Hikmetsiz dava, hele bu dava İslam davası ise iddia olmaktan ileri geçmez. Birkaç asırdan beridir her ilkesi ve her kuralı mevcut olduğu halde görünürde dondurulmuş bir din imajı yaşandığı anlayışı hâkimdir. Müslüman vardır. Evet, müslüman vardır da İslam’ı, hikmet bazında, dava niteliğinde kabul edeni bulmak çok çetrefillidir.
Birkaç yüzyıl önce ilmî alanlarda başlayan çöküş, Osmanlı Devletinin yönetimini etki altına aldı. Ulema değer kaybına maruz kaldı. Âdil ve kalifiye yönetici sıkıntısı baş gösterdi. Bunlara ekonomi alanlarda da yetersizlik ve duyûni umumi illeti, devleti sarsmaya başladı.
Nice ihanet, içte çıkan asayiş bozuklukları ve dıştan gelen nice baskıdan sonra bilindiği gibi Osmanlı Devleti yıkıldı. Bu şanlı devlet yıkılınca, enkazının altına dini ve dindarları hunharca gömdüler. Bin yıllık maddî ve manevî değerlerimiz de enkazın altına derç edildi.
Artık yangın bacayı sarmıştı, “din ve tarih” imajı uyandıracak kelime ve kavramlar dâhi suç sayıldı. İhanette sınır tanımayan mihraklar, ülkeyi korumak için Türk Ceza kanuna 163. Maddeyi koydular. Gerekçeleri; bu madde, şeri ’at hortlayacakmış endişesi ile ülkeyi irticadan koruyacaktı! Bu 163. Madde müslümanları geriyor ve çok incitiyordu. “İrticayı önleyen Türk ceza kanunun 163. Maddesi Turgut Özal zamanında kaldırıldı. Bu maddeye göre laikliğe aykırı olarak, devletin düzenini dini esas ve inançlara uydurmak isteyen kişiler ve örgütler ile bunların propagandasını yapanlar cezalandırıyordu. Madde kaldırıldı. Hatta 141 ve 142. Maddeler de kaldırıldı, komünistlerin kimi ateist, kimi de kapitalist oldu. Müslümanlar da Rahmetli Mehmet Şevket Eygi beyin benzetmesinde olduğu gibi “darurrahat müslümanları” oluverdiler. Ne hikmet, ne dava ve ne de himmet kaldı.
Çünkü hikmet, şükür ibadeti ile bağlantılıdır. Bunun için de kulun, kendini yaratan Allah Teâlâ’nın Gani olduğunu ve her tür nimetin Ondan geldiğini, nimetleri karşısında Ona şükretmesi gerektiğini bilerek uygulamalıdır. Şükretmeyi asla ihmal etmeden devamla sürdürmelidir. Bu gerçeği en mükemmel haliyle dile getiren Cenabı Hak açıklamasını şöyle yapar. Andolsun ki, Lokman’a, Allah’a şükret diye hikmet verdik ve her kim şükrederse ancak kendi nefsi için şükretmiş olur ve her kim de nankörlük ederse şüphe yok ki, Allah Ganîdir, kimseye ihtiyacı yoktur, Hamîddir, her tür övgüye O layıktır. (Lokman:31/12)
Görüldüğü gibi hikmet ile şükür ibadeti müminleri uyarmaya yetecek kadar mesaj vermektedir. Akılların bile algılamakta aciz kalacağı hikmet, ayetlerde insanlara verilen çok yüksek değerlerin daha farklı özelliği ile sunulur. Rabbimizin beyanı, çok ilginç bir anlam içerdiğini açıkça ifade ediyor; Sizin içinizden sizden bir resûl gönderdik ki, size Bizim ayetlerimizi okuyor ve sizleri yanlış bilgi ve kötü anlayışlardan temizliyor ve sizlere kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ve sizlere bilmediğiniz şeyleri öğretiyor. (Bakara:2/1151)
Aklımız ve kalbimiz ile bildiklerimizin üzerinde yoğunlaşıp düşünüyoruz. Ellerimizi açıyoruz ve niyazda bulunuyoruz. Allah’ım! Sen Resûl gönderdin, O senin ayetlerini okudu, bizi yanlış şeylerden temizliyor, Kitabı öğretiyor, hikmeti öğretiyor. Hatta dahası bize bilmediklerimizi öğretiyor. Biz bunları anladık. Allah’ım! Ya şu hikmeti nasıl anlamamız gerekiyor anlamak bize zor geliyor. Kitabın ile bize onu da bildir, ey Rabbimiz! Evet, bunun üzerine Allah Teâlâ bize nice sinyaller veriyor; Ateş, İbrahim’i yakmadı. Bıçak, İsmail’i kesmedi. Balık Yûnus’u yemedi. Deniz Musa’yı boğmadı. Daha ne hikmetler vardır.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek iki mısrasında ilginç bir tesbitte bulunur: Şeytan, önce insana Allah’ı unutturur. Sonra çağdaş çöplükte ne bulursa yutturur. Evet, Allah Teâlâ’yı unutmak, hikmeti anlamanın da önünü kapatır. Hem müzmin bir yarayı kaşıyarak ve de kurcalayarak tedavi etmeye çalışmak akla ve mantığa aykırıdır. Bunun için bugün verilen mücadele tarzı şüphelere yol açmaktadır. Hikmeti bulmadan davadan bahsetmek safdilliktir, Himmet sarf etmeden başarı kazanmak ancak hayalperestliktir. Mümin müslüman önce davanın ilmini kazanacak, sonra hikmetine ulaşacak ve himmet ruhu ile mücadele edecektir.
Sen, Allah ile olursan, O mutlaka seninle beraberdir ve mutlaka seni korur. “Yeter ki, siz Onunla beraber olun.” Esselamu aleykum.
İlhan ORAL
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi