Albert Einstein’ın: “Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak.”
İslamiyet’i yaşamaya çalışan Müslümanların, kadim zamanlarda bilimsel olarak ilerlemesine “Yerlere ve göklere bakmıyorlar mı? Nasıl yaratıldı? Göğe nasıl yükseltildi vb…” ayetlerini vazife bilerek tıp, sosyal bilimler, astronomi ve diğer bilimlerde düşünmeye, akletmeye ve böylece ilerlemeye azmetmesine vesile olan vahyin inşa ettiği bir ruh vardı. Doğal olarak akıllı, bilge ve hikmetle bakan nesiller var eden ruhları yetiştiren bir cevher olarak vahiy eşsiz hidayet kaynağıydı.
İslam dini bilimsel merakın ateşini çokça okunan Kur-an ayetlerinin teşviki ile yaktı. Tefekkürü ve hayret etmeyi (hamd etmeyi) emreden ayetleri kişisel bir arayışa sevk ederek ona bilimsel farkındalık kazandırdı. Gözlem yapmayı ve okumayı emreden ayetler ile iç izlenimi son derece donanımlı, hakkı okumaya ayarlı, batılı tespitte hassas, yetenekleri çok parametreli, beyin fırtınasına açık bir toplum geliştirdi. Yarattığını en iyi şekilde eğiten Rabbimiz, zerreden kürreye, karıncadan deveye, dağlardan denizlere varan yaradılış merhalelerine, ekolojik dengeye, kainatın muazzam döngüsüne dikkat çeker. Mizanı araştıran merakın ve karşılaştığı mucize oluşumlara kaşı hayretin ateşini yakar… İşte bu şartlarda ilim ve bilim kesin bir bilgi ile İslam olmanın ve takva ile dini yaşamanın sevdasını Müslüman’ın bağrında yakar. Böylece insanı kamilde yol alan kullar, ilmi gelişmeleri, teknolojiyi, bilimsel gerçekleri iman ve idrak ile anlayan, anlatan olma seviyesine yükselir. Rabbine karşı hayreti ve hayranlığı artar.
21. yüzyılda tam da bizde eksik olan haslet: Hayret ve hayranlıkla bakabilmek. İNSANA, TABİATA, KÂİNATA, HAYATA, ÖLÜME, DİRİLİŞE, AHİRETE …
“HAYRET” …”şaşırmak, farkına varmak demek.”
Hayret ve hayranlık duymakta BEBEKLER zirvededir. Bebekler her şeye hayret ve hayranlıkla bakarlar. Hayret ve hayranlık dolu bakışlar, insana en çok yakışandır. Bu sebeple insanın içinde bir yönü hep çocuk kalmalıdır.
Farkına varabilmek için durmak gerekir, zira durmadan görülemeyecektir. Görülebilmesi için durup temaşa etmek gerekecektir. Yeterli mi peki ? Elbette değil… Seyran edeceğiz, devran olacağız, hayran olacağız ki hayret makamını idrak edebilelim.
İslam aleminde bilmenin, bilginin, keşfin materyalist ve pozitivist bir zihniyete evirilerek enaniyet duygusuna tutsak olunan ve insanlık kaygısını unutan bir hal alması bizlerin ve evlatlarımızın duru görüşüne zarar verdi. Böylece ilmimizin ve gayretlerimizin gayrı insani, gayri İslami değerlere hizmet etmesinin manen bizleri, nesillerimizi geriletiyor olması hayli dikkat çekici.
Hz. Yusuf kıssasında hangi şartta olursa olsun bilgeliğini çocukluktan başlayarak koruyan, en ağır imtihanları yaşamasına rağmen duru görüyü kaybetmeyerek arzu ve hevesine Züleyha gibi davetkâr bir kadına rağmen yenilmeyecek burhanı görmeyi başaran bir örnek var. Hz. Yusuf as hayat mücadelesini yaşarken Mısır medeniyetinin idaresini, ilmin, teknolojinin ve kültürünün yönetim zirvesinde dahi İslami değerleri maddi, manevi izzeti ile kayba uğramayan dengelerle korudu.
Biz Muhammed ümmeti için bu görgüyü tesis edecek koşularda el ele verebilmeliyiz.
Dünya Müslümanları ve milletimin içinde de maalesef bunu başaran çok az bir topluluk var.
Adayış konusunda ilmi, ameli, maddi, manevi eksiğini tamamlamak azmedilmesi gereken işlerdendir.
Müslümanların yüzlerce yıllık ihtişamlı birikimi galibiyette de, mağlubiyette de çok değerlidir.
Nasıl galip, nasıl mağlup olunacağını gösteren kaderin işaret levhalarıdır.
İslam ve bilim bir arada insana öğretildiğinde nasıl bir selamet ve huzur verdiği çağlar boyu görülür.
Okuyan, anlayan, akleden, fikreden, mutlu olan, mutlu eden, böylece sonsuz mutluluk cenneti hak edenlerden olmak ne güzel…
Tam da burada konumuzla alakalı bir hikaye anlatalım. Hikâyemiz Albert Einstein’ın, ”Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak.” kaygısını tanımlar gibi.
”Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
— Buraların yabancısıyım, parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler, demiş.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
— Ben de buraya ilk defa geliyorum ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde, demiş. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk :
— Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz, diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
— İyi ama demiş adam. Bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum ?
— Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
— Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki… Sizinkiler sağlam öyle değil mi? Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
— Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.
Basiretle görebilmek için hislerini doğru kullanabilen, hayretini yitirmeyen erdemli insanlar lazım bizlere.
Yusuf Suresi 12/108 ayeti kerime de buyurur ki:
Bismillahirrahmanirrahim
”De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben, ne yaptığımı bilerek Allah’a çağırıyorum; ben ve bana uyanlar (bunu yapıyoruz). Allah’ı ortaklardan tenzih ederiz Ve ben ortak koşanlardan değilim.”
Rabbimin tüm davetini, tavsiyelerini, hükümlerini ve arkasındaki hikmeti görmek, anlamak, bilmek, yaşamak adına bolca pay sahibi olmak ne büyük nimet… Ne yaptığımızı bilerek hayatın anlamını, nimetin muhteşemliğini hayret makamında algılamak ne güzel ziynet… Dünya bahçesinin nimetlerini edinir iken hazzı halvet ile süslenen tadıyla yaşamak. Böylece şükrü hakkıyla eda edebilmenin mutmainliğini yaşamak ne muhteşem devlet….
Ölüm mutlak gerçek ve yaşam denen şey makamlar arası yolculuk… Arayan için en yüksek makam ise Rabbini bulan hayret makamı olmalı.
Rabbim ilmimizi, feyzimizi, maddi, manevi, nitelik ve niceliklerimizi rızasına uygun arttırsın
Üstat Necip Fazıl Kısakürek ne güzel demiş :
”Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette;
Âlim ki, hayreti yok, ne boş yere gayrette!”
Göremezsem Allah’ım seni bu dünyamda, gözüme kaçan tozlar benim kabahatimdir.
Bizi yoktan var edeni, hayret makamında gerçek dost olarak sevebilmek temennimizle,
Selam ve dua ile kalın.
Hatice Şebnem Diktürk
Albert Einstein’ın: “Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak.”
Bu gerçeği görmeyi ve nesillerimizi kurtarabilmeyi temenni ediyorum.
Göremezsem Allah’ım seni bu dünyamda, gözüme kaçan tozlar benim kabahatimdir.
Rabbim yarattıklarına hayran nazarıyla bakan nesiller verir inşallah Allah razı olsun hocam
ALEYKUM. SELAM HOCAM COK GUZEL YAZİYA VE ANLAMLİ SOZLER YAZMİSSİNİZ SANKİ HOCAM. NECİP FAZİL KİSA KUREK ESKİ YASAYAN İNSANLARİ VE. SİMDİKİ YENİ NESİLLERİ COK ONCEDEN SANKİ İLERİYİ GORMUS GİBİ. HOCAM ALLAH RAZİ OLSUN SİZDEN BİZLERE. HEM KENDİMİZE. GELELİM DİYE VE. YENİ NESİLLERE. ADAP EDER. HAYYA VE İMANLİ RABBİMİN. KULLARİ OLMALARİ İCİN BİZLERE. YOL GOSTERİYORSUNUZ. TESEKKUR EDERİM HOCAM
Hayret ve hayranlığın hakkını veren gönüllerden olmayı dilerim Rabbimden Hocam kaleminize emeğinize kuvvet
Çok sevgili ve kıymetli kardeşim, hayret makamında okudum yazınızı, size böylesine güzel düşünebilmenin yanında böyle duru fakat net, yalın fakat derin, insanî fakat kalbe ilahi nuru akitabilen bir yazım kabiliyeti veren Yaradanı tefekkür ile hayret makamında. Rabbim sizi bizlere bağışlasın