Bilge bir adam ve dört oğlu varmış. Bu bilge kişi çocuklarına bir ders vermek ve hayatı öğretmek istiyormuş. Uzakta bulunan bir meyve ağacına ilk oğlunu, kış mesiminde göndererek izlenimlerini gelip anlatmasını istemiş. İlk çocuk gitmiş ve geriye döndüğünde izlenimlerini anlatmış:
“Kupkuru bir ağaç! Hiçbirşeyi yok. Ancak kesip yakmaya yarar”
Adam, aynı ağaca, diğer oğlunu ilkbahar mevsiminde göndermiş. Ağacı izleyip gelen çocuk:
“Ağaç çok güzel yeşermiş ve çiçek açmış” diye izlenimlerini anlatmış.
Yaz mevsiminde giden çocuk ise, “Ağacın meyvelerinin olduğunu ve meyvelerin de çok tatlı olduğunu” beyan etmiş.
Sonbahar mevsiminde ağacın başına giden oğlan ise, “ağacın yapraklarının sararmış olduğunu ve yaprakların dökülmeye başladığını” dile getirmiş.
Bilge kişiye de artık mesajını vermek kalmış:
“Bakın evlatlarım! İnsanlar da mevsimlere benzer. Ömürleri boyunca dört mevsimi yaşarlar. Siz siz olun tanıdığınız insanların tek bir hareketini görerek hüküm vermeyin. Olur ki o kişinin kış mevsimine denk gelmiş, onu kupkuru ve işe yaramaz olarak görmüş olabilirsiniz. Çok güzel gördüğünüz bir insan hakkında da hemen hüküm vermeyiniz ve başka hareketlerini bekleyiniz. İlkbahar mevsiminde bütün ağaçlar yeşerir ama bir kısmı meyve vermez bir kısmının da meyvesi acı olur. Yaz mevsimine denk geldiğiniz insanların ise, meyvelerini tatmadan ve görmeden hakkında fikir sahibi olmayınız. Sonbahar mevsimi ise hazan mevsimidir. Ağaçların sararması ve dökülmesiyle kış uykusuna hazırlanması sizi aldatmasın. Sonbahar mevsimini de farklı bir güzelliği vadır ve her insana dünyada ki sonunu yani ölümü hatırlatır.
Hikâyede geçtiği gibi, her insanın dört mevsimi vardır. Her insan bazen kış mevsimini yaşar bazen ilkbaharı, bazen yaz mevsimini yaşar bazen de sonbaharı.
Lakin toplumun önüne geçmiş, hizmet yapması gereken ve mevsimleri kendisinin yaşadığı gibi insanlara da yaşatması gereken bir grup vardır ki, onlarda, hangi makam ve mevkide olursa olsun yöneticilerdir.
Sayın İmamoğlu!
Bu millet, “temel atmama merasiminizle” sizin maalesef ilkbahar mevsiminizi, tatlı bir meyve vermeniz gerektiği yaz mevsiminde de Başakşehir şehir hastenesinin yolunu yapmadığınızı gördü. Sonbahar mevsiminiz de sizden zaten meyve beklemiyorduk ama “Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesine girişiniz ve hareketlerinizle, yapraklarınızı birden dökmenizi de beklemiyorduk. Siyasi manevralarınız ve söylemleriniz ile ben zerre kadar ilgilenmiyorum. Zira halkımız görüyor ve seçim zamanı değerlendirmesini yapacaktır. Dediğim gibi, bana göre yanlış olan, bazılarına göre doğru oluyor. Siyaset, bizim ülkemizde maalesef böyle bir şey. (Halkbu ki siyasetin kısa tanımını soyologlar, halka hizmet atme sanatı olarak yaparlar. Ama…)
Ancak her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzun da ortak değerleri vardır. Tarihimiz ve hangi dine mensup olursa olsun dini inanışlara saygı, bizim medeniyetimizin temelini oluşturur.
Elleriniz arkanızda, gururlu ve kibirli bir eda ile mezar ziyereti olmaz, Sayın İmamoğlu! Bu mezar ister Müslüman mezarı olsun ister başka bir din mensubunun mezarı olsun farketmez. Heleki elleriniz arkada türbe duvarına ayağınızla dokunmanız(!) hiç olmadı. Bizim dinimiz ölen insanlara saygıyı emreder. Sizi ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama Peygamberimiz’in (sav) Medine’de, Yahudi cenazeleri bile geçerken ayağa kalkıp saygı gösterdiğini hatırlatmak istiyorum.
Olmadı Sayın imamoğlu, maalesef olmadı! İstanbul’u feth ederek Peygamberimiz (sav)’in övgüsüne nail olan ve İstanbul’a Türk İslam mührünü vuran, fetihten itibaren şehirde bulunan din mensuplarını dini yaşayışlarında serbest bırakan, sadece o dönem değil, bugün yaşamış olsa günümüzün en entelektüel insanı olacağı noktasında tarihçilerin de hemfikir olduğu Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesinde ki basit hareketleriniz size yakışmadı. Hem de hiç yakışmadı.
Fatih’in bize emaneti ve yadigârı olan, dünyanın incisi ve gözbebeği İstanbulumuz’un büyükşehir belediye başkanı olarak, hele ki fethin yıldönümünde sizden beklediğimiz, seçim öncesi Eyüp Sultan camiin de yaptığınız gibi bir yasin-i Şerif okumanızdı. Velev ki yasin suresi sizin avam okuyuşunuza uzun geldi… Ellerinizi açıp bir fatiha okuyabilirdiniz. Zira daha önce yurt içi ve yurt dışında yaptığınız mezar ziyaretleriniz de sizi ve yanınızdakileri büyük bir saygı içinde gördük. Hatta eşinize elinizle dokunarak, hanımeefendiyi de dua etmesi için uyardığınızı da biliyoruz.
Diyebilirsiniz ki;
“Bakın ben size bir şey söyliyeyim(!) Kuran okumak ve dua etmek zorunda değilim”
Tabiki de değilsiniz, Sayın İmamoğlu! Öyle bir zorunluluğunuzun olduğunu kimse iddia etmiyor. Zaten Peygamberimiz’in (sav) övgüsüne nail olan Sultan Fatih’in de sizin duanıza ihtiyacının olduğunu zannetmiyorum. İyi de insanız ya… Bizim de şöyle bir soru geliyor aklımıza:
“Fatih Sultan Mehmet Han’ın kabrine niye gittiniz ki o zaman?”
Selam, saygı ve muhabbetlerimle….
Şaban DOĞAN
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
Şaban hocam camileri kapatıp ezanı Türkçe okutan bu zihniyetin, tarihimize ve kutsal değerlerimize sahip çıkacağına inanırsak yaniliriz. Zamanı geldiğinde gereken cevabı seçmen kendisine verecektir bı iznillah.