Yeşeren Umutlarım
27 Ocak 2017 Cuma sabahı telefona erişim günümüz. Telefon görüşmesi için hazırlanıp heyecanla gardiyanları beklemeye başladık. İlk telefon görüşmesinden bu yana ha bugün ha yarın çıkarım derken 15 gün daha geçmişti. Dakikaların adımlarını çok nazlı attığı, bir saatin bile geçmekte oldukça inatçı davrandığı koskoca bir 15 günün ardından acaba yeni bir gelişme, müjdeli bir haber var mıydı?
Koğuşta garip bir kokunun havayı kurşun gibi ağırlaştırdığı hissedilirken sabırsız kıpırdanmalar da stresli atmosferimizi geriyordu. Uzaklardan duyulan uğultuları bıçak gibi kesen paslı demir gürültüsü bir yandan hepimizi ürpertiyor diğer yandan umutlarımızı yeşertiyordu. Diğer koğuşların demir kapılarının açılmasını sağlayan her ses dalgası bizim için önemliydi. Bu sesleri yorumlayarak sıranın artık bize yaklaşmakta olduğunu seziyorduk.
Tahminimizden kısa bir gecikme sonrası bir gardiyan bizim demir kapıdaki önce sürgüyü ardından sabit kilidi, sonra da asma kilidi sırayla açarak bizi koridora çıkardı. Duvar dibine tek sıra halinde dizildikten sonra üst başımız ayakkabılarımıza kadar arandı. Hep birlikte ankesörlü telefonların bulunduğu maltaya götürüldük. Ve nihayet numarayı çevirdim.
Hanımla selamlaşma faslından sonra gelişmeleri sordum. O da Uşak eski ve yeni milletvekilleri ile STK’ların hep beraber Ankara’ya gittiğini ve çok olumlu gelişmelerle döndüklerini, bunun üzerine tahliyem için avukatımın dilekçe verdiğini, önümüzdeki ilk mesai günü aylık değerlendirme yapılacağını ve artık çıkıp gelmemi beklediklerini söyledi.
Bahar rüzgârları gibi, telefondan esen ılık ses dalgaları içimdeki umut tohumlarını öyle filizlendirip yeşertti ki hanıma: “Hadi hayırlısı geç bile kaldılar,” dedim. Allah’ın izniyle sonrasının daha güzel olacağını, çocuklara iyi bakmasını söyleyerek umutlu, mutlu ve güp güp atan coşkulu bir yürekle vedalaştık.
Avukatımın Tahliye Talebi
Tutukluluk hali, kuvvetli suç şüphesine bağlı olarak, istisnai hallerde uygulanabilecek oldukça ağır bir müeyyide olduğu için bir tutuklunun, en az ayda bir hâkim karşısına çıkarak tutukluluk durumunun değerlendirilmesini yasa emrediyor. Dosyadaki gelişmelere ve itirazın mahiyetine göre hâkim tahliyeye karar verebiliyor. 15 Temmuz sonrası OHAL şartlarında bile, devam eden bu değerlendirme, hâkim karşısına çıkmadan, sadece dosya üzerinden yapılıyordu.
Ankara’daki temaslara ve hukuki haklılığımıza istinaden avukatım Kemal Çetinkaya kardeşim yeni bir tahliye talebinde bulunmuştu. Bu talebe yeni bilgi ve belgeler de ekleyerek hukuki durumumuzu somut belgelerle daha da güçlendirmişti. Eşimin ifadesine göre hâkim tutukluluk durumunu yeniden değerlendirecekti.
Koğuş Gündemi
Görüşme sonrası koğuş gündemi birden hareketleniyor, herkes birbirine yeni bir haber olup olmadığını soruyordu. Bu bütün FETÖ koğuşlarının; telefon görüşmesi, avukat görüşmesi, kapalı ve açık görüş sonrası yaptıkları rutin bir değerlendirme. Bir de buna haftada bir gelen mektup sonrası değerlendirme sohbetlerini de eklemek mümkün. Ne var, yeni bir şey var mı? İşin aslı büyük bir ihtimalle yeni hiçbir şey yok, hava boşluğunda laf dövüyoruz. Ama bütün bunlar haber açlığının zirvesinin yaşandığı cezaevi koğuşlarının dışarı ile temas noktaları. Cezaevindeki her bir birey şayet ruhen tükenmediyse bir umut diyor. Umut mezarları diye tabir edebileceğim cezaevleri, umut ile yaşanabilir kılınan mekânlar!
Tutukluluğumun ilk aylarında dışarıdan gelen küçük ve nötr bir haberin bile koğuştakiler tarafından nasıl büyük umutlara dönüştürüldüğünü pek çok kez gördüm. Ama benimki öyle mi? Telefonda eşimden işittiklerim koğuşta açıkça söyleyemeyeceğim ve sevincimi gösteremeyeceğim kadar özel ve güzel.
Kalbim güp güp kanatlanmış vaziyette, damarlarımdaki kan artık coşkuyla akıyor. İçim kıpır kıpır. Ancak aylık değerlendirmeden sonra tahliye süreci nasıl gerçekleşiyor, hiçbir fikrim yok. Bu yüzden koğuştaki savcıdan hukuki bilgi edinmek için onu soru yağmuruna tuttum:
-Benim aylık değerlendirmem varmış, ne demek, ne yapılıyor aylık değerlendirmeler?
-FETÖ davalarında aylık değerlendirme meğerlendirme hikâye hocam. Yasa gereği değerlendirilmiş gibi yapıyorlar.
-Avukatım iyi bir dosya hazırlayarak tahliye dilekçesi vermiş.
-Dosya filan okumazlar, hiç umurlarında değiliz. FETÖ davalarında böyle bir şey yok.
– Dışarıda hemen herkes kasten tutuklandığımı konuşuyormuş.
-Biz de kasten tutuklandık. Üstelik darbeye iştirak diyor. Benim sabah haberim oldu.
-Benim konuyla ilgilenenler var.
-Ha öyle söyle… Sen uygun adamı bul, valla savcı gece saatin ikisinde bile yatağından kalkar, kâtibe hanımı adliyeye çağırır, sonra yaz kızım: “Delillerin toplanmış olduğu, sanığın kaçma şüphesinin bulunmadığı,” der seni hemen serbest bırakır. Sabahı bile beklemez.
-Nasıl olacak o iş gece vakti?
– Ulusal Yargı Ağı var UYAP, gece tahliyeyi UYAP’a yükleyince cezaevindeki nöbetçi memur onu görür ve seni derhal çıkarır. Çok kısa sürede, bir iki saat içinde tahliye gerçekleşmezse suç işlemiş olurlar.
Eski savcıdan aradığım cevabı alana kadar akla karayı seçmiştim ama sonunda başarmıştım. Demek ki her an tahliye edilebilirim.
Ama o gün öylece geçti. Eşim ilk mesai günü değerlendirilecek demişti. Asıl olan o, diye teselli oldum. Artık bir gün iki gün her an tahliye beklediğim için sürekli kulağım kapıdaki mazgal sesinde.
Koğuştan İlk Tahliye
30 Ocak Salı saat 23.35 gibi umutla beklediğim o ses, mazgalın çekilme sesi geldi. Gecenin bu saatinde mazgalın açılması olağan üstü bir duruma işaret ediyor! O saatte uyanık olanlar pür dikkat kesilirken, benim ümidim bir anda tavan yaptı. Kalbim ha durdu ha duracak. Dünyanın o en güzel sesi “Sait Çelik tahliye, hazırlan” cümlesini beklerken gardiyan, Vali Yardımcısı kardeşimin adını telaffuz etti ve ekledi “TAHLİYE, söyleyin hemen hazırlansın, saat 24.00’den önce cezaevinden çıkışını yapmamız gerekiyor.” dedi. Ani bir şaşkınlıkla birlikte içimde büyük bir deprem yaşadım. Allah’a aidiz, dönüş yine O’nadır ayetini mırıldanarak ve HasbinAllah ve Nimel Vekil çekerek hızla kardeşimizi kaldırmaya yöneldim.
Her gece saat 10.30 gibi uykuya yatan arkadaşımızı uyandırmak için koğuşça adeta yarışarak büyük müjdeyi ilettik. Hadi ya, hadi ya diyerek kalkıp şükür secdesine kapandı.
Sadece gördüğü bir rüyayı hayra yormak dışında tahliye beklemiyordu. Rüyasında büyük abdestini yapmakta önce zorlandığını ancak daha sonra rahatlıkla yaparak iyice temizlendiğini gördüğünü anlatmıştı, bizlere.
Sağlık nedenleriyle tahliye olabilme ihtimali vardı ve daha yeni Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinden dönmüştü. Henüz raporu dahi çıkmamıştı ki, bilmediğimiz başka bir nedenle tahliyesi geldi. Hiç aklının ucundan geçirmediği bir zamanda hapsedilip yine hiç beklemediği bir zamanda özgürlük haberi gelmişti!
İç dünyamda ilk şoku atlatmıştım. Onun adına sevinç ve heyecanla hep beraber eşyalarını çöp poşetlerine doldurduk. Çanta, bavul gibi şeylere müsaade edilmediği için koğuşlar arası, cezaevleri arası geçişlerde ve tahliyelerde eşyalar çöp poşetleri ile taşınıyor. Ben, her an tahliye beklediğim için, ilk kantin siparişimde, birkaç çöp poşeti alıp yedeğe koymuştum. Sonradan anladım, koğuşta meğer herkes benim gibi düşünüyormuş! Bütün FETÖ tutukluları umutlarını diri tutuyorlar, her an tahliye beklentisiyle yedeklerinde çöp poşeti bulunduruyorlarmış.
Cezaevlerinde sınırlı sayıda giyisi ve eşyaya müsaade ediliyor. Yakınların kargo ile bir pantolon göndermiş ise elindeki pantolonu görevlilere teslim ederek yenisini öyle alabiliyorsun. Neticede en kelli fellimizinin bütün eşyaları bile 3-4 çöp poşetine sığan bir dünyaya sahiptik. Vali Yardımcısının eşyalarını da 3 çöp poşetine hızla toparladık.
Ertesi gün kapalı görüş günüydü. Daha önce eşinin kapalı görüşe gelmek üzere gece 12.00’de otobüse bineceğini söylemişti. Ben de aşağıya inip gardiyanlara: “Vali Yardımcısının eşine telefon açabilir misiniz, kapalı görüş için falanca ilden otobüse binmek üzere, boşuna yorulmasın,” dedim. Onlar da sağ olsunlar hemen telefon açıp müjdeli haberi iletmişler.
Kim bilir bu telefon üzerine eşi ve çocukları ne kadar sevindiler! Böyle bir müjdeyi bizim ailemiz de elbette hak ediyordu ancak organize kötülüğün deşifre olacağı bir başka vakitte!
Tahliyeler Sonrası Koğuş Psikolojisi
Sohbet arkadaşımı, dertdaşımı elbirliğiyle 23.50’de uğurladık. Bandırmaya geldiğimin 17. günü idi.
Duygularımda sıcaklıktan ne varsa kaybolmuş, nabzım düşmüş ve damarlarımdaki kan sanki içinde buz parçaları varmış gibi ağır ağır akıyordu. Ben özgürlük beklerken sükûtu hayale uğrasam da yine de onun özgürlüğüne kavuşmasına sevindim. Onun bu beklenmedik tahliyesi bizim de özgürlüğümüze kavuşabileceğimize delalet ediyor, her zaman umutlu olmayı bizlere telkin ediyordu. Diğer yandan konuşacak ve dertleşecek aklı başında bir arkadaşı kaybetmenin üzüntüsünü da yaşıyordum.
Vali yardımcısının tahliye olduğu o gece, hadi ben neyse de koğuştaki herkesin üzerinde ölü toprağı serpilmiş gibi tuhaf bir psikoloji oluştu. Hepimiz kendi iç dünyamıza dalmıştık. Hiç birimiz de gece doğru dürüst uyuyamadık. Arkadaşımız özgürlüğüne kavuşmuştu. O’nun için ne büyük mutluluk… Biz ise belirsizlik girdabı içinde öylece çırpınıyorduk. Doğrusu hiç kimse suçsuz yere bir saatliğine bile cezaevinde kalmaya tahammül edemez. Hele işin içinde organize bir kahpelik varsa…
Bunun gibi, 30 ay boyunca koğuşumdan ve diğer koğuşlardan yüzlerce tahliye gördüm. Hızlı FETÖ’cüler de dâhil olmak üzere FETÖ’ye ait üniversitelerinin rektörleri bile patır patır tahliye olurken, bir türlü sıra bana gelmiyordu.
Beklemek cehennemdir, demiş Shakespeare. Ya belirsizlikler içinde beklemek, işte bu bambaşka bir şey! Küçük İskender ismiyle bilinen şair ve eleştirmen, “Beklediğin bir şey anca sen onu beklediğini unuttuğun zaman gerçekleşir. Bu hayatın sen bakarken soyunamıyorum deme şeklidir,” cümlesiyle beklemeyi tasvir etmiş.
Süreçte bu türden hemen bütün bu duyguların cümlesini yaşadım desem yeridir.
Her tahliye sonunda koğuşta kalan diğer tutuklular benzer tuhaf duygu ve düşünceler içerisine girdiklerini, sanki istismara uğramış gibi kendilerini hiç ama hiç iyi hissetmediklerini söylüyorlardı. Zira geride kalmışlardı!
Koğuştaki Dertdaşım Bizi Unuttu
Vali yardımcısı sohbetlerinde “Eşi ve çocukları ile kimsenin sorup ilgilenmediğini” söylemesine, bu konuda empati yapabilecek birisi olmasına ve dışarıda sizin için çalışacağım demesine rağmen özgülüğüne kavuştuktan sonra maalesef eş ve çocuklarımı bir kez dahi arayıp sormadı. Doğrusu bu beni çok üzdü. Daha önce özel bir arkadaşlığımız olmuştu. Bunun üstüne aynı koğuşta kalmış dert ortağı olmuştuk. Ailemin buradaki halimle ve başka pek çok şeyle ilgili onun moral desteğine o kadar ihtiyacı vardı ki!
Neyse canı sağ olsun. O da korku ikliminin kurbanlarındandı ve kendince haklıydı! Öyle bir korku iklimi vardı ki, “Aman bana bulaşmasın” motivasyonu… Bu cehennemden paçayı kurtaranın arkasına dönüp bir daha bakmaması ayrı bir motivasyon!
Şüphe ve korunma dürtüsü, insani erdemleri köreltiyor. Zira herkesin yüreği buna yetmiyor. Yaşayarak öğrendik.
Adamına Göre Sistem
Memlekette işler maalesef hukuka göre değil adamına göre işliyor. Vali yardımcısı KHK’lı olduğundan dolayı hiç ama hiç mümkün olmamasına rağmen eski vali yardımcılığı görevine dönmeyi kısa süre içinde başarmıştı. Sevindim elbette. Ama böyle ketenpereye getirilmiş nice masum görevine dönememişti. Daha ilginç olanı, FETÖ’cü olduğundan emin olduğum pek çok kişi rahatlıkla göreve dönmüştü. Batı cephesinde değişen bir şey yok, ‘Adamına Göre Sistem’ tüm hızıyla işliyordu.
O dönemde eski kadro ve pozisyonuna dönmek mümkün değildi ama sistemde oldukça mühim birileri ‘Sen yap hukuk arkadan gelir’ mealinde söz söyleme cüretini kamuoyu önünde rahatlıkla gösterebiliyordu.
Anayasa Mahkemesi, daha yenilerde KHK’nın bazı maddelerini iptal ederek kamuya kabul edilenlerin eski kadro ve pozisyonlarına dönmelerine hükmetti. Mahkeme böylece büyük bir haksızlığı ve itibar katlini ortadan kaldırmayı amaçlamıştı. Fakat buna rağmen bu kararı uygulamamak için hala direnen kurumlar var.
Oysa Vali Yardımcısı, o dönemde mevcut olan KHK’ya göre Valilik Hukuk Müşavirliği gibi atıl bir göreve gelmesi gerekirken ta 2018 yılında eski kadro ve pozisyonuna dönmeyi başarmıştı.
Cezaevinden çıkışım sonrasında, o dönem pek farkında olmasam da Vali Yardımcısının nasıl bir yol yürüdüğü tecrübesine ihtiyacım varmış. Ancak o, tahliyemden hemen haberdar olduğu halde maalesef telefonla arayıp da bir geçmiş olsun bile demedi. Oysa bir araya gelip hasbihal edebilirdik. Çıktıktan sonra yaşadığı süreci ve kamuya dönmeyi ve daha ötesi yönetim görevine dönmeyi nasıl başardığı ile ilgili tecrübelerini paylaşabilirdi. Ben hala on binlerce dosyanın bir bir eksilip sıranın benim dosyama gelmesini ve göreve dönmeyi bekliyorum…
Yaşadığı histerik elim süreç ve FETÖ mücadelesindeki korku iklimi onu da pek çok kişi gibi aşırı temkinli olmaya itmiş olmalı. Demek ki bu tür erdemler her yiğidin harcı değilmiş! Bu kadarcık sitemimi mazur görsün. Zira bu bilgiler, tarihin bu kesitinde yaratılan korku ikliminin insanları ne hale getirdiğiyle ilgili olarak oldukça önemli. Bu zehirli iklimin, alınan mahkeme kararlarına yansımadığını ve bu mahkemelerden hukuka uygun kararlar çıktığını ne ölçüde iddia edebiliriz? Bununla ilgili somut bilgi ve belgeleri yeri geldikçe yazacağım inşallah.