<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadiri mutlak bir Allah var! Herşey ilahi bir kontrol altında, dünyada bir sivrisinek bile bu plan dışında kanadını titretemez. Ya da Binlerce ışık yılı uzaktaki bir gezegenin hareketlerin de sivri sineğin kanadının hareketi ile aynı sisteme bağlı.
Bir Müslüman şuna iman etmiştir: Ecelimden önce ya da sonra ölmeyeceğim, rızgımdan az ya da çok yemeyeceğim. Kaderimin dışında bir kader de yok. Şeytan da, ABD’de, İsrail de, bu anlamda Allah’ın iradesine bağlıdır. Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. Yani herşey mutlak bir kontrol altında ve kontrol dışında bir an ya da alan yok! Peki o zaman bu telaş niye? Evet, zaman ve mekandan münezzeh olan Allah (cc) bizi yaratırken, ne zaman, nerede ne yapacağımızı da biliyordu. Kader Allah’ın (cc) bu ezeli ve ebedi bilgisidir. Allah (cc) bir şeyi yaratırken esbabı/sebebleri ile birlikte yaratır.
Burada bize düşen görev dünya hayatındaki kaderin tecellisi karşısında bizim duruşumuzla ilgilidir. Onu zaten Allah biliyor da, biz Allah’ın iradesi içinde Rızasını arayacak mıyız? Aklımızı kullanacak mıyız? Yoksa bir cinayette, cani de, cinayete kurban edilen kişi de Allah’ın bilgisi ve iradesi içindedir. Katil olan kişi Allah’ın bilgisi ve iradesi içinde bu işi yapsa da, Allah’ın rızasını göstermediği için sorumlu ve suçludur. Ölen kişi ise aceba bu tehdit karşısında aklını kullandı mı? Bu tehdide karşı tercihi Allah’ın rızası mı idi. Eğer o kişinin eceli gelmeseydi, o kişinin öldürülmesi asla mümkün olamazdı.
Siyasilerin o tantanalı korumaları aslında korudukları kişinin ecelini bypass edecek değildir. Eceli gelince o kişi ölecektir. Sadece aklın muktezası olan tedbir açısından kişinin sorumluluğu vardır. Ve her halukarda da Allah’ın rızasının gözetilmesi ve O’nun korumasına sığınmak gerek. O korumalarla korunan kişi, Şeytan, Cin ve İns’in saldırısına açık alanda kendine mekan tutmuşsa, başına gelecek olanlardan ayrıca kendisi de sorumlu olacaktır. İntihar eden kişinin durumu da böyledir. Tedbir takdir’i hükümsüz kılmaz.
İnsanlar kadere, rızga ve ecele imanlarını kaybettiler. Allaha ve ahiret gününe iman konusunda da sorun yaşıyorlar. Özellikle siyasiler, kimi şeriata dil uzatıyor, kimi “kaderi değiştirmek”ten söz ediyor. Kimine göre bu başımıza gelenler bizim kaderimiz değil, olmamalı. O birileri bunu değiştirecek, bize yeni bir kader yazacak! “Bu aziz millet” diye söze başlayanlar mangalda kül bırakmıyorlar. O “aziz millet”in fırkalarına bakınca “hain, ahmak, aptal, korkak”, demediğimizi bırakmıyoruz. Ya hu bizim kitabımızda yazmıyor mu, “İnsanların çoğu hüsrandadır” diye. Hem de Allah (cc) asr’a yemin ederek söylüyor bunu. Allah kitabında kurtuluşa erecek olanlardan istisna olarak, pek az bir topluluktan söz eder! Hele bu güne gelince biz Ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz ve aradan 1500 yıla yakın bir zaman geçmiş. Halimiz ortada! İtiraf etmemiz gerekirse “Biz cahillerden ve zalimlerden olduk”. Onun için iman edenlere korku yok. Bizim birilerinin yardımına da ihtiyacımız yok. Biz de bir başkasına yardım edeceksek, bu da Allah’ın yardım eli olarak ve kendi adımıza, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olma adına yapılan bir iş olacaktır. Eğer biri bize yardım edecekse sonuçta o da bu vesile ile Allah’ın rahmetini kazanacaktır! “Hasbunallahu ve niğmel vekil, ve niğmel Mevla ve niğmennasyr.” Fil ordularını yenmek için ebabil kuşları yeter. Tanrı kıral Goliath’a karşı ise bir sapan taşı yeter. Yeter ki cahillik etmeyelim, esbaba tevessül edelim, tedbir alalım ve tevekkül edelim. Ve bilelim ki, sonuçta her şey olacağına varır. İbrahim Hakkı hazretleri ne diyordu “Tevfizname”sinde; “Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, arif anı seyreyler, görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.” Evet, “bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, bize şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir” Allah (cc) herşeyi hakkı ile gören, duyan, bilen, hüküm sahibi olandır. En iyisi Ona sığınalım, halimizi Ona arzedip ondan yardım dileyelim. Koruyan ve Şifa veren Odur. Ecel’imiz nasıl ömrümüzün kefili ise rızgımızın kefil’i de Allah’tır! Şunun bunun iktidar, ihale, pazarlıklarına kanmayalım. Yüzümüzü Hakka dönelim. Bundan sonra sürprizlere hazırlıklı olalım. Birilerinin uykularını kaçıracak önemli gelişmeler olacak. Öyle sosyal media üzerinden servis edilen iddialar değil, şahidli, isbatlı belgeli dosyalar savcılıklara verilecek. Ve bu işler STK’lar, bazı media mensupları tarafından çok sıkı bir şekilde takip edilecek sanırım. Ve her kesime karşı ve her kesimden insanların desteklediği bir hareket söz konusu.. uçtaki kişilere yönelik bir operasyondan söz etmiyorum, tepe isimlerden söz ediyorum. VIP ve CIP takımından, beyaz eldivenlilerden söz ediyorum. Bazı görevden alınacak, bazıları kendi ayrılmak zorunda kalacak, bazıları tası tarağı toplayıp ortalıktan kaybolacak, eğer duyduklarım doğru ise..
Yerli ve Milli AGARTHA, Epstein lobisine uzanacaksa bu işin ucu, seyreyleyin siz gümbürtüyü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen gezi soruşturmasında gözaltına alınan menajer Ayşe Barım olayı tam olarak deşifre edilirse, Kültür Bakanlığı, Sinema, Turizm, Kültür-Sanat sektöründe kızılca kıyamet kopar. Barım konuşur mu, konuşması istenir mi bilmiyorum, ama bu konunun faaliyetlerini MİT ve emniyet istihbarat bilmiyor olamaz. Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı Maliye Bakanlığı bu kadının faaliyetlerinden habersiz olamaz. Ve bu kadar bu işleri yaparken yalnız başına da değildi tabi. Bu olay, Rahip Bronson olayına dönmez inşallah. Buna benzer, çok farklı çevrelerden bir takım kilit isimlere de operasyon yapılabilir. Tabi bu işin öncesi ve bundan sonrası için emniyet teşkilatı ve yargının nasıl bir yol izleyeceğini de bugünden kimse ön göremez. Hatta yargının kendisi bile. Papuç pahalı olunca kimin nasıl bir yol izleyeceğini kestiremezsiniz. Siyasette, Bürokrasi de, Sermaye çevrelerinde bu işe bulaşanlar en yakınlarındakini günah keçisine çevirip alttakilerini de, üstlerindekini de, yanlarındakini de satarlar. Bu Şeytan pazarında işler böyledir. Ayaktaysanız elinizi öperler, alkışlarlar, tereddüt geçirir, yorulur oturursanız, çevrenizden uzaklaşır ve eleştirmeye başlarlar. Düşerseniz, dün siz alkışlayıp elinizi öpenlerin tekmesi suratınızda patlar. Ve cehennem ateşi hasretinizle daha bir coşkulu yanmaya başlar.
Oysa bu takım düne kadar, anayasa değişikli perdesi altında bir af çıkmasını bekliyordu. Hayır hayır, geçmiş olsun, evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Yeni ceza evi yapacak zaman da yok, en iyisi kapalı spor salonlarını cezaevine dönüştürelim. Ya da af çıkarmaya gerek yok, bir takım sıradan mahkumları, tutukluları, ev hapsine çıkartın. İşin tehlikeli ve kötü yanı şu, Halaskar zabitanlar uyanmaya başladılar. Birileri bulanık suda balık avlamak istiyor sanki. Bir kaos, karmaşa olsa da rakiplerini toplayabilseler. Ama bunun da garantisi yok ki. Halkı sokağa çıkartmak zor değil de, sonra nasıl dağıtacaksınız. Bu işler cin toplamak gibidir. Toplamak zor değil de dağıtmak zor. Bir de işin kötü yanı şu, tam olarak güvenebileceğiniz, neredeyse tek bir temiz topluluk kalmadı ki.
Tekrar başa dönecek olursak, toplum içindeki namuslu insanlar azınlıkta kaldı. Allah (cc)’de zalimleri dünyada ve ülkemizde birbirine düşürüyor. Bu da umulur ki, namuslu insanlar için bir fırsata dönüşür. Yoksa bu insanlar sesini duyuracakları ve zalimlerle başedecekleri bir güce bugünden yarına sahip olmaları pek mümkün gözükmüyor. Çünkü yasama, yürütme ve yargı, çok büyük ölçüde “Uluslararası sistemin, yerli işbirlikçileri”nin etkisi altına girdi. STK’lar, Media, Akademi, Cemaat, Sermaye de öyle. Bırakın mRNA’nın hesabını sormayı, Chemistrail ile ilgili sorduğunuz sorular için bile bilgi alamıyorsunuz.
Onların unuttukları bir şey var: O da güç ve kuvvet sahibi Allah’ın olmakta olanları ve olacak olanları, bildiği. Kadere, rızga ve ecele hükmeden Odur o! Birileri “İnandık” deseler de, dil ile ikrar ettiklerini şeyin karşılığı kalplerin ve eylemlerinde yoktu. Sonuçta bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceği söylendi bize. Şimdi Gazze’de yaşanan şeylerin sonunda nasıl bu güne gelindi, aynı durum, bundan sonra İslam dünyasında ve tüm dünyada benzer şeylerin olmasını bekleyelim.
Bakın, Gazze’lilerin tehciri konusunda Trump Mısır ve Ürdün’e tavsiyelerde bulunurken, Almanya ve Fransa bu plana hayır dedi. Gazze daha bugünden artık bölgesel bir mesele değil, global bir mesele haline geldi. Daha da yayılacak bu hadise, İsrail’le birlikte tüm Siyonistler ve İsrail’i destekleyen ülkeler, insanlık vijdanında mahkum edilecekler. Türkiye şimdiye kadar hep batından gelen “alçak basınç”ın etkisinde kalıyordu. Kuzeyden gelen rüzgarlar bizi ürkütüyordu. İsrail’den gelen rüzgarlar yakıyordu. Gazze’den esen rüzgarlar, insanımızın uyanışına ve bahar çiçeklerinin topraktan başlarını çıkartmasına sebeb oluyor.
Hadi, Erdem Beyazıt’ı rahmetle analım: “Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım. Dallar meyva’ya dursun, toprak tohuma dursun. İnsan barışa dursun, selâma dursun zaman. Sabır savaş zafer. Adım: MÜSLÜMAN”. Abdurrahim Karakoç (Allah ona da, bu yolun. Yolcusu ölülerimize de dirilerimize de Rahmet etsin) ne diyordu, yeryüzünde adalet, barış hürriyet için, zalimlere, müstekbir’lere, onlaırn yerli işbirlikçilerine inat: “Kör dünyanın göbeğine Hak Yol İslam yazacağız”!
Görünen o ki, dünya, bölge ve ülkemiz için zor günler kapıda. Kimi kimilerini içeri, kimi kimilerini sokağa çağırıyor. Şeytan fazla mesai yapıyor. Dikkatli olalım. Birileri bizlerin kanları ve gözyaşları, çaldıkları alın terleri ve kamu malları üzerinden kendilerine ikbal, servet ve iktidar damıtmaya çalışıyor. Biz her zaman HAK’dan ve HAKLI’dan yana olalım. Zamana, olaylara, kişi ve topluluklara karşı adil şahidler olalım ki Allah bize yardım etsin. Birlerine olan öfkemiz ve düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Haksızlık kimden gelir, kime yönelik olursa olsun, biz mazlumdan yana zalime karşı olalım. Zalim bizim ırkımızda, dinimizden, mezhebimizden, tarikatımızdan, partimizden, örgütümüzden, ideolojimizden de olsa. Herkes önce ait olduğu çevrenin zalimlerine, haksızlıklarına karşı çıksın. Akıllı, dürüst, cesur, namuslu insanlar birlik oluşun.. Sabırlı olalım. İyi işler yapalım, sabredelim ve sabrı tavsiye edelim yoksa sonumuz hüsran olur. Ve herşeyden önce itiraf edelim ki zalimlerden olduk, en azından haksızlıklar karşısında susanlardan olduk. Gelin Hz. Yunus peygamberin kavmine çağrısındaki gibi son gün de olsa kurtuluşa erenlerden olmak “biz zalimlerden olduk” diyelim ve tevbe istiğfar edelim.
Biz “uluslararası sistem”le uygun adım politikasına devam ederken, Trump DSÖ’den, İklim anlaşmasından, Karbon ayak izi uygulamalarından, Fosil yakıt yasağından, toplumsal cinsiyet uygulamasından vazgeçti. Putin Chemistrail’i, LGBT’yi vd yasakladı ve yine Uluslararası sistemin dayattığı politikaları reddetti. Alman AFD partisi, seçimleri kazanmaları halinde tüm rüzgar enerji santrallerini yıkma sözü verdi. Dünyanın her yerinde insanlar uyanmaya başladı ama İslam ülkeleri neden hala derin uykularından uyanmak istemezler ki! Biz hala Satanist zamane Tanrı kıralları’nın inşa etmeye çalıştıkları “Yeni uluslararası düzen” piramidinin inşasında taşeron olmak istiyoruz, onların uluslararası sözleşmelerle desteklenen örgütlerine özel itibar ve imtiyaz sağlıyor, onlara yargı ve vergi muafiyeti getiriyoruz. Görünen bir gerçek olarak (Lanet olası şu) Uluslararası sistemle birlikte, onlara yardım edenler de İlahi gazab’dan kurtulamayacaklardır. Tek başına iyi niyetli olmak bizi kurtarmayacaktır. Unutmayalım ki, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”. Tedbirini alalım ve tabi ki ardından Tevekkül edelim, Hannas’ın vesvesesi ve yalancıların, trollerin yalan ve iftiralarına karşı dikkatli olalım., Vehn, ve Vehim/Evham’dan uzak duralım ki hayatımız kabusa dönmesin. Selam ve dua ile.
ABDURRAHMAN DİLİPAK
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ