Yerellikten Evrenselliğe Yükseliş
Hicret, hakikatte yerellikten kurtularak evrenselliğe/âlemşümullüğe doğru yapılan kutsî hareketin adıdır. Mağara ise, yol ve ideallerin arkadaşlığını/dostluğunu simgelemektedir. Acılar, zehirler ve gözyaşları, Sevr’de bala dönüşür, şifa verir, hayat iksiri olur.
Kayalardan oluşan barınak Sevr, korkuların ve hüzünlerin yok edildiği aşkın bir nura dönüşür. İki Dost, orada Hakk’ın kendileriyle şahdamarından daha yakın olduğunun heyecanını yaşarlar.
“Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 40)
Cennetteki İki Kuşak Sahibi
Hz. Ebu Bekr’in kızı “Zatü’n-Nıtakayn” (İki Kuşak Sahibi) Esmâ’nın, her türlü öldürülme tehlikesini göze alarak, babası ve Aziz Dost’una (s) azıklar taşıması, “Esmâ’ya cennette iki kuşak var!” müjdesiyle karşılık bulur.
Çile, ıstırap, tedirginlik ve meşakkate tâlip olmanın mükâfatının dünyevi bir karşılığı yoktur. Sadakat ve cesaret, her türlü nimet ve lütufların habercisidir.
Öldürmeye Gelirken Nefsini ve Hazlarını Öldüren Süraka
Dünyevî ödülü (yüz deveyi) kazanmaya gelen Süraka, hicretin asıl kahramanlarından biridir. Öldürmeye gelirken, nefsini ve hazlarını öldüren Süraka, aldığı emanname ile iki cihanın icazetini alır.
İnsanlık yolculuğu devam eder, dosdoğru olan hicret yolculuğundaki duraklardan birisi, keçileri süt vermeyen kadının (Ümmü Ma‘bed Âtike bint Hâlid) gönül misafirliğidir. Çadırını hicretin konuklarına açarak yokluğun ve tükenmişliğin acısı içinde, yine de tanımadığı “güzel insanlara”, memeleri kurumuş keçilerini teslim ederek, infak ve isârın (kendisi muhtaç iken başkasına vermek) en güzel örneğini verir. Keçinin kurumuş ve kısırlaşmış pörsümüş memelerine dokunan mübarek eller, Allah’ın izniyle bereket ve bollukla dolar, çölleri bile sulayacak bir membaa dönüşür.
Kabile Reisinin Tevhide Hicreti
Hicretin kahramanları bitmez. Güç ve kudretin temsilcisi, kabile reisi (Büreyde b. Husayb), tevhidle tanışır, Hz. Peygamber’in kurtuluş seyahatinin yolcularından birisi olur. Hicretin güvenli bir şekilde tamamlanmasına katkıda bulunur.
Muhbir Çobanın Silinmiş Hafızası
Yolda görülen çoban, Hz. Peygamber’i (s) tanıyınca, mükâfatı elde etmenin sevinciyle, Mekke’ye giderek haber vermeyi arzular. Şehre geldiğinde, artık kendisi için hazine değerindeki bilgi, zihninden silinmiş, unutmuş bir halde geri dönmek zorunda kalır.
Yeni Medeniyetin Kapısı Yesrip
İslâm Peygamberi’nin (s) yolculuk kılavuzluğunu müşrik bir kimse yaparken, onun Yesrip’e gelişini ise üç katlı bir evin damından haber veren Yahudi bir kız olur.
Medine’nin Ensar’ı da Muhacir’i de Mekke’nin Gül’ünü sabırsızlıkla beklerken, kafilenin görünmesiyle Yesrip’te yeri ve gökkubbeyi – o güne kadar görülmemiş- bir sevinç ve bayram ruhu kaplar.
Yesrip halkı, hep bir ağızdan defler eşliğinde yüzyıllarca hatırlanacak Peygamber Şarkısını terennüm eder:
“Veda tepelerinden ay doğdu üzerimize/Allah’a davet sürdükçe şükretmek vacip bize/Ey gönderilen kutlu elçi/Sana itaat etmek düşer hepimize/Aramıza hoş geldin, şeref verdin şehrimize”
Şehirde kendisinde kalması için yapılan davetlerin aksine, Kutlu Elçi’nin devesi Kusva, adeta kendisine verilen emri getirircesine, gelecekte İstanbul’un fetih şehitlerinden Hâlid b. Zeyd’in (Ebu Eyyûb el-Ensarî) evinin önünde durur.
Peygamber’in Şehri
Nebi’nin (s) Yesrip’e gelmesi, şehre medeniyeti getirdi. Nübüvvet, hicretle şehri Medîne’ye çevirdi. İslâm medeniyetinin temelleri atıldı.
Yesrip, Peygamber’in Şehri oldu ve bundan sonra Medinetü’r-Resûl veya Medinetü’l-Münevvere olarak anıldı.
Selam/Barış Kenti
Hicret, Medine’de yüzyıllarca birbiriyle çatışan düşman kabileler, Evs ve Hazrec’in arasındaki husumeti kaldırarak, yerine sulhu getirdi. Medine, Selam (Barış) şehri oldu. Düşmanlık, kin, nefret ve şiddet son buldu.
Medine kazandı, zâlim ve tağutlar kaybetti. Tevhid geldi, bâtıl yok oldu. Büyük güçler (Müstekbirler-Bizans ve Sasani) kudretlerini yitirdiler; zulme uğrayanlar, zayıflar (müstaz’aflar) ise tevhidin verdiği güçle kudret sahibi oldular.
Hicretin Ruhunda Birleşen Kardeşler
Yardım eden Medineliler (Ensar) ile göç eden Mekkeliler (Muhacirler), hicretin ruhu üzerinde dünya ve ahiret kardeşliğini gerçekleştirdiler. Bu öyle bir kardeşlik oldu ki, sahip oldukları her şeyi birbirine vere(bile)n bir kardeşlik…
Yeni Mabet, Yeni Okul ve Yeni Pazar
Hicret, yeni mabet (Mescid-i Nebevî), yeni okul (Suffa), yeni Pazar (Müslüman Pazarı) demektir. Hâsılı, hicret yeni medeniyet demektir.
İslâm medeniyeti, artık uygarlıklarla savaş, kültür, bilim ve bilgi alanında rekabet ve yarış içerisine girecektir.
Dünyaya yayılarak evrensel bir uygarlık inşa eden Müslümanlar, bedevîlikten medenîliğe/hadarîliğe hicret ettiler.
Müslümanlar, her şeylerini geride bırakarak, hicreti önce kalplerinde, sonra zihinlerinde, nihayetinde ruhlarında gerçekleştirdiler.
Hicret: Cesaret, Şeref, Cihat ve Kardeşliktir
Hicret; bize cesaret, şeref ve mücadele etmenin yollarını öğretir. Yolda çekilen çile, ıstırap ve tedirginliğin sonunda meşakakte tâlip olmanın manevî hazzını yaşatır.
Hicret; (müşrik yol kılavuzu örneğinde olduğu gibi) işe layık olan liyakat sahiplerini önceleme, evrensel düşünme ve hareket etmenin zaruretini gösterir. Bunun için de nefsi ve hazları öldürmek gerekir. Nihayetinde ihanete bulaşmadan selâmete ulaşmak, hicretin şifresidir.
Barış (selâm), ihanetin uzağında gerçekleşir. İhanet ise, kan ve şiddeti beraberinde getirir. Hicretin yaptığı en büyük inkılap/devrim, kan davasını kaldırmasıdır.
Hicret özetle, kin ve intikamı kaldırmakla birlikte, iki cihan kardeşliğini gerçekleştirmiştir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi