Şehirlerin Anası Mekke
Peygamberlerin sonuncusu Hz. Peygamber’in (s) doğduğu şehir, eski adı Bekke
olan Mekke’dir. İbrahimî geleneğin doğduğu bu kent, kutsal şehir Mekke’dir. Ne
yazık ki, bütün seleflerinin başına gelen musibetler, Tevhid mücadelesinin öncüsü,
Rahmet Elçisi’nin (s) başına da gelmiştir.
Zulüm, eziyet, tahkir ve şiddetten bir nebze olsa sükûn bulmak için İlahî emir beklenir. Sâdık ve ‘sıddık dost’un hicret etmek için izin istemesi, “acele etme! Umulur ki Allah sana bir arkadaş nasip eder” cevabıyla karşılık bulur. Ruhsat çıktığında ‘kadîm dost’un gözyaşları dökülmeye başlar.
Tuzaklar, suikastlar, komploların süreklilik kazandığı esnada, “tuzak kuranların en iyisi” Hakk Teâlâ’nın yardımı umut olur. Suikast planları ve onlarca kâtil adayının girişimleri akim kalır.
Hazvere Çarşı’sındaki Mazlum ve Mahzun Peygamber
Mekke’nin Hazvere Çarşı’sı, mazlum ve mahzun –Kâbe’ye yüzü dönük- Peygamber’in (s) hüzünlü sözleriyle yankı bulur: “Vallahi, biliyorum ki, sen, hiç şüphesiz, Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve Allah’a en sevgili olanısın! Senden daha güzel ve bana senden daha sevgili bir belde yoktur! Eğer senin halkın beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!”
Cevap, kaygıları ve hüzünleri giderecek sürede gelir: “(Resûlüm!) Kur’an’ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere (Mekke’ye) döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.” (Kasas, 85)
Peygamber efendimizin canı karşılığında ortaya konulan yüksek ödüller, ne kadar çapulcu ve serkeş varsa, onları kana susamış bir cani haline dönüşür.
Doğduğu şehirden çıkarılmaya zorlanan Muhacir Peygamber’in (s), Mekke’den ayrılışın üzüntüsü içinde yaptığı dua, tatlı dilinden dökülür:
“Ben bir hiçken beni yaratan Allah’a hamd olsun.
Allah’ım! Dünya korkusuna, zamanın getireceği felaketlere, gecelerin ve gündüzlerin musibetlerine karşı bana yardım et.
Allah’ım! Yolculuğumda benimle ol, arkamda bıraktığım ailemi gözet. Bana rızık olarak verdiğin şeyleri bereketli kıl. Beni yalnızca Sana karşı zelil kıl. En güzel ahlâkım üzere beni sabit kıl. Rabbim, beni Sana sevdir. Beni insanlara bırakma. Sen zayıfların ve benim Rabbimsin. Senin kerîm vechine sığınıyorum. O kerîm veçhindir ki, semalar ve yeryüzü onunla nurlanır; karanlıklar onunla aydınlanır ve açılır, öncekilerin ve sonrakilerin işi onunla düzene girer.
Öfkene maruz kalmaktan ve kızgınlığına uğramaktan, nimetinin kaybolmasından, azabının ansızın gelmesinden, afiyetini gidermenden ve gazabının tümünden sana sığınıyorum. Senin için yapabildiğim en iyi şey, sana yalvarıp yakarmaktır. Güç ve kuvvet ancak senindir”.
Yeni Ruh ve Yeni Dirilişin Tohumlarını Atmak
Kutlu Elçi’nin (s) tağutlar ve zorbalarla mücadelesi, onu, güç ve maddiyatın esiri olmamak için kendinden önceki nebiler zincirinin başına gelenlerin benzerleriyle karşı karşıya getirdi. Geride ailesini, akrabalarını, kabilesini, dostlarını ve arkadaşlarını, hâsılı tüm varlığını bırakarak, çöllerde yeni ruh ve yeni dirilişin uzun ömürlü çınarlarını yetiştirmeye girişti.
Cebrail suikasta uğrayacağı haberini getirince, her zaman yattığı yatağı ve mekânını ileride cânının canân’ı olacak Allah’ın Arslanı’na bıraktı. Ona, mübarek “aba”sını ilk defa, o gece verdi. Tıpkı ona, en sevdiği “sevgili kızını” verdiği gibi.
Muhammedü’l-Emin (s), kendisini öldürmeye niyetlenenlerin kıymetli emanetlerini vermesi için, başka bir “emin” kimseyi Ali’yi (r.a.) vekil tayin etti.
Sadık Yâran’ın Mahfiline Sığınmak
Gecenin derin sessizliğinde kuşatılan evinden ayrılan Kutlu Peygamber (s), silahlı canilerin ortasından ilahî perdelerle sırlanarak “sâdık yâran”ının (Ebu Bekr’in) selamet mahfiline ulaşır.
“Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfâl, 30)
Yatağını ve Ölümü Allah’ın Aslanı’na Terketmek
Canını, önce Allah’a, sonra da “önünüzü arkanızı gözetlemek, sizi korumak için” diyen eski “dost”una emanet eden Hz. Peygamber (s), yatağını ve ölümü de yakını Ali’ye (r.a.) terkeder.
Küfür ve şirk güçleri, suikastın faturasını tek bir kişiye yüklememek için, kabilelerden oluşacak bir suikast çetesi kurarak şeytanî bir plana başvurur. Şirkin planı, tevhidin büyük planıyla yerle bir olur. Hesaplar tutmaz. İslâm zaferleri başlatmak için, Fatih’ini Yesrip’e bekler.
Hicret “Selam” Diyarını İnşa Eder
Hicret emri, yücelerden gelen icazetle, Selâm diyarını inşa etmeyi, Barış Medeniyetini kurmayı hedefler. Hedef ve amaç büyük, istikamet doğru, kalpler selim, akıllar berrak, ruhlar arınmış bir şekilde insanlığın yürüyüşü başlar.
Bâtıl olanın ve delaletin zulmetinden hakikatin nuruna doğru kutlu yolculuk, ne güzel bir seyahattir. Onun yolcuları, ne güzel seyyahlardır. Aslında Hakk’a ve hakikate doğru gidilen bu seyahat, tevhidin kadim yolculuğudur.
Müşrik Yol Gösterme Kılavuzu
Bir müşrikin (Abdullah b. Uraykıt) rehberliğini/kılavuzluğunu yaptığı, kutsal tevhid yolculuğu her türlü engel ve surları aşarak insanlığı/ruhları ve arzı fethedecektir. Ancak görevini hakkıyla yerine getirerek ihanet etmeyen müşrik kılavuz, hidayet şerbetinden nasiplenemeyecektir.
Sevr’in Kapısını Bekleyen Güvercin ve Örümcek
Seyahatin önemli kavşağı Sevr’in kapısını, güvercin ve örümcek beklemektedir. Gelen, âlemlerin peygamberi olduğuna göre, onu korumanın dayanılmaz hazzını yaşayacaklardır.
Hırs, ihtiras, maddîlikten kurtuluş olan hicret, diğer taraftan şeref, cesaret ve adalete sığınışı haber vermektedir. İnsanîlikten çıkan diriliş ruhu, İslâmîliğe doğru çizilen istikametle hayat bulur, cevval hale gelir.
Prof. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi