sufi Yolu” yürüyüş projesi organize etmiştir. Uluslararası bir ekibin katkılarıyla 801 km’den oluşan “Sufi Yolu” üzerinde camiler, mescitler ve halen tasavvufî geleneklerine uygun hizmet veren dergâhlar ziyaret edilmektedir. Yolcular, yürüyüş hızına bağlı olarak bu rotayı ortalama olarak 40 günde tamamlayabilmektedir. Aynı güzergâhı, 2019 yılından beri bisiklet turu ile de tamamlamak mümkündür.
Katılımcıların ekseriyetinin gayri-Müslim turistler olduğunu düşünecek olursak, Anadolu erlerinin manevî çekiciliği, küresel çapta etkisini halen koruduğunu söyleyebiliriz. Buna göre tıpkı gezgin dervişler gibi Anadolu bozkırının dinginlik ve ilhamını yaşamak, kendi manevî dünyanı keşfetmek, herhalde “Sufi Yolu” gibi projelerle mümkün olabilmektedir.
“Sufi Yolu” güzergahı İstanbul’da Eyüp Sultan’da başlamakta ve İstanbul içindeki 14 kilometrelik yürüyüş sonunda Yenikapı İDO terminalinden feribotla Yalova’ya devam etmektedir. Her gün ortalama olarak 20 km’lik bir yürüyüş, yolcuları beklemektedir. Güzergâhta bulunan illerin tarihî kent, kasaba ve hatta köylerine varıncaya kadar bütün kutsal mekânlar ziyaret edilmektedir. Yol boyunca antik Frigler, Romalılar, Bizans ve Osmanlılara ait gizli hazineleri keşfetmek imkân dâhilindedir.
Sefere çıkan yolcular, Horasan erenleri ile tanışmakta, Yalova-Güneyköy’de (Reşadiye) metfun Ebu Muhammed el-Medeni bin Osman Dağıstanî’den (1813-1930) Bilecik’te metfun Şeyh Edebali’ye (1206-1326), XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve bugün Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine 6 km mesafedeki Arslanbeyli Köyünde metfun Şücâüddin Velî’den Akşehir’de metfun Hz. Nasreddin Hoca’ya (1208-1284), Küçükmuhsine Köyü Erenler Tepesinde metfun Hacı Haydar Sultan’dan Konya’da metfun Hz. Sadrettin Konevi (1209-1274) ve Hz. Mevlana (1207-1273) gibi tasavvuf büyükleriyle hemhal olmakta ve maneviyat yolunda ilham ve huzur bulmaktadır.
“Sufi Yolu” fikrinin nasıl doğduğu ile ilgili bir soruya Sedat Çakır, Alman muhabiri Marian Brehmer’e şu şekilde bir cevap vermiştir: “Mayıs 2006’ta İspanya’da Mesnevilerin insanları bir araya getirme düşüncesinden hareketle “Yakup Yolu” güzergâhı üzerinde bir sefer yapmayı düşündüm. Yola çıkmadan önce yaşadığım kentin yani Haarlem’in başpiskoposu ile görüştüm. Bana Santiago başpiskoposa bir mektup iletmemi istedi. Ben de bu mektupla birlikte İspanyolca hazırlanmış Kur’ân’ın bir fotokopisini kendisine verdim. Seferimi tamamladığımda aklıma Müslüman hacıların yürüyerek, Mekke’ye nasıl gittiklerini hatırladım ve bu yönde bir proje düşündüm. Düşündükçe bunun hayata geçirilmesi ne kadar zor olduğunu gördüğüm için, projemizi parçalara bölmeyi daha uygun gördüm. 2009 yılında Hollanda’dan Türkiye’ye yaya olarak gittim. İlk önce Mekke yolcuğumuzun ilk etabını oluşturdum ve buna “Sultan’s Trail”(Sultanın Yolu) ismini verdim. Bu güzergâh, uluslararası bir yolculuktur ve Viyana’dan İstanbul’a kadar devam etmektedir. Bundan sonra bunun bir devamı olarak “Sufi-Trail” adını verdiğimiz “Sufi-Yolu” hattını belirledim. Sufi demimizin sebebi ise seferimizin Konya’da tamamlanmış olmasındandır. ”
“Sufi-Yolu”nun maksadına dair düşüncelerini ise Çakır, şu şekilde açıklamaktadır: “Gayemiz, kalplerimizi başkalarınınkileriyle birleştirmektir. Niyetimiz, yolcularımıza bilmedikleri bir memleketin manevî iklimine çabucak uyum sağlayabileceklerinin hissiyatını kazandırmaktır. Seferde olan turistlerimiz, güzergâhta yaşayan misafirperver Anadolu insanın kendilerini beklediklerini aheste aheste hissedecektir. Yolcularımız, en ücra köşede Anadolu insanı ile çay içerken, birkaç dakikalık bir sohbet esnasında bile onlardan bilgeliğe dair yeni şeyler öğrenecektir…” (1)
Hayat, Maneviyata Yolculuktur
“Sufi-Yolu”, hem inanç turizmine katkısı, hem de dünyanın değişik ülkelerinden gelen turistlere İslâm’ı tebliğ etmek açısından önemli ve değerli bir projedir. Bu bağlamda Sufilerin eserlerinden yararlanarak, tasavvufa meraklı turistlere yol boyunca hayatın aslında maneviyata bir yolculuk olduğu gerçeği anlatılabilir. Mesela Muhyiddin İbnü’l-Arabî (1165-1240) bir insanın yolculuğunun Hakk’ın katından sefer, Hakk’a doğru sefer ve Hakk’ta seferden ibaret olduğunu söyler.
Hakk’ın katından sefer edenlerin başında Hakkın huzurundan kovulmuş İblis ve ona bağlı bütün müşrikler ile utanç içinde olan günahkârlar bulunmaktadır. Ancak bunun yanında Hakk’ın kendi katından insanlığa gönderdiği peygambelerin ve onların yolundan giden Hakk dostların seferleri de vardır ki bu seçkinlik ve güzidelik seferi olarak da değerlendirilebilmektedir.
Hakk’a doğru seferde olanlar, yine Allah’ı tanımayan veya O’na meydan okuyan bedbaht insanlardır. Allah’ın varlığını inkâr eden veya ona şirk koşanlar, O’nu asla göremez ve O’nun rahmetinden kovulmayı hak edenlerdir. Hakk’a doğru seferde dini bir bütün olarak yaşayamamış günahkâr kullar ise azaba müstehak olmasalar da azarlanmayı hak ederler. Ancak bu kişiler, imanları sayesinde en sonunda mağfirete nail olur. Hakk’a doğru en güzel yolculuk yapacak kesim ise takva sahibi olan temiz kalpli müminlerdir. Dünyada korku ve hüzünden geçmiş oldukları için, uhrevî âlemde bir daha o duruma düşmeleri söz konusu olmayacaktır. “En büyük dehşet bile onları tasalandırmaz. Melekler onları, “İşte bu size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür.” (Enbiya: 103) diyerek karşılarlar.
Hakk’ta sefer edenleri ise iki ana grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birinci grup, Hakk’ta sefer ederlerken, Hakk yoldan sapmış, Bâtıl yol ve yöntemleri tercih eden gâfillerdir. İkinci grup ise kendileri ile Hakk’ta sefer edilen kimselerdir. Bunların başında peygamberlerden sonra ârifler, veliler ve Allah’ın sevdiği mümin kullar gelmektedir.
Umulur ki günümüzde Hakk’a doğru seferde ve Hakk’ta seferde olanların manveî yolculuğu bereketli olur ve hayırlı neticeler verir. Ne mutlu o insanlara ki Hakk’ın katından seferde, Hakk’a doğru seferde ve Hakk’ta seferde iken gönlü hep Hakk’tan yana, kalpleri iman ile nurlu ve zihinleri hikmet ile aydındır. Hayata manevî perspektiften bakan dünya yolcularının gayesi, hep Hakk için var olmak ve Hakk’ın rahmetine kavuşmaktır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…