islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4868
EURO
36,2376
ALTIN
2.961,79
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Hz. Ömer’in Vatandaşlık Geliri Modeli Kapsamında Gazilere Tanınan Sosyal Haklar

Hz. Ömer’in Vatandaşlık Geliri Modeli Kapsamında Gazilere Tanınan Sosyal Haklar
16 Şubat 2018 14:57
A+
A-

Halife Hz. Ömer’in hilafet döneminde Irak, İran, Suriye ve Mısır gibi ülkelerin fethedilmesiyle birlikte zekât mallarının yanında ganimet ve fey gibi diğer vergi gelirleri de hayli artmaya başlamıştı. Bu gelişmeler karşısında Hz. Ömer, artan devlet gelirlerini yerli yerinde harcamak maksadıyla şura meclisini toplatmış ve üyelerden devlet gelirlerinin bundan böyle nasıl kullanılacağına dair görüş istemişti. Dünyevî konuların istişaresinde etkin bir konuma sahip olan şura heyeti, artan kamu gelirleriyle birlikte halkın önemli kesiminin de büyük servetlere kavuştuğunu tespit ederek, gelecek döneme ait kamusal sosyal politikaların nasıl şekilleneceğine dair görüşlerini beyan etmiştir.

İslâm topraklarında yaşayan fertlerin maddî durumları ile ilgili bilgiler eksik kaldığı sürece kamusal sosyal harcamaların âdil olamayacağını fark eden Hz. Ömer, karşılıklı fikir alış verişin sonunda her bir vatandaşın kaydının tutulmasını gerekli gördü. Bunun üzerine halkın gelir ve ihtiyaç düzeyini belirleyebilmek için, geniş kapsamlı bir nüfus sayımı yapıldı. Böylece kişilerle ilgili sosyo-ekonomik veriler elde edildiği gibi, kamusal gelir gider kaynaklarını belirleyen bir sosyal bütçe oluşturuldu ve âdil sosyal koruma sisteminin temelleri böylece atılmış oldu.

Bu sosyal koruma sisteminde Hz. Ebu Bekir’in uygulamalarından farklı olarak vatandaşlık geliri (atıyye) modeli daha da geliştirildi. Bu model, yeni oluşturulan divan ismi verilen bir kurum tarafından yürütülmekteydi. Bazı özel hususiyetlerin yerine getirilmiş olması şartına bağlı olarak vatandaşlık geliri sistemine bir de refah payı eklenmesi ilkesi benimsendi. Farklı miktarlarda dağıtılan yıllık atiyyeler, kişilerin Müslüman olduktan sonra İslâm’a yaptıkları hizmet ile Hz. Peygambere (sav) yakınlığına göre belirlenmekteydi. Mesela muhacir ve ensardan Bedir harbine katılanlara yüksek miktarlarda atiyye dağıtılıyordu (yıllık 5’er bin dirhem). Böylece Hz. Ömer, refah payı ilaveli vatandaşlık geliri modeli ile hem bütün vatandaşları asgarî seviyede de olsa gelir güvencesi kapsamına aldı, hem de topluma, dine veya devlete üstün hizmetlerde bulunmuş olanlara da ayrıca bir mükâfatta bulunmuş oldu.

Hz. Ömer, kamu gelirlerini dağıtırken, muhtaç olan herkese temel gelir desteğinde bulunarak, sosyal adaleti de koruyabilmiştir. Mesela bedenen, zihnen veya aklen engelli konumunda olup da çalışma gücünü yitirmiş kişiler, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde özel sosyal koruma kapsamına alınmaktaydı. İşgücü niteliği taşımayan ağır derece engellilere ayda 25 dirhem maaş verilmekteydi. Bunun yanında kendilerine beslenmeye yönelik aynî yardım olarak ayda 2 carib buğday, 2’şer litre sirke ve zeytinyağı da verilmekteydi.

Sosyal koruma kapsamında bağlanan vatandaşlık maaşlarının ödenmesinden ve aynî yardımların yapılmasından yerel yönetimlerde valiler, merkezde ise halife tarafından görevlendirilmiş özel memurlar sorumlu idi. Nüfus bilgileri ve hak sahipleri ile ilgili kayıtlar da merkezî veya yerele göre belirlenmişti. Dolayısıyla yerele ait olan istatistikî bilgiler, merkezde değil de eyalet valilerince kendi bölgelerinde tutulmaktaydı. Halife Hz. Ömer, bu dağıtımı (kamusal sosyal transferleri), gerek merkezde, gerekse yerelde sık sık denetlediği gibi Medine ve çevresinde yaşayan vatandaşların hak ettikleri ödemeleri de bazen bizzat kendisi yapmaktaydı.

Gazilere Pozitif Ayrımcılık İlkesine Göre Maaşın Bağlanması

Hz. Ömer, savaşlara katılmış mücahitlere (gazilere), İslâm dinine en zorlu dönemlerde giren ilk Müslümanlara, Hz. Peygambere (sav) yakın veya İslâm davasına üstün hizmette bulunmuş olanlara, pozitif ayrımcılık uygulayarak, özel durumlarına uygun belli bir tasnif ve tertibe göre daha yüksek miktarlarda bir gelir bağlamıştır. Hiç kimsenin refah düzeyini ve hayat kalitesini azaltmadan, belirli bir sosyal kesimin refahını artırmaya yönelik uygulamalar (Pareto Optimum), aslında artan sosyal refahın bir göstergesidir. Hz. Ömer’in, refah destekli vatandaşlık geliri ekseninde geliştirmek istediği dağıtım politikaları konusundaki şu sözleri ibret vericidir:

“Kendinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin olsun ki, şu devlet malında herkesin bir hakkı vardır. Ben de bu konuda, ancak sizin gibi biriyim. Fakat Allah’ın Kitabı’ndaki ve Resulullah’ın nazarındaki yerlerinize göre dağıtımda bulunacak, kişi ve İslâm’daki mihneti, kişi ve İslâm’daki önceliği, kişi ve İslâm’daki zenginliği, kişi ve ihtiyacını göz önünde bulunduracağım.”(İbni Sa’d, Muhammed, Et-Tabakâtü’l-Kübra, Darü’s-Sâdır: 299).

Kendisine, halifelik yapmış olan Hz. Ebu Bekirgibi kamu gelirlerini mutlak eşitlik ilkesine göre eşit dağıtması gerektiği yönündeki telkinlere “Resul-u Ekrem’e karşı savaşanla, yanında savaşanı bir tutmam.” diye cevap vermiştir. (İbni Sa’d: 296).

Hz. Ömer, Malul Gazilere Cömertçe Maddî Destekte Bulunmuştur

Hz. Ömer, muhtaç insanlara yapılan sosyal yardım programlarını denetlerken, kalabalığın arasında sessiz bir adam gördü ve yanına çağırdı: “Bu yüzündeki yara, neyin nesi?” diye sordu. Mahzun bir şekilde cevap veren adam, bunun bir savaştan kaldığını söyledi. Hz. Ömer,bunun üzerine memurlarına yaralı gaziye bin dirhem verilmesini emretti. Gazinin topluluğun içinden ayrılmadığını gören Hz. Ömer, memurlarına yaralı gaziye bin dirhem daha verilmesini emretti. Bu şekilde gaziye tam dört bin dirhem yardım yapıldı.

Malul Gazi, hem sevincinden, hem de utancından dolayı halife Hz. Ömer’e bir şey söyleyemeden yardım yapılan yerden ayrıldı. Neden sonra Halife Hz. Ömer, gazinin oradan ayrıldığını fark etti ve memurlarına gazinin nereye gittiğini sordu. Memurlar, “Ya Müminlerin Emiri, utancından dolayı çekti gitti”dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki, eğer o adam burada kalsaydı, tek dirhem kalıncaya kadar ona verecektim. Bir insan ki, Allah için cihada gitmiş olsun ve herkesin dikkatini çekecek şekilde yüzünde gazilik nişanı kalmış olsun, elbette ona yapılabilecek en fazla yardımı yaparım.” (Temiz, A. E.; Hazreti Ömer: 203-204).

Hz. Ömer, Malul Gazilere Manevî Destekte Bulunmuştur

Hz. Ömer’in halife olduğu dönemde gazilerin sadece sosyal güvenliği sağlanmamış aynı zamanda kendilerine manevî sosyal hizmet de uygulanmıştır. Bununla ilgili olarak Yemame Harbinde sağ kolunu kaybeden sahabi Amr bin Tufeylile ilgili aşağıdaki anekdot ibret vericidir.

Malul gazi Amr, bir gün Halife Hz. Ömer’in huzuruna çıktı. Bu arada meclise yemek getirildi. Hz. Ömer, yanındakilerin hepsini yemeğe buyur etti. Amr, her nedense bir kenara çekilip sofraya yaklaşmadı. Hz. Ömer, bunu fark eder etmez, “Amr, hayırdır neyin var senin?”diye sordu. Amr, mahcup ve utangaç bir tavır gösterdi, ne cevap vereceğini bilemedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, durumu hemen anladı ve ona bir sual yöneltti:“Yoksa kolundan utandığın için mi yemeğe gelmiyorsun? Sol elle yemek yediğinin görülmesini istemediğin için mi sofraya buyurmuyorsun?”Amr, biraz sıkılarak “Evet ya Emirü’l-Müminin, bunun için.”dedi. Hz. Ömer, Amr’ın bu hâline çok üzüldü, ona moral vermek ve savaşta bir kolunu kaybetmenin manevî boyutunu göstermek için samimî bir üslupla şu ibretli sözleri sarf etti: “Vallahi, sen kesik bir kolunla sofraya katılıp bizlerle birlikte yemedikçe, ben bu yemeğin tadına bakmam. Bu topluluğun içinde, bir parçası cennette olan senden başka hiç kimse yoktur.”

Hz. Amr, bir uzvunu kaybettiği için, zahiren malul sayılırdı. Lakin bu bedensel engellilik durumu, manevî yönden kendisi için aslında bir avantajdı. Çünkü kendinden olan bir parçası, cennette sayılırdı. Bir başka ifadeyle, kendine ait olan bir parça, kendisini cennete beklemekteydi. Hz. Ömer, bu hakikati dile getirerek, gazilerin aslında şehitlerin dünyadaki temsilcileri olduğunu hatırlatmak istedi. Sosyal boyutu öne çıkan manevî içerikli bu açıklamayla Amr, toplum içinde malul gazi olarak yaşamaktan artık sıkılmadı.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.