Çocukluğumuzun en masum yanlarından olan Heidi çizgi filmi, bir nesli ekrana kilitlemişti. Heidi’nin temelinde ise aslında çok daha acıklı bir olay, bir insanlık suçu bulunuyor. İsviçre, refah düzeyi pek çok ülkeye göre oldukça yüksek. Ama bu ülkenin geçmişi aslında karanlık sayfalarla dolu. Bu karanlık geçmişe dair bir iz de Heidi çizgi filminde gözler önüne seriliyor. Tabii ki bu zamana kadar İsviçre tarihini bilmeyenler, o kültüre aşina olmayanların bunu fark etmemesi normal. Ancak çizgi filmde Heidi’nin ayaklarının çıplak olmasının bir nedeni var.
Alp Dağları’nda büyükbabasıyla yaşayan Heidi herkesin yardımına koşan bir çocuktu. Çizgi filmde ise bu karakteri hep çıplak ayaklı olarak izledik Her ne kadar Heidi özgür ruhundan dolayı ayakkabı giymeyi kendisi reddetse de aslında bu durum farklı bir mesaj içeriyor ve Heidi’nin yazarı Johanna Spyri, İsviçe’nin karanlık tarihine gönderme yapıyor.
Verdingkinder… Bu kelime, çıplak ayaklı çocuklar anlamına geliyor, bir başka deyişle köle çocuklar. Köle çocuklar İsviçre tarihinin en kara lekesi. Heidi’nin hikâyesi de bu çocuklara dayanıyor. İsviçre’de 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalışmaları yasaklandı. Ancak bu çocukların sömürülmesine engel olmadı ve İsviçre’de 18. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başlarına kadar çocuk sömürüsü için bir alternatif bulundu.
18. yüzyılın sonunda İsviçre’de boşanan çiftlerin, devlete borcu olan ailelerin çocukları ya da ailesini kaybetmiş, suç işlemiş çocuklar devlet veya kilise tarafından başka ailelerin yanına yerleştiriliyordu. Çocuklar çiftliklere kiralık olarak veriliyor ya da çocuk pazarında ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak üzere satılıyorlardı. Tabii bu süreçte çocukların çiftliklerde neler yaşadığıyla da kimse ilgilenmiyordu. Çocukların bazıları çiftliklerde tacize uğruyor şiddet görüyordu.
Çocuklar ahırda yatıyor, ağır işlerde çalıştırılıyor, düzgün beslenemiyor ve diğer çocuklardan ayırt edilmeleri için ayakkabı giyemiyorlardı, işte bu nedenle çıplak ayaklıydı köle çocuklar. Bu insanlık suçu bir şekilde İsviçre’de benimsendi ve o dönemlerde kimse buna ses çıkarmadı. Ancak yabancılar bu soruna dikkat çekmeye çalıştı. İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya karşı yükselen ilk ses; bir Rus doktordu. Doktor, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırladı. Ancak rapor dikkate alınmadı.
O dönem bu tip vakalar yerli doktorlar tarafından bir şekilde hasıraltı ediliyor, çocukların gerçek ölüm sebebinin üstü kapatılıyordu. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlar da bu olaya karşı tavır aldılar. İsviçre’nin utancı olan bu kölelik sistemi ise ne yazık ki 1981 yılında yani yakın geçmişte tamamen yasaklanabildi. Ancak İsviçre devleti bazıları hala hayatta olan, hayatları çalınmış bu çocuklardan 2013 yılında özür diledi…