Hayatın sırrına vakıf olmak kolay değildir. Allah’a güvenecek kıvama ermeden bu sırra erişilmez. Bu sır, emek ister, himmet ister, benliği aşıp takvâ libası giymeyi gerektirir.
Bunun için insan elbette Kur’an’ı başından sonuna kadar, ilim, iman, irfan, ihlas ve hikmet ile idrak edip kulluk yoluna girmeli ve rıza şuuru taşımalıdır. Aynen Hazreti İbrahim aleyhisselam ile oğlu Hazreti İsmail aleyhisselam’da olduğu gibi yüce bir teslimiyet ve net bir sadelik gerekiyor. Geçen hafta yazımızda ilgili ayeti ilginç yerde bırakıverdik. Şimdi, mealin tamamını okuyalım. Ancak telepati yaparak ayetin ruhaniyetini yaşamak üzere yoğunlaşalım;
Hazreti İbrahim aleyhisselam, İsmail’e “Yavrucuğum, rüyamda seni kurban edeceğimi gördüm. Görüşün nedir?, ne dersin? Bir düşün” dedi. O, “Babacığım, sen, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” deyiverdi. Ne zaman ki bu suretle ikisi de teslim oldu. Babası onu yanı üzerine yatırdı. Biz O’na: “Yâ İbrahim!” diye nidâ ettik. Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Şüphesiz biz, Muhsin olanları güzel amel işleyenleri işte böyle mükâfatlandırırız. Bu, elbette apaçık bir imtihandır, dedik ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Ve sonrakilerin arasında O’na karşılık, kalıcı şerefli bir isim bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun”. Saffat:37/103-109) Öylesi baba oğul, öylesi teslimiyet ki işte güven!
İnsanlık tarihinde eşine rastlanmaz bir iman, bir itaat, bir teslimiyet ve Allah Teâlâ’ya, öyle bir güven tablosu sunulur ki, inanmak için insan zorlanıyor ve insan dehşetle irkiliyor. Gerçekten olaya bakınca ilk hamlede korkunç ve çok zor işlenecek bir cinayeti çağrıştırıyor. Bir baba henüz koşup oynama çağında ve özbeöz kendi çocuğu olan İsmail’i yatırıp kurban gibi kesecek, baba bunu kesin yapmak için hazırlanmış. Çocuk kaçıp canını kurtarma derdine düşmüyor. Ancak, “Babacığım, sen, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” deyip âdeta kendi aleyhine babasına cesaret vererek (haşa) cinayetini onaylıyor!
Allah Allah! Düşününce yürekler burkuluyor ve insanın nutku tutuluyor. Henüz hayatının baharında günahsız bir yavru, Onu kurban edecek bir peygamber baba, Allah’ım bu nasıl bir imtihandır? Allah’ım, baba bu cinayeti, işleyeceğini açıkça çocuğuna soyluyor ve Onun onayını alıyor. İkisi de tam teslimiyetle işi bitirmek üzere harekete geçiliyor. Tam o anda ötelerden gür ve güzel ve umut dolu bir ses; “Ey İbrahim! Gerçekten rüyana sadakat gösterdin.” “Şüphesiz biz, Muhsin olanları güzel amel işleyenleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Rabbimizden böylesi bir taltifin peşinden sonra, Bu, elbette apaçık bir imtihandır, dedik ve “ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.” Bu büyük imtihan karşılığında, büyük bir kurbanlık fidye ve gelecek nesiller arasında şanlı isim mükâfatına kavuşan Hazreti İbrahim aleyhisselam örnek şahsiyet olarak da ödül kazanmış oluyor. Muhakkak ki sizin için İbrahim’de ve O’nunla beraber olanlarda güzel örnekler vardır… (Mümtehine:60/4)
Hazreti İbrahim aleyhisselam’ın, hemen her alanda örnek şahsiyet olduğu Kur’an delilleri ile sabittir. Fakat O, davasını savunurken mantığı en güçlü kullanan mücahidlerin piridir. Hazreti İbrahim aleyhisselam ile Rabbi hakkında mücadele eden Nemrud’a; Benim Rabbim, hem diriltir, hem öldürür.” dediği vakit, Nemrud; “Ben de diriltirim ve öldürürüm.” dedi. İbrahim aleyhisselâm; “ benim Rabbim Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir” deyince, o kâfir Nemrud şaşırıp tutuldu kaldı. Kâfirin elbette âkibeti budur.
Allah kendisine hükümdarlık verdiği için şımararak İbrahim ile Rabbi hakkında, mücadele edeni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim hem diriltir, hem öldürür” deyince o: “Ben de “diriltirim, öldürürüm” dedi. İbrahîm: “Allah güneşi doğudan getiriyor. Haydi, sen de onu batıdan getir” deyince o kâfir şaşırdı, tutulup kaldı. Allah zalimler güruhunu hidayete kavuşturmaz. (Bakara:2/258) Bu ayetler Hazreti İbrahim aleyhisselam’ın, Allah Teâlâ’ya olan güveninin beyanıdır. Onun sözlerinin etkinliğinin ve kalıcılığının açık ve net ifadesi ve göstergesidir. Bunlardan nasiplenecek “milleti İbrahim’e” ve “ümmetti Muhammed’e” ne kadar muhtaç olduğumuzun inkâri mümkün olmayan bir gerçektir.
Bu emir mümkünattandır. Allah, mümkün olmayanı emretmez, emri ise taabbudîdir.
Kulun görevi ise, mutlaka güvendir! Esselamu aleykum İlhan ORAL