Yaşı seksene dayananlar Hülya Koçyiğit’i iyi bilirler. Yeşilçam’ın en temiz kalabilen kadın sanatçılarından biridir. İslami ölçülere vurursak hepimiz gibi onda da kusur ve eksik bulabilirsiniz ama onun da kabul edemediği ahlakî çöküntüler ve ailevi sarsıntılar var. Ondan da yaralanabiliriz.
Kendisiyle yapılan bir söyleşilerde dile getirdiklerinden bazı bölümleri yeni başlıklar ve ihtisarla aktarıyoruz:
– Şiddet, öğrenilen bir davranış biçimidir. Senaristlerin, yapımcıların, medya yöneticilerinin daha hassas yaklaşımları tercih etmesi gerekir. Dünya zaten giderek çirkinleşiyor, savaşlar bitmiyor. Can almayı kendine hak görenlerin olduğu böyle bir dünyada, herkesin hem bireysel hem de toplum içindeki en önemli sorumluluğu, duyarlı ve iyiyi teşvik etme olmalıdır. Şiddeti normalleştirmeyerek başlayabiliriz buna değil mi? Toplumsal bilinç, toplumsal refah için medyanın gücünden yararlanarak farkındalık sağlayabiliriz.
– Sinemadan tiyatroya, edebiyattan resme, kültür sanatın bütün bileşenleri ve sanatçılar, aktivistlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle, yerel yöneticilerle iş birliği yaparak ortak projeler geliştirerek daha çok kalbe dokunabilir. Bu tür dayanışmalar, etkili kampanyalar toplumsal değişimlerin gerçekleşmesine ciddi katkı sağlıyor.
– İnsanı düşünmeye, empati kurmaya, duyarlı olmaya davet edebilmek. Sanat, sorgulamak, olanı ya da olmayanı eleştirmek için çok güçlü bir araç. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda bir sanatçı için en büyük platform da mesleği olur.
– Maalesef milli, dini ve ahlaki birçok değerimizin şekil değiştirdiğini görüyorum. “Yeşilçam filmlerine ne zaman denk gelsem yeniden izliyorum” cümlesini sıklıkla duyuyorum. Sizce neden? Çünkü o filmlerde dayanışma, sevgi, saygı, sadakat, vefa duyguları ön plandaydı. Romantizm son derece saf, içten duygularla işlenirdi.
Bugün biz ne izliyoruz? “Sinema hayatın aynasıdır” diyoruz. Evet, dünya değişiyor, toplum değişiyor. Değerler de bu değişimle dönüşüyor, başkalaşıyor. Oysa çoğunluğun hasret duyduğu, kaybetmeye yüz tutan o insani değerlerimiz. Son dönemlerde kendi mesleğim için şunu düşünüyorum, “Sinema bu sefer gerçek hayata 180 derece paralel bir ayna mı tutsa?”
– Aile, toplumun temelidir. Nesiller arasındaki değer aktarımının en önemli aracıdır. Kişilik, okuldan, toplumdan önce ailede inşa edilir. Din, ahlak, edep, saygı, sevgi önce ailede öğrenilir.
– Kitle iletişim araçları toplumsal hayatımızı etkiliyor. Aslında toplumsal değil, bireysel hayatlar etkileniyor. Özellikle de çocuklarımız. Sosyal medyada yüzünden bir beğenilmeme kaygısı içindeler. Herkeste bir başkası gibi olma hayali, onun kadar zayıf, onun kadar uzun, hayatlara giren filtreler, şiddet eğilimleri, ekran bağımlılığı.
Sağlıklı ve akıl olarak güçlü olma hayali kuran, kitap okuma isteği peşinde koşan kaç çocuğa rastlıyorsunuz?
Tatminsiz ve doyumsuz çocukların arttığını düşünüyorum. Tüketim alışkanlıklarımız değişti. Bu iletişimine de yansıdı maalesef. Artık her şey daha sanal.
Aynı evin içinde birbirinden bağımsız aile üyeleri var. Bu çok can acıtıcı değil mi? Herkesin elinde bir telefon. Annenin babanın ilgisini göremeyen çocuk kendini nasıl değerli hissedecek? Nasıl özgüvenli büyüyecek.
Bazen denk geliyorum ve çok canımı acıtıyor. Bana göre sağlıklı, mutlu, birbirini tamamlayan bireylerden oluşmuş aileler, güçlüdür. Biz sevgimizi ve ilgimizi verdikçe karşımızdakini güçlendiririz. Sevgi aldıkça da biz güçleniriz.
– Öncelikle şiddetin her türlüsünü kınıyorum. Kadına şiddet, insanlığa ihanettir. Şiddete uğrayan, emeği sömürülen, mobbing’e uğrayan kadın; bir anne, bir eş, bir evlat, bir kardeş, arkadaş aynı zamanda. Her şeyden önce insandır. Kadının onuruna, haysiyetine her türlü saldırı, insanlığa yapılmıştır.
Kanun çıkarmak, kurallar getirmek yetmiyor. Bunları uygulayan kişilerin zihniyet dünyalarını değiştirmemiz gerekiyor.
Şiddet; kime, neye, nasıl yapılırsa yapılsın, cezasında indirim uygulanacak bir alan asla değil. Kadına uygulanan şiddet, aileyi de de toplumu da zehirler. Bu da ruhen sağlıksız kişileri ortaya çıkarır. Eşine el kaldıran her erkek, ailesinin geleceğini tahrip ediyor. Böyle bir ailede büyüyen çocukların psikolojisinin sağlam olması mümkün değil.
– Hülya olarak, her zaman inandığını dile getiren bir insanım. Sözümün her zaman arkasında dururum. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülke için yarattığı vizyonu, aldığı riskleri, azmini, çalışmasını takdir ettim. Bunu dile getirirken de hiçbir çekince duymadım. Avantaj ya da dezavantaj konusunu düşünmedim bile.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-