Son Peygamber Mustafa (sav)’nın getirdiği ilahi vahiy, yaşadığı ilk tecrübeleri ve önerdiği dünya görüşü ile her çağda genç kalabilen, dinamik ve kendini yenileyebilen kural koyucu (normatif) mesajlar içermektedir. Zaten her inançta dinin kurucusu aynı zamanda, bir ahlak, dünya görüşü ve hayat modelidir. Bir dinin kurucusunun taşıdığı mesajın evrensel değeri o dinin evrensel oluşunu da göstermektedir. Hz. Peygamberin (sav) bizzat yaşadığı, öğrettiği ve emrettiği şekliyle İslam, onun hayatından kesitlerle daha da zenginleşip değer kazanmıştır.
Hz. Peygamberin (sav) Kur’an-ı Kerim’de bariz olarak geçen üç önemli sıfatından harekeyle hem teolojik hem de fenomenolojik bir betimlemesi söz konusudur: O’nun (sav) Müslümanlar için karakteristik yönü olarak “Üsve-i Hasene” oluşu; tarihteki ilahi vahiy tecrübeleri (bilhassa Yahudi- Hıristiyan geleneği) için “Hatemü’n-Nebiyyin” olması; son olarak en soyut haliyle tüm kültürlere ve alemlere ve en somut haliyle tüm insanlara yönelik “Rahmeten l’il- Alemin” oluşu.
Hz. Peygamberin hayatı da, müminler için bir bütün olarak normatif, eşsiz, kutsal anlatılarla dolu, öznel, uyarıcı, örneklem, bağlayıcı, eğitici ve rol modeldir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamberin zatı inananlar için en güzel modeldir;
“Muhakkak ki, sizin için, Allah’ın huzuruna çıkmayı umanlar, ahiret gününe inananlar ve Allah’ı çok çok zikredenler için Allah’ın Rasulü güzel bir örnektir.” (Ahzab, 21) ayetine göre Müslümanlar için Hz. Peygamberin kendisi ve O’nun Sünneti, bir model ve İslami yaşam kalıbı olarak Müslümanlara “karakter” bahşeden “öznel” bir dinamiktir.
Günümüzdeki en güncel kavramlar arasında çağdaş filozof Thomas S. Kuhn’cu bir terimle söylersek Hz. Peygamber bir anlamıyla dindar için “Paradigmanın kendisidir”. Zira Kuhn, 1970’de yazdığı The Structure of Scientific Revolutions (Bilimsel Devrimlerin Yapısı) adlı eserinde paradigma kelimesini en geniş haliyle, “problem çözücü, dönüşüm verici bir perspektif veya bir slogan, yaklaşım tarzı, yol haritası, bakış açısı ve davranış modeli şeklinde tanımlarken terim anlamıyla ise üsve-i hasene ile örtüşecek şekilde sözde, davranışta ve yaşantıda “en çok iyi eğitici örnek” olarak betimlemektedir. Zaten “sünnet”, kelime olarak Müslümanlara sübjektif açıdan en güzel yaşam kalıpları ve davranış formları sunmaktadır. Zira Hz. Peygamberin kendisinde çok kültürlü ve en çoğulcu ortamlarda bile Müslümanlara dindar insanlar veya daha açık bir ifadeyle kendi hayat görüşüne sahip insanlar olarak hareket etme, söz söyleme ve onaylama gücü bahşetmektedir.
Gene Sünnet, bu ortamlarda Müslümanın kimlik verici ve gerçek kimlik yansıtıcı yönlerini tayin ettiğinden Sünnet ve Hadis olmadan bir Müslüman pratik olarak dinini eksik yaşayacaktır. Zira en detayından en geneline kadar İslam dinini şekillendiren ve onu Şeriat-ı Muhammediye şekline sokan Hz. Peygamberin kendisidir. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) onların içlerinden çıkarak tıpkı önceki peygamberler gibi Allah’ın vahiy indirmesiyle beraber mü’minlere âyetler okuyan, onları arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamberdir. Ancak bireyleri etkileyen çabalarıyla Hz. Peygamber (as), İslam öncesindeki Pagan Arap inanç sisteminin Semavi Varlığı olan Allah fikrini, politeist inancını yok ederek reformist bir bakış açısıyla yeniden sunmuştur.
Böylece İslam’ın tevhid formülü (Allah’tan başka ilah yoktur), bir iman ikrarı olarak hem tekil halde bir cins olarak başka ilahların imkanını red ve inkar etmiş hem de Allah’ın tek oluşuna aynı anda vurgu yapmıştır. Bu bakımdan O’nun hayatının her yönünü dindar olarak bilmeliyiz. Sosyal rollerini ve buna bağlı sosyal statülerini (söz gelişi çocuk, genç, olgun ve yaşlı olarak, yine baba olarak damat olarak, kayın peder olarak dede olarak) anlamalıyız.
Onun savaşlarını da dindarlar tarih boyunca örnek model almışlardır; söz gelişi Bedir nasıl galibiyet içinde olmamızı (Bedrin aslanları ile Truva için savunanların savaşı Çanakkale örneği, Uhud, mağlubiyette nasıl davranmamız gerektiğini, Hendek soğuk savaşı, Mekke zafer ve galibiyet dolu her bir fethi veyahut Mute ve Tebuk süper güç denen maddi dünyaya karşı kafa tutabilmemizi anlatmaktadır.
Neticede diğer dini sistemlerden farklı olarak her çağda ve durumda daima “genç kalabilen” ve “kendini genç hisseden” herkesi muhatap alabilen son ilahi din İslam sayesinde öğrenmekteyiz ki Hz. Peygamberin (sav) yaşadığı “hayat”, basit bir kronoloji değil sübjektif, objektif ve geçerli evrensel boyutları olan anlam dolu fenomenler yumağıdır. Hz. Peygamber(S.A.V.), her müminin dolayısıyla her çağın en genç dindarının bir iman modeli ve İslam kahramanıdır. Din kurucusu olarak Hz. Peygamber (sav) , “ruhban olmayan anlamda” getirdiği inanç sistemini en genç, dinamik gündelik alanlarında genişleyerek “insanın değerlerindeki iman formuna” dönüşmesi için çaba göstermiştir.
Nitekim bu hasletleriyle Müslümanları şekillendirici nebevi hayat, çağımızın genç dindarları için çok ayrıntılı, nokta atışı yapabilecek kadar parçalı, bireysel dindarlıklar ve maneviyatlar yükleyecek kadar “normatif bir dünya görüşü” olurken, pedagojik açıdan eğitici, ibret verici, hayata olumlu bakış kazandıran bir eğitim programı bilişsel açıdan iç huzur ve sosyal barışı getiren bilinçli ve niyete bağlı davranış modelleri hükmündedir. Yine çağımızın genç Müslümanlarının kendi alemlerini inşa etmesinde “en iyi model” olan (paradigma) Hz. Peygamberin (sav) mübarek vücuduyla bir bütün olarak döndüğü asla başını gövdesinden ayrı olarak başını yana çevirerek bakmadığını, muhataplarına daima yumuşak davrandığını, kaba ve katı yürekli olmayıp uzlaştırıcı bir şahsiyette olduğunu bizzat Kurân-ı Kerim’den (mesela Al-i İmran, 3/159) öğrenmekteyiz.
Prof. Dr. Mustafa ALICI