Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin getirdiği yeni siyasi yapıda, seçimi kazanmak için, bir birlerine benzeyen veya benzemediği halde bir takım siyasi çıkar hesaplarıyla bir araya gelen bloklar oluşmaktadır. Şu anda var olanlar, yerli ve milli değerlere sahip çıkmada birbirleri ile asgari müşterekleri olan partilerin oluşturdukları Cumhur ittifakı ile aralarında ortak paydaları, milletvekilliği ve Cumhurbaşkanı yardımcılığını kapma olan yedi benzemezlerin oluşturduğu Millet İttifakı. Bahçeli’nin diliyle “Zillet ittifakı.”
Son günlerde, siyasi yelpazede Hüda Par rüzgârı ortalığı toz duman ediyor. Zillet ittifakının uykularını kaçırıyor. Zillet’ten Temel reisin görüşme yaptığı ve yanlarına katmak için uğraş verdiği günlerde hiç ses soluk yoktu. Eğer Hüda Par, yanılsa da Zilletin yanında yer alsaydı, onlara ve fondaş medyaya göre “Türkiye’yi tek adam iktidarından kurtarma bloğuna omuz veren yiğitlerin partisi” olacaktı. Cumhur İttifakının yanında yer alınca “PKK’dan daha tehlikeli” iftirası ile yaftalamaya çalışıyorlar. Hâlbuki Hüda Par, Doğu ve Güneydoğuda PKK’nın korkulu rüyasıdır. Bebek katili terör örgütü PKK’nın önde gelen teröristlerinden Duran Kalkan canisinin; “Hüda Par’ın geçmişi temiz değil. Bu grup, baştan beri Batman çevresinde kürdistan özgürlük mücadelesine bir yara gibi olmuştur” şeklindeki itirafı, Hüda Par’ın doğru yolda olduğunun kanıtıdır. PKK’nın amansız düşmanı nasıl olur da PKK’dan daha tehlikeli olur? Akıl, insaf, izan ve vicdan sahibi bir insan bunu nasıl söyleyebilir? Yasin Börü ve arkadaşlarını şehit eden bu caniler çetesi ile Hüda Par’ı kıyaslamak bir akıl tutulmasıdır. Onları, Lübnan’daki Hizbullah ile ilişkilendirmek ya da geçmişte Jitem’in işlediği faili meçhul cinayetleri onlara ihale etmek, kara bir cehaletin eseridir. Ayrıca Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu’nun “Çok net söylüyorum; biz Hizbullah’ın veya başka bir örgütün devamı veya mirasçısı değiliz” sözü kayda değer bir ifadedir. Beyana itibar edilir. İnsanlar ve kurumlar şu andaki durumlarıyla değerlendirilir. HDP aynı netlikte “PKK-PYD-YPG’nin uzantısı değiliz” diyebiliyor mu? Durmadan onlara selam çakıyor, sırtlarını onlara yasladıklarını söylüyorlar.
Evet, Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Türkiye’ye yönelik küresel çaptaki oyunun farkında olduklarını belirterek, “Erdoğan’ı desteklemeye mecburuz, Türkiye’nin etrafı ateş çemberi” vurgusu yapıp “Sandalye hesabıyla hareket etmedik, etmeyeceğiz” mesajını verdikten sonra Yahudi taktiği ile Hüda Par’a, Zillet ittifakının medya trolleri tarafından iftira kampanyası başlatıldı. Onlarla hareket etselerdi, çarşaf çarşaf Hüda Par övgüleri yapacakları aşikârdı. Aynen Yahudi âlimlerinden Abdullah bin Selam’ı, Müslüman olmadan önceki tutumuyla göklere çıkaran Yahudilerin, Müslüman olduğunu itiraf edince ona her türlü iftira ve karalamayı yaptıkları gibi… Bâtılın temsilcileri bunu hep yapar. Dün böyle idi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Buyurun Abdullah b. Selam’a takınılan tavra bakıp günümüzde olanlara uyarlayalım:
Medine Yahudilerinin ileri gelen âlimlerinden biri olan Abdullah bin Selâm, Gaye İnsan, Ufuk Peygamber Nebiyyi Muhterem (sav), Medine’ye hicret ettiklerinde, O’nu görmek için gitmiş ve mübarek simasını görünce, “Şu simada yalan yok! Şu yüzde hile olamaz!” diye kendi kendine söylenmişti. (İbn-i Sa’d, Tabakat, I/235)
Rasûlullah (sav), henüz Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin evinde misafir kaldığı bir sıradaydı. Abdullah b. Selâm da, Efendimizi ziyarete gitti ve ona birtakım sorular sordu. Tevrat’tan sorduğu sorularına yine Tevrat’a uygun cevaplar alınca, şehadet getirerek Müslüman oldu. (Buhari, Sahih, II/335).
Sonra da, “Ya Rasûlallah! Yahudi milleti, iftiracı, yalancı bir millettir. Yarın benim Müslüman olduğumu duyunca türlü yalanlar uydurup iftirada bulunurlar. Müslümanlığım duyulmadan önce beni onlardan sorup mevkiimi tasdik ettiriniz!” dedi.
Rasûlullah da, onu bir tarafa gizleyip Yahudi ileri gelenlerinden bazılarını davet etti ve onlara:
-“Ey Yahudi cemaati! Siz, benim, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğumu pek âlâ bilirsiniz! Ben hak dinle geldim, Müslüman olunuz!” dedi. Yahudiler:
-“Biz, senin peygamber olduğunu tanımıyoruz!“ diye karşılık verdiler ve bu sözlerini üç sefer tekrarladılar. Bundan sonra Rasûlullah (sav):
-“Sizin içinizde Abdullah b. Selâm adında birisi var. O nasıl bir kişidir?” diye sordu. Yahudiler:
-“O, bizim içimizde hayırlı bir babanın hayırlı bir oğludur. Kendisi de babası da en faziletlimiz, en âlimimizdir.“ diye şehadet ettiler. Rasûlullah:
-“Abdullah b. Selâm, Müslüman olursa, siz ne dersiniz?” diye sordu. Yahudiler:
-“Hâşâ! Abdullah İbni Selam, hiçbir vakit Müslüman olamaz!“ dediler.
Rasûlullah (sav), sorusunu üç defa tekrarladı. Her defasında onlar da aynı cevabı verdiler. Bunun üzerine Efendimiz (sav), Abdullah İbni Selâm’a hitaben:
-“Ey Abdullah! Gel!” diye çağırdı. Abdullah (r.a), saklı bulunduğu yerden çıktı ve Müslüman olduğunu ilan etti. Yahudilere de:
-“Ey Yahudi cemaati! Allah’tan korkunuz! Size geleni kabul ediniz. Vallahi, siz de bilirsiniz ki O, yanınızdaki Tevrat’ta ismini ve sıfatını yazılı bulduğunuz Rasûlullah’tır.” diyerek onları İslam’a davet etti. (Buhari, Sahih, II/335; İbn-i Hişam, Sîre, II/164 ).
Fakat Yahudiler karakterleri gereği yüz seksen derece dönerek:
-“Sen yalan söylüyorsun! Sen şerir oğlu şeririmizsin, en şerlimizsin!” dediler ve kıymetini düşürmek için onu, türlü türlü iftira, kusur ve kabahat isnat ederek kötülediler. Abdullah b. Selâm:
-“Ya Rasûlallah! Korktuğum işte bu idi! Ben, sana onların gaddar, yalancı, fâcir ve müfteri bir millet olduğunu haber vermemiş miydim? İşte, dediğim çıktı!” dedi. Rasûlullah (sav):
– “Birinci şehadetiniz bize kâfidir, ikincisi ise lüzumsuzdur” buyurdu. (İbn-i Hişam, Sîre, XII/164).
Rasûlullah (sav), Yahudileri huzurundan çıkardı. Abdullah b. Selâm ise evine gitti. Yahudilerin bazı ileri gelenleri, Abdullah b. Selâm’ı çeşitli hile ve sözlerle Müslümanlıktan vazgeçirmeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Abdullah b. Selâm’la birlikte birçok Yahudi âlimi de samimi olarak İslam’ı kabul ettiler. İman etmeyen diğer Yahudi âlimleri ise, “Muhammed’e bizim şerlilerimiz tâbi oldu! Eğer hayırlı olsalardı atalarının dinini terk etmezlerdi” diye ileri geri konuşmaya başladılar.
İşte bugün Hüda Par’a yapılanlar, Yahudilerin Abdullah b. Selam’a yaptıklarına ne kadar da benziyor? Bâtılın yanında yer alırsanız sizin kıymetiniz ve değeriniz yüksektir. Onların yanında yer almaz/masaya dönmez de hakkın yanında yer alırsanız “sizden daha aşağılık adam yoktur” denilerek size olmadık iftiraları atarlar. 6’lı masadan ayrılınca Meral Akşener’e linç kampanyası başlatan aynı çevrelerin, masaya dönünce ona tekrar güzellemeler yapıp, hakaret içerikli mesajlarını sildikleri gibi… Küfrün ve bâtılın karakteristiği işte budur.
Bu durumda Müslümanlar, “İt ürür, kervan yürür” diyerek onlara kulak asmadan ve istikametlerini bozmadan yollarına devam etmelidir… Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediğinden şaşmadan:
“Allah’a güven, sa’ye sarıl, hikmete râm ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
Musab SETİTHAN