Hindistan medyasındaki son yayınlar, Bangladeş’i sürekli olarak Hindu karşıtı bir ülke olarak tasvir eden tutarlı bir tablo çizmektedir. Kullanılan söylem, dil ve Bangladeş’in itibarını zedelemeye yönelik çabalar, Hindistan halkı arasında Bangladeş’e karşı nefret duygularını aşılamaya yönelik kasıtlı bir girişimi işaret etmektedir. Bu kampanya, Hindistan kamuoyu üzerinde uzun vadeli etkiler bırakmakta ve Bangladeş içinde olumsuz tepkilere yol açarak giderilmesi zor bir bölünme yaratmaktadır.
Hindistan, komşu bir ülkeyi nefret objesi olarak göstermekten ne kazanmaktadır? Bu yaklaşım her iki ülkeye de zarar vermektedir. Bangladeş için bu durum, çarpık bir imaj yaratırken; Hindistan için, komşularını domine etmeye çalıştığı ve onların bağımsız yollar izlemelerine izin vermediği algısını pekiştirmektedir. Bu anlatılar, Hindistan’a karşı bir düşmanlıktan ziyade, Bangladeş’in kendi bağımsız yolunu belirleme hakkını savunma meselesidir.
Nepalli gazeteci dostlarım sık sık Hindistan’ın tutum ve davranışlarına dair pek de olumlu olmayan hikâyeler paylaşmaktadır. Butan’daki Hindistan’a yönelik duygular da benzer şekilde eleştireldir. Maldivler’in, Hindistan’ın askerî varlığını tamamen ortadan kaldırma çabaları açık bir mesajdır. Sri Lanka’nın yeni liderliği de Hindistan’a net bir sinyal göndermiştir. Bu duygular bir araya getirildiğinde, Hindistan’a yönelik bölgesel tutumun tutarlı bir tablo çizdiği görülmektedir. Ancak, bu tür eleştirileri temelsiz ya da kıskançlıkla motive olmuş olarak reddetmek – Bangladeş söz konusu olduğunda ise bunu nankörlük olarak nitelendirmek – olgunluk sergilemekten uzaktır. Bunun yerine, Hindistan’daki politika yapıcıların komşularını daha iyi anlamaya odaklanması gerekmektedir.
4 Ağustos 2024 tarihine kadar Hindistan medyası ve liderleri, Bangladeş’i örnek bir komşu olarak görmekteydi. Onlara göre, ikili ilişkiler yeni zirvelere ulaşmıştı. Peki, Bangladeş’in bir “model komşu” konumundan en çok eleştirilen ülkelerden biri haline gelmesi için ne değişmiş olabilir?
Onların bakış açısına göre dönüm noktası, 5 Ağustos’ta Bangladeş’teki hükümet değişikliği olmuştur. Ancak bu, bir darbe ya da dış güçlerin düzenlediği bir iktidar değişikliği değil, halkın iradesinin bir yansımasıydı. Yine de, Hindistan hükümeti ve medyası bunu kabullenmekte zorlanıyor gibi görünmektedir. Onlara göre bu değişiklik, Bangladeş halkının değil, Pakistan, Çin veya Amerika Birleşik Devletleri’nin bir eseriydi. Ancak anlamadıkları şey, bu değişikliğin halkın iradesinin güçlü bir ifadesi olduğudur. Tıpkı Filipinler’de Ferdinand Marcos’u deviren “Halkın Gücü” hareketine ya da Mısır’da Hüsnü Mübarek’i devralan Arap Baharı’na benzer bir süreçtir. Ancak Bangladeş’teki Temmuz ayaklanması, diğerlerinin aylar ya da yıllar içinde başardığını haftalar içinde gerçekleştiren daha güçlü bir hareketti.
Hindistanlı gözlemciler, Bangladeşli öğrencilerin gücünü anlamakta zorluk çektiler, bu büyük olasılıkla, Bangladeş’in öğrenci hareketlerine dair tarihsel farkındalık eksikliğinden kaynaklanıyordu. Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılmasının hemen ardından, Bangladeşli öğrenciler, Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah’a karşı çıkarak Bengalce’yi resmi devlet dili olarak kabul ettirdiler. Bu, sadece dilsel bir zafer değil, aynı zamanda Bangladeş’in kimlik mücadelesinin bir simgesi oldu. Ayub Khan’ın “demir yönetimi”ne karşı verilen mücadelede de öğrenciler, Sheikh Mujibur Rahman’ın Altı Nokta Hareketi (1966) ve 11 Noktalı Öğrenci Talepleri (1969) gibi önemli kampanyalarla ön plana çıktılar ve bu hareketler, Bangladeş’in bağımsızlık yolundaki en güçlü adımlarından biri haline geldi. 1970 seçimlerinde, öğrenciler Awami Lig’in zaferinin arkasındaki en önemli güç oldular.
Bangladeş’in Kurtuluş Savaşı sırasında öğrenciler, silahlı direnişin ve halk hareketlerinin belkemiğini oluşturdular. Bu süreçte, öğrenci ve köylü temelli gençlik hareketleri, yalnızca askeri stratejilerle değil, aynı zamanda toplumsal bilinçle de savaşa katkı sağladılar. Bağımsızlık sonrası, bu hareketlerin etkisi devam etti; Bangladeşli öğrenciler, toplumsal eşitlik, insan hakları ve özgürlükler adına sürekli olarak mücadele verdiler. Diktatörlük ve baskılara karşı durdukları her dönemde, demokratik haklar ve özgürlükler adına seslerini yükselttiler. 26 Temmuz olayları, bu tarihi geleneği bir adım daha ileri taşıdı. Öğrenciler, önceki nesillerin başarılarını daha geniş bir ölçekte sürdürdü ve bu hareket, sadece politik bir tepki değil, aynı zamanda halkın iradesinin güçlü bir yansımasıydı.
Bu öğrenci hareketi, büyüklük ve etkinlik açısından hiçbir zaman görülmemiş bir ölçeğe ulaştı. Öğrenciler, toplumun her kesiminden gelen desteği arkalarına alarak, birçok kişinin imkansız olarak gördüğü bir başarıyı elde ettiler. Bu başarı, yalnızca Hasina hükümetini devirmekle kalmayıp, Bangladeş’in genç nesillerinin özgürlük, adalet ve demokrasiye olan bağlılıklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Öğrencilerin bu hareketi, Bangladeş tarihindeki en önemli toplumsal ve politik kırılmalardan birini oluşturdu ve bu gelenek, gelecekteki nesiller için bir örnek teşkil etmektedir.
Hindistan, Bangladeş’in hükümet değişikliğini demokratik bir hak olarak kabul etmekte zorluk çekmiştir. Geçiş alışılmadık olsa da, halkın iradesinin açık bir göstergesiydi, özellikle eski Başbakan Sheikh Hasina’nın seçim sürecini tahrip etmesinin ardından halkın tepkisi, tek geçerli seçenek haline gelmişti. İronik bir şekilde, eğer adil bir seçim yapıp kaybetmiş olsaydı, ülkede kalmaya devam edebilirdi. Ancak, reddi onu utanç içinde ülkeyi terk etmeye zorladı.
Hindistan’ın bu geçişin meşruiyetini kabul etmemesi, komplo teorilerine ve Bangladeş’in yeni liderliğini olumsuz bir şekilde tasvir eden bir anlatıya saplanmasına yol açmıştır. Hasina’nın devrilmesinin ardından üç gün boyunca yaşanan kaosa odaklanılması, daha geniş bağlamı gölgede bırakmıştır. Bu olaylar üzücü olsa da, onları toplumsal şiddet olarak nitelendirmek, çoğu saldırının siyasi doğasını göz ardı etmektedir; zira saldırılar, devrilen rejimin eski faydalanıcılarını hedef almıştır. Hukuk uygulayıcıları devrede olsaydı, bu huzursuzluğun büyük bir kısmı engellenebilirdi.
Yeni liderliği doğru bir şekilde değerlendirmek yerine, Hindistan medyası, Sheikh Hasina’nın iddialarıyla şekillenen bir anlatıyı devam ettirmektedir. Öğrenci hareketinin Pakistan’ın ISI’si ve Jamaat-e-Islami gibi İslamcı gruplar tarafından ele geçirildiği hikayesi, Hindistan medyasının eleştirel olmayan bir şekilde kabul ettiği bir uydurmadır.
Hindistan medyasının “Hindu öldürmeleri” anlatısını büyütüp ikili ilişkileri tehdit ettiği bir dönemde, Bangladeş’in Hindu-Budist-Hristiyan Birlik Konseyi, 4 Ağustos ile 20 Ağustos arasındaki dönemde 2.010 toplumsal şiddet vakasını belgeleyen bir rapor yayımlamıştır. Bu rapor, dokuz ölüm, dört cinsel saldırı vakası ve 69 ibadet yeri, 915 ev ve 953 işyerine yapılan saldırıları içermektedir. Ancak, Bangladeş’in en güvenilir gazetelerinden biri olan Prothom Alo’nun araştırmaları, aynı dönemde 1.068 doğrulanmış olayı, bunlardan ikisinin ölümle sonuçlandığını ortaya koymuştur.
Azınlıklara yapılan saldırılar kabul edilemez olup, Bangladeş’in herkesin güvenliğini sağlaması gerekmektedir. Ancak, Hindistan medyasındaki abartılı betimlemeler haklı değildir. Sorun şu ki: Bu betimleme adil midir ve Hindistan, iki ülke arasındaki düşmanlığı körükleyerek ne elde etmeyi ummaktadır?
1. Bangladeş’in Yeni Hükümetine Baskı Yapmak: Sheikh Hasina’nın düşüşüyle birlikte Hindistan, Bangladeş’teki yeni hükümetten endişe duymaktadır. Ülkeyi “anti-Hindu” olarak çerçeveleyen medya kampanyaları ile yeni hükümeti diplomatik olarak izole etmeye çalışmakta ve Hindistan desteği olmadan Bangladeş’teki istikrarın sürdürülemez olduğunu ima etmektedir.
2.Uluslararası Dikkat Çekmek: Hindistan, Bangladeş’i küresel sahnede insan hakları ihlalcisi olarak tanıtmayı hedefliyor olabilir. Bu durum, Bangladeş’in uluslararası işbirliği ve destek elde etmesini zorlaştırabilir.
3.Dinlerarası Gerilim Yaratmak: Hindistan medyası, kendi halkı arasında Bangladeş’e karşı nefret uyandırırken, aynı zamanda Bangladeşlileri azınlıklarına karşı kışkırtmaktadır. Bu, iki ülkenin halkları arasındaki uçurumu genişletir ve nihayetinde ikili ilişkileri zedeler.
4.Bölgesel Hegemonya Sağlamak: Hindistan’ın dış politikasının temel özelliklerinden biri, Güney Asya’daki komşuları üzerinde siyasi ve ekonomik etki sağlamaktır. Bangladeş’te güçlü, bağımsız ve halk odaklı bir hükümetin varlığı Hindistan için rahatsız edicidir. Bu nedenle, Bangladeş’i istikrarsız olarak göstererek bölgedeki egemenliklerini pekiştirmeye çalışmaktadır
Bangladeş, Hindistan medyasının yaydığı yanlış bilgilere karşı uluslararası ve bölgesel platformlarda daha aktif bir rol üstlenmeli ve gerçekleri mantıklı bir şekilde ortaya koymalıdır. Özellikle, azınlıkların haklarını ve güvenliğini korumak adına güçlü önlemler alarak, toplumsal iç birliği pekiştirmeli ve dışarıdan gelen propagandanın etkisini en aza indirmelidir. Bunun yanı sıra, Bangladeş medyası, kanıta dayalı ve nesnel bir şekilde raporlama yaparak, yanlış bilgilere karşı durmalı; sivil toplum örgütleri de bu konularla ilgili halkı bilinçlendirerek farkındalık oluşturmalıdır. Hindistan’daki vatandaşlar için ise, Bangladeş’in gerçek durumu hakkında doğru bilgi sağlamak önemlidir. Bu bağlamda kültürel ve akademik değişim programları, iki ülke arasındaki anlayışın derinleşmesine ve ilişkilerin iyileşmesine katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, Bangladeş-Hindistan ilişkileri tarihsel ve stratejik açıdan büyük önem taşımaktadır. Ancak, Hindistan medyasının mevcut yaklaşımı, bu ilişkinin temellerini sarsma riski taşımaktadır. Hindistan, uzun vadeli çıkarlarını yeniden gözden geçirmeli ve komşusunun iç işlerine yanlış anlatılarla müdahale etmekten vazgeçmelidir. Öte yandan, Bangladeş küresel konumunu güçlendirmeli ve iç istikrarı ile birliğini sağlamalıdır. Bölgedeki kalıcı barış ve kalkınma için her iki ülkenin de birbirlerine karşı hoşgörülü ve saygılı bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.
Bangladeş’teki seçim sonrası siyasi senaryo ve bunun bölgesel jeopolitiğe etkileri, Hindistan medyasının sıcak gündem konularından biri haline gelmiştir. Medya anlatısı, Bangladeş’i Hindu azınlığına karşı derin bir düşmanlık besleyen, hatta “Hindu fobik” bir devlet olarak tanımlamaktadır. Böyle kampanyalar yalnızca temelsiz olmakla kalmaz, aynı zamanda iki ülke arasındaki ikili ilişkilere de zarar vermektedir.
Her türlü şiddet ve zulüm kınanmalıdır; ancak bu anlatılar, esasen egemen bir devletin iç meselesidir. Hindistan medyasının Bangladeş’i küresel sahnede “Hindu fobik” bir devlet olarak sunması, sadece komşu bir ülke ile ilişkileri zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda Hindistan’ın bölgedeki itibarını da sorgulatmaktadır. Son olarak, Hindistan, eğer gerçekten bölgesel barış ve işbirliği istiyorsa, komşularıyla birlikte çalışmalı, onlara karşı yanıltıcı propagandalar yaymaktan kaçınmalıdır. Hindistan, Güney Asya ülkelerinin ortak meselelerine daha sorumlu bir şekilde yaklaşmalıdır; aksi takdirde, Hindistan’ın bölgedeki yalnızlaşma ihtimali giderek artacaktır.
MD Salah UDDIN, Güney Asya Siyaset ve Din Analisti
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Numan Kurtulmuş: "Uluslararası Sistem İflas Etmiş Durumda" TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Kuzey Makedonya’da Kalkandelen Üniversitesi’nde…
SOSYAL MEDYADAN SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ "Domuz Eti Yemek Haramdır" "Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden…
Filistinli Muhareze'den Şam Halkına ve Devrimcilere Uyarı: "Allah’ın Gazabından Korkun" Filistinli vaiz Şeyh Yusuf Muhareze,…
Önce haberi okuyalım: İsrail'e karşı Gazze'de istiklal mücadelesi veren İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Cenin'deki yapılanmasına Mahmut…
MİRATYOUTUBE MİRATHABER.COM