Mikail Bayram 1940 yılında Van’da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Adana Kız Lisesinde Din Bilgisi öğretmeni olarak görev yaptı. Konya Yüksek İslam Enstitüsünde Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Onunla Selçuk Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olacağım yılda (1992) tanışmıştım. Yer, şair Murat Kapkıner’in Varide dergisini çıkardığı Konya’daki Alaaddin Çarşısı idi. Mikail Bayram, sorduğum her soruya beyefendi tavrıyla çok doyurucu yanıtlar veriyordu. Onu dinlemekten büyük zevk alıyordum. Bayram, Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Mevlana-Ahi Evren Mücadelesi adlı eserini yayınlayalı henüz bir yıl olmamıştı. Kitabı büyük oranda okumuş ve zihnimde oluşan soruları kendisine iletmiştim. Kendisi de sorularımdan rahatsız olmamıştı.
Arapça ve Farsça bilgisi gayet iyi ilahiyat kökenli bir tarihçi olan Bayram’ın ilmî birikiminden bir hayli yararlanmıştım; ancak onu “Her söylediğinde bir hikmet var.” edasıyla da dinlemiyordum. Geldiğim gelenek buna pek müsait değildi. Onun da böyle bir beklentisi yoktu zaten.
Konya’da Mevlana ihtifalleri[1] yapılacağında Mikail Bayram da olumsuz anlamda bir şekilde gündeme gelirdi. İlmî seviyesi yüksek sayılmayacak yerel basının tepkileri olur bazen siyasiler ona dava açardı ama o davalardan da onları haklı çıkaracak pek bir sonuç alamazlardı. Ne var ki bu sayede Konya gündeme gelirdi. Nitekim, Konya ekonomisini gözeten (?!) Mikail Bayram muhalifleri açısından “Reklamın kötüsü olmaz.” idi.
Celaleddin Rumî’nin “Gel ne olursan ol gel!” çağrısı putperestleri, İslâm’a girmediğini ancak Mevlevi olduğunu söyleyen mühtedileri (!) kapsıyordu ancak ne hikmetse Mikail Bayram dışarıda kalıyordu. Hâlbuki o bir de İngilizce bilseydi dünyanın önemli tarihçileri arasında zikredilebilirdi bence. Bununla birlikte onun eserlerinin ilmi merakı yüksek ve dünya bilimsel literatürüne katkı sunmaya istekli kimseler tarafından İngilizceye çevrilmesi hâlâ mümkün.
Onun görüşlerinden hazzetmeyenlerin nerede yaşadığı bilinen Bayram’ın (Konya) kitabını okuduktan sonra bir randevu alıp eleştirilerini bizzat ona yöneltmeleri gerekmez miydi? Böyle bir talebi kesinlikle reddedecek birisi değildi. Zira yazarların çoğu, eserlerinin tartışılmasından hoşlanır, yeter ki belli bir seviye tutturulabilsin.
O yıllarda tepkilerin çokluğu nedeniyle Selçuk Üniversitesi de oluşturduğu bir komisyon ile Mikail Bayram’ın eserlerini inceleme kararı almıştı. Komisyon üyesi Prof. Dr. Abdullah Özbek şöyle demişti: “Bir bilim adamı olarak Mikail Beyin, çalışma yaptığı alanlarda kendisine ait özel görüşlerin olmasını normal karşılamak gerekir. Bilim adamlığı biraz da bunu gerektirir. Mevlana konusundaki görüşleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Onun görüşleri 20 seneden beri zaman zaman gündeme gelir. Buna karşın Mevlana’ya sahip çıktığını söyleyen çevreler bu iddialara bilimsel bir cevap hazırlayamadılar. Bayram, Selçuklu tarihi konusunda uzmandır ve aynı zamanda Mevlana’nın eserlerini kaleme aldığı Farsçayı da iyi bilmektedir. Dolayısıyla bu alanı tanıma açısından yetkili bir isimdir. Konuyla ilgili olarak kendisine yönelttiğimiz sorulara verdiği cevaplarda dünyada ilk defa Selçuklu arşiv malzemelerini kendisinin kullandığını ifade etmektedir; ancak her görüşüne herkesin katılma şartı yoktur. Bir görüş olarak, kendi adına birtakım farklı şeyler söyleyebilir.” Özbek’in “bilimsel özgürlüğe” sahip çıkışı ve popüler kültüre yenilmeyişi takdire şayandı.
İlmî titizliğiyle tarihin karanlık devrelerini belgeler aracılığıyla adeta iğneyle kuyu kazarak aydınlatan Mikail Bayram, genelde Ortaçağ özelde de Selçuklu tarihi literatürüne önemli katkılarda bulundu. Allah onu daim nimetler verdiği kullarından kılsın.
[1] Ölmüş bir insanı hatırlamak için yapılan törenler.
Aferin sayın Murat Kayacan yazınzın altına gönül rahatlığıyla imzamı atabilirim.