islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4889
EURO
36,2751
ALTIN
2.961,54
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Hüzünlü Tefekkürler

Hüzünlü Tefekkürler
4 Ağustos 2018 09:05
A+
A-

Hayatımın akışını hür irademle haricî engeller sebebiyle yönlendirememenin çaresizliği içinde kendimi bazen hüzünlü bir boşluk içinde hissederim. Boşluğun birçok tezahürleri vardır.

Bazen kendisini tükenmişlik, bitmişlik, engellenmişlik ve acziyet şeklinde gösterir. Bazen de çözüm olarak gördüğünüz unsurların varlığına rağmen o güvendiğiniz unsurların yapısındaki ve(ya) işlevselliğindeki aksaklıklar, gerilemeler ve(ya) bozulmalar söz konusu olabilmektedir. İşte bir haksızlığa uğradığınızda hakkınızı aramak için, hukuk sisteminden yararlanmak istersiniz ama bir de fark edersiniz ki hukuk sisteminin adalet ayağında bir arıza meydana gelmiş. Hak arama mücadelesinde kendinizi o zaman birden yapayalnız bir boşlukta hissedersiniz. Veya iyi günlerinizde sizi hep arayan çok güvendiğiniz dostlarınız, tam da ihtiyaç duyduğunuz bir dönemde size mesafeli durmaları veya sizinle selamı kesmeleri karşısında da kendinizi garip bir boşluğa itilmiş gibi hissedebilirsiniz.

Hayatın tabiî akışı bozulunca, gayri ihtiyari olarak insanda bir durgunluk ve şaşkınlık meydana gelir. Ancak bu psikolojik durgunluk kalıcı olmaya başladığı anda, nasıl ki akmayan bir nehir, suyun tazeliğini ve temizliğini koruyamazsa aynen insan hayatı da bozulmaya ve hatta felce uğramaya başlar. Demek oluyor ki sosyal, siyasî, iktisadî ve hukukî alanlarda bazı ciddî sapmalar ve kaymalar meydana geldiğinde bundan birçok insan olumsuz yönde etkilenecek ve boşluk çukuruna itilecektir. Bu durumu iktidar mensupları bazen fark edememektedir. Çünkü belirli sorunların çözümüne yönelik olarak ortaya koydukları mücadele yöntemleri, çoğu zaman doğru bir teşhise dayanmamaktadır. Yoksa çözüm dinamikleri toplumda yeni dramatik yaralar açmadan kendiliğinden harekete geçerdi.

Toplumsal bozulmalar ve ayrışmalar meydana gelmesin, insanlarımız boşluk çukurlarına düşmesin ve birlikte huzur içinde yaşasın diye elimizden geldiği kadar doğru bildiklerimizi anlatmaya ve yazmaya gayret gösteriyoruz. Doğru düşünceden sapmayıp hakikati olduğu gibi ifade etmek veya yazıya dökmek, artık zannedildiği gibi kolay değildir. Çünkü hâkim sistem, doğru da olsa, terkibî bütünlük içinde de olsa size gündemi belirlemeye veya şartları değiştirmeye yönelik farklı/eleştirel bir düşünce üretme hakkını kısıtlamaktadır. Mevcut statüko ekseninde fikir yürütmek, aslında çok kolay ve tehlikesizdir. Ne var ki vicdan, bunu müsaade ettiği andan itibaren fikir hayatının kısırlaşması kronikleşir ve günlük hayatın basit mantığı da işlevsiz hâle gelir.

Bu şartlar altında siz örneğin terörle mücadelede çok yönlü tedbirlere ihtiyaç vardır demeniz, birilerini rahatsız edebilir. Şu veya bu bölgeyi sadece bombardıman etmekle, şu veya bu teröristi etkisiz hâle getirmekle terörle mücadeleyi kısa sürede kazanmak mümkün değildir fikrini ortaya attığınızda bilmem kimin ağzıyla konuştuğunuza hükmedilebilir. Terörü besleyen şartların kaynaklarında yoksulluk, cehalet, ırkçılık gibi unsurlar vardır. Bu olumsuz unsurlarla asıl mücadele ederseniz terörü temelinden bitirmiş olursunuz dediğinizde bu tespit birçok yöneticinin işine gelmeyebilir. Gelmediği gibi “hükümetin itibarını sarstınız” veya “halkı kin ve nefrete çağırdınız” gibi gerekçesiyle sizi de bir çırpıda “terörist” ilan edebilirler. İşte mantığın işlemediği, değer hüküm ve ölçülerinin kaybolduğu bir düşünce dünyasında fikir üretmek ve önerilerde bulunmak, onun için tehlikelidir. Düşünce hastalıkları/arızaları/sapmaları, nasıl ki toplumu kutuplaşmaya götürürse, düşünüyormuş gibi düşünme oyunları aslında düşüncesizlik de toplumu zihnî/fikrî atalete sürükler.

Fikrî kolaycılığın cazibesine kapılan birçok muhafazakâr/dindar mütefekkirimiz de bu siyasî konjonktürün ve uyuşuk atmosferin etkisi altında kalarak, hasbî tefekkür yeteneğini de yitirmiştir. Nefsaniyetten arındırılamamış bir kalp, kalben akledemeyince hakikatperestlik duygularından da mahrum olur. Hakkın hakkını gözetme değil de birilerine şirin görünme veya bir maddî beklenti uğruna fıtratın, hayatın, tefekkürün ve hakikatin dengeleri de sarsılır. İfrat ve tefrit kıyılarında dolaşmak, bunun acı sonucudur. Halbuki ifrat ve tefrit arasında idrak ve şuurumuzu pekiştirecek nice tekâmülî tefekkür alanları mevcuttur. Hakikî tefekkür hamleleri atıldığında varoluşsal olarak idrak ve şuur da ortaya çıkacak ve tefekkürün dengeli bir şekilde sürdürebilirliği de sağlanacaktır. Var oluşumuzun tabiî neticesi de merhamettir, yani insanın var oluşuna hürmettir. Bu bağlamda insanı korumayan ve yüceltmeyen tefekkür ise, idrak ve emanet şuurundan nasibini almadığı için, sonuçta gafletle eşdeğerdir. Kalıcı gaflet ise farkında olmasak bile emanete ihanetin ve Rızay-ı İlâhî’ye aykırılığın başka bir adıdır.

Tefekkür âlemine dalmak, bir hakikat yolcusu için, elzemdir. Çünkü tefekkür etmeden yaşadığımızı hissedemeyiz. Ne var ki bazen tefekkür etmek, bizi zihnen ve kalben de epey yorabilmektedir. Aklımızdan vefalı/vefasız dostlarımız, mağdur yakınlarımız, geçmişte acı-tatlı yaşadıklarımız geçer, geçer de bununla birlikte yüreğimizin telleri de titremeye başlar ve vicdanımızla bir şeyler haykırmak isteriz. Ne var ki etrafımızda bizi anlayacak, dinleyecek ve bize teselli verip destek olacak kimseleri göremeyince asıl o zaman gönlümüzün yorgun düştüğünü hissederiz. O vakit acze kapılır ve sükûnet ihtiyacı duyduğumuz anda bütün ruhumuzu bir hüzün kaplar.

Ezcümle; Bu yazımı da hüzünlü sükûnetimin sona ermesini temin etmek maksadıyla kaleme aldım. Çünkü her yazı, bir tefekkür eseri olduğu için, hüznü de, gönül yorgunluğunu da giderebilmektedir. Allah, bizlere her daim inşirahın yanında fikrî istikamet ve hakikat üzere bulunma gücü versin. Amin.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.