Yeryüzünde her şeyin bir yaratılış gayesi olduğu gibi, eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanın da bir yaratılış gayesi vardır. Bu gaye, hem dünya hem de ahiret hayatında kazanımlı olabilmek için, iman/inanç, hak, adalet ve ahlak üzere hayatımızı idame ettirmekle yerine getirilmiş olabilecektir. Kulluğumuz ve ibadetlerimiz de bu gayenin gerçekleşmesi ve iradelerimizi, bu uğurda eğitmek için vardır.
Rahmet Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.”(Buhari, Savm, 5, II,227) Bu hadis-i şerif gösteriyor ki; ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mü’mine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hale gelmiş/getirilmiş olur.
Mü’min, niyetli/ihlâslı/samimi bir ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada özellikle niyete atıfta bulunarak, oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kastediyoruz. Hz. Peygamberimiz (sav) “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır.” (Müslim, İmare 155, II,1516) buyurmaktadır. O halde amel edenin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Ayrıca Peygamberimiz (sav), “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.” (Kenzu’l- Ummal, Beyrut 1985, III, 419-425) buyurmaktadır. Ramazan-ı şerifte niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki, adetlerimiz ibadete dönüşsün.
Ramazan bir mekteptir/okuldur… Bu okulun müfredatı/programı, bizzat Allah tarafından tanzim edilmiştir. Sahurla başlayıp iftarla son bulan bu programa, eda edeceğimiz teravih, gündüzün orucuna gecenin kıyamı/namazı Hz. Peygamberimiz (sav) tarafından eklenmiştir. Sahur da Hz. Peygamberimiz (sav)’in buyruğuyla bu programın bir parçası olmuştur. Sahur, sadece ertesi gün açlığa daha iyi dayanmak için tavsiye edilmemiştir. Müminler, duaların reddedilmediği seher vaktinde uyanık kalarak bu eğitime, arınmaya, kulluğa hız kazandırırlar.
Ramazan okulunun gayesi, orucun farziyeti ile ilgili ayetin devamında geçen “lealleküm tettekûn” (Bakara, 183) ifadesinde gizlidir. Bu ifade, “korunmanız için” diye tercüme edildiği gibi “arınmanız için” diye de tercüme edilmektedir. Özellikle çağımızda/zamanımızda yazılı ve görsel medyaya, içinde yaşadığımız topluma ve dünyamızda yaşanan olaylara baktığımızda, insanlığın gerçekten çok kirlendiğini ve arınmaya, maddi ve manevi temizlenmeye çok ihtiyacının olduğunu üzülerek görmekteyiz. Hâlihazırda yaşanan savaşlar, zulüm ve haksızlıklar, ülkemizin ve bütün dünyanın içinde bulunduğu deprem/zelzele, su baskınları çeşitli afet ve salgın hastalıkların insanlığa musallat olmasında ademoğlunun suçu, mücrimliği/günahı yok mu dersiniz? Dünyada insanoğlunun ifsat etmediği/bozmadığı ne kaldıki? Suyundan toprağına, havasından denizine, tohumundan insan zihniyetine… Ve piru pak/tertemiz fıtratı bozan her ne varsa, insanoğlu maalesef bunu yaptı …
Değiştirmediğimiz/dönüştürmediğimiz ne kaldı ki? Müslüman’ından Hıristiyan’ına, Ateistinden Yahudi’sine herbirimiz; yeryüzünü imar etmemiz gerekirken ifsat ettik, insanı yaşatmamız gerekirken öldürdük, ‘ben’ dedik ‘biz’ diyemedik hep ben’i ön plana çıkardık, meşru’ yolları terk ettik, gayr-ı meşru yollara tevessül ettik… Helale harama riayet etmedik… Bugün yeryüzünde var olan zulüm, ifsat, isyan geçmiş ümmetlerin helakine sebep olmuş olaylardır… İsabet eden iyilikler Allah’tandır, musibetler ise ellerimizle ortaya koyduğumuz şirretliklerin/mücrimliklerin/günahların karşılığıdır. Özellikle biz Müslümanlar; kulluğumuzda, ticaretimizde, idaremizde, siyasetimizde, komşuluğumuzda, akrabalığımızda, arkadaşlığımızda, ortaklığımızda, helal ve harama dikkat etme hususunda, pis ve temiz ayırımında örnek olamadık, model olamadık. Al-i Şan Efendimiz (sav)’in ismi zikredildiğine hepimiz “Allahumme Salli Ala Muhammed ve Ala Ali Muhammed” dedik (demeliyiz de), elimizi göğsümüzün üzerine koyduk ancak; O’nun yolundan yürümedik, O’nu örnek almadık. Bugün insanlık, bu noktada gerçekten çok kötü bir imtihan veriyor. Kimisi tokluktan/çok yemek yemekten hasta oluyor, kimisi de açlıktan ölüyor. Onun için Ramazanı bir fırsat bilelim, onun dolu dolu olarak gelişini; bir rahmet bir mağfiret bir arınma bir tezkiye bir takva ayı olarak fehmetmeye, anlamaya, yaşamaya azami gayret gösterelim.
Ramazan okulunun programı bir aylık programdır. Programda sahur var, imsak var, mukabele var, iftar var, teravih var, zekât var, sadaka-i fıtr var, kıyam/teheccüt var, kıraat var, dua var, zikir var, tevbe-i istiğfar var, infak var, kadir gecesi var, itikâf var, terbiye var, arınma var, hem maddi arınma hem de manevi arınma, irade eğitimi var, sabır var, empati var, öfke ve nefis kontrolü var, sosyal yardımlaşma var, bu programın gereğini yerine getirebilme bağlamında azami gayret gösterilmelidir.
Aziz Peygamberimiz (sav)’in bir hutbesi ile yazımızı nihayete erdirelim: Ramazan’ın fazileti ile ilgili olarak, Selmân-ı Fârisî (ra)’nin şöyle dediği nakledilmektedir: Resûlullah (sav) bize Şaban ayının son günü bir hutbe irat etti ve şöyle buyurdu:
Ey Müslümanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır. Bu ay, Allah Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır. Bu ayda kim bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır. Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır. Bu ay, mü’minin rızkının arttığı bir aydır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman’ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır. Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir… dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav); Allah Teâlâ bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir, buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti: Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennemden azat eder. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnut edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; “Lâ ilâhe illellah” diyerek Allah’ın birliğine şehâdet etmeniz ve bağışlanma/mağfiret dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip, cehennemden kurtulmayı dilemenizdir. Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192)
Ramazan-ı Şerifinizi tebrik eder, feyz ve bereketinden ehlinizle birlikte istifade etmenizi, hastanelerde/yoğun bakımlarda yatan hastaların şifayab olmasını, maddi ve manevi bütün musibetlerden kurtulmanızı/kurtulmamızı Yüce Allah’tan niyaz ederim. Hüda-i Baki’ye emanet olunuz efendim. Selâm ve dua ile…⚘
Abdulgafur LEVENT