Modernitenin etrafımıza dağlar misali yapılar dikip şehirlerimizi betonlaştırması, insanca bir yaşamı imkânsız kıldığı gibi hayvanların yaşam ortamlarını da giderek kısıtlamaktadır. Hayvanların yaşam alanlarının insanlar tarafından sınırlandırılması onların doğada dağılımına dair çeşitli problemler ortaya çıkarmıştır. Olması gerekenden fazla yahut az hayvan popülasyonunun özellikle kentlerde görülüyor olması bunu ortaya koymaktadır.
Kedi ve köpeklerin insanlara aşina yapıları onların kentleri terk etmektense insanlarla yaşamasına imkân vermiş, rızıklarını da kent sokaklarında aramalarına mecbur bırakmıştır. Bu durumdan rahatsız olanların hayvanları itlâf etme yahut daha insânî olan (!) kısırlaştırma yoluna gittikleri görülmektedir.
Hâlbuki hayvanların yaşama faaliyetleri gibi üreme faaliyetleri de Allah’ın koyduğu ölçüler çerçevesinde devam eder.Bazı hayvanlar bir batında tek yavru doğururken bazıları iki, üç, dört, beş hatta daha fazla yavru doğururlar. Bu yaşam ve üreme ölçüsünün herhangi bir hayvan yahut insan lehine değiştirilmeye çalışılması uzun vadede önü alınamayan kötü sonuçlar doğuracaktır.Tilki, baykuş ve yılanların tarlalardan uzaklaştırılması sonucu yaşanan fare baskınları bunun bir örneğidir.
Modern kentlerde hayvan itlâfı yerine kısırlaştırma metodunun izlenmesi ise durumu daha masum bir hale getirmemektedir. Hayvanların üreme ihtiyaçlarının önünü kesmek en az hayvanı öldürmek kadar büyük bir zulümdür.Hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia eden şahıs ve kurumların kısırlaştırmaya ses çıkarmamaları hatta teşvik etmeleri şaşılacak bir durumdur. Yeri gelmişken hayvan haklarını savunma iddiasıyla boy gösterenlerin 42 günde piliç haline gelen tavukların, ağıl ve ahırlarda süt üretme makinası haline getirilen ineklerin haklarını da savunmaları gerekmez mi? Anlaşılan bu derneklerin tabelalarında zikredilen hayvan kelimesi ile sadece kedi ve köpek kastedilmekte.
Kur’ân-ı Kerîm’de kısırlaştırma mevzuuna dair bizleri alakadar eden beyanlar bulunmaktadır.Kendilerine mucize olarak verilen “dişi deve”ye yaptıkları bir muamele sonucu Hz. Salih’in kavmi Semûdhelak edilmiştir. Bu muamelenin ne olduğunu anlamak için ayetlerde zikredilen “akr” kelimesinin ne manaya geldiğine bakmak gerekmektedir. Kur’ân’da bu kelimenin kullanıldığı sekiz ayeti takip etmek bizi sonuca ulaştıracaktır:
• Kamer (54), 29: “Bir arkadaşlarını çağırdılar, o da bu işe girişerek deveyi akretti.”
• Arâf (7), 77: “Derken o dişi deveyi, akrettiler. Rablerinin emrinden (uzaklaşıp) isyan ettiler ve: ‘Salih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi tehdît edip durduğun azabı getir bize’ dediler.”
• Hûd (11), 65: “Fakat halk o deveyi akredince Salih onlara: ‘Yurdunuzda üç günlük bir ömrünüz kaldı. Sonra helâk olacaksınız. İşte hilafı olmayan kesin söz!’ dedi.”
• Şuarâ (26), 157: “O deveyi akrettiler, ancak pişman oldular.”
• Şems (91), 14: “Semûd kavmi, Salih’i yalanladılar ve deveyi akrettiler. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti.”
Kur’ân’da “akr” kelimesinin bu yerlerden başka kullanıldığı üç yer daha bulunmaktadır. Buralarda isim halinde (âkir) zikredilen bu kelime Hz. Zekeriyya’nın karısının bir vasfı olarak karşımıza çıkmaktadır:
• Âl-i İmrân (3), 40: “Zekeriya, ‘Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım akrolmuş (âkir) iken benim nasıl çocuğum olabilir?’ dedi.”
• Meryem (19), 4-9: “Zekeriyya ‘Rabbim!’ dedi, ‘kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım. Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da akrolmuştur (âkirdir). Tarafından bana bir veli (oğul) ver. Ki o bana vâris olsun; Ya’kub hanedanına da vâris olsun. Rabbim, onu rızana lâyık kıl!’ (Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya’dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık. Zekeriyya: ‘Rabbim!’ dedi, ‘karım akrolduğu (âkir), ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?’ Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.”
Bu ayetlerin tamamı dikkate alındığında “akr” kelimesinin kısırlıkanlamına geldiği görülmektedir. Böylece Semûd’un helak edilmesine neden olan olayın dişi deveyi kısırlaştırmaları olduğu anlaşılmaktadır.
İlgililerin bilgilerine arz olur.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi