Maddî Sıkıntı Çekmedim / Zekât da Verdim
Yüce Mevlâmız’dan rahmetiyle kuşatmasını dilediğim babacığım benim iyi ve özgür bir hoca olmam ve mütevazi ölçüler içinde olsun ailevî yaşantımı sürdürebilmem için bana yetecek kadar mal varlığı bırakarak irtihal etti. Bu sebeple, değil zekât verecek konuma geldiğim dönemimde, daha öncesinde de maddî sıkıntı çekmedim. Oysaki İmam-Hatiplik dönemimde dört çocukla başlayıp yedi çocuğa ulaşan çok çocuklu bir aile reisiydim. Pek tabii ki harcamalarımda ölçülüydüm. Peygamberimiz “İktisada riayet eden; harcamalarında aşırılığa kaçmayan fakir düşmez” buyurmuyor mu?
Daha sonraları 2012 yılında gayr-ı menkuller (taşınmazlar) hibe ettiğim Ali Rıza Demircan Eğitim Vakfını kurduğumda maddî durumuz daha da iyileşmişti.
Kırk yılı aşkındır zekât veriyorum. Verdikçe de Rabbim varlığımızı artırıyor.
Ünlü İş Adamlarımız da Cumalara Gelirdi
Süleymaniye Cami İmam Hatipliğim sırasında ünlü iş adamlarımız da hutbelerimizi dinlemeye gelirdi. Ülker’in ana ortağı Sabri Ülker, Grundig televizyonlarının sahibi Mehmet Bürüngüz ve Çanakkale Seramik’in sahibi İbrahim Bodur…Beyler hatırladığım isimlerdir.
Sabri ve Mehmet Beylerle yüzyüze görüşmelerim olmadı. Çünkü zenginlere zengin oldukları için özel bir ilgi ve rağbet göstermedim. Böyle bir ihtiyaç da duymadım. Onurluydum. İhtiyacım da yoktu.
Müstağni davranır, vakarımı korurdum. Bu da bana genç yaşımda bir ağırlık kazandırıyordu. Bu arada cumaya/bayrama geldiklerini öğrendiğim fakat görüşme imkânı bulamadığım emekli valiler/generaller de vardı.
İbrahim Bodur Ünlü Bir Sanayiciydi
İbrahim Bodur benim İmam-Hatiplik dönemimde de ünlü bir işadamı ve sanayiciydi. Uzun boylu, boyuyla uyumlu kilosu olan yapılı bir kişiydi. Sanayici işadamlığından gelen toplumsal konumu, ona daha bir ayrıcalık ve ağırlık katıyordu. 1928 doğumlu olduğu için bana göre yaşıyla da saygın bir konumdaydı. İbrahim Beyin Cumalara gelip gelmediğini hatırlamıyorum. Geç gelip erken çıkmış da olabilirdi. Ama bayram namazlarında Süleymaniye’ye gelirdi. Hatırladığım kadarıyla namazlara başta Halil İbrahim Çanakkaleli olmak üzere ünlü mevlidhanların bazıları ile gelirdi. Mevlidhanlar gibi camimizin diğer imamı olan hattat Saim Özel hocamız da kendisine derin bir ilgi gösterirdi. İbrahim Bey beni tanırdı. Çünkü uhdemde olduğu için, Cuma hutbelerini olduğu gibi bayram hutbelerini de ben sunar, namazları da ben kıldırırdım. Ama ben mesafeli dururdum. Asla özel bir saygı seremonim olmazdı.
Yakından tanımayanların beni kibirli görmeleri gibi, tanımadığım için olacak nedense ben de İbrahim Beyi kibirli gibi görürdüm. Ama böyle olmadığını tevazu göstererek bana kanıtladılar. Zaten hatıralarım arasına girişinin ana sebebi, bana gösterdiği örnek nitelikli tevazudur.
İbrahim Bodur’un Tevazuu
Süleymaniye Camiinde bayram namazı sonrasında Mihrab önünde uzun bayramlaşma kuyrukları oluşurdu. Genelde doğulu kardeşlerimiz aldıkları terbiye gereği derin bir huşu içinde el öpmek isterlerdi. Utanır öptürmemek için elimi çeker dururdum. Ama elime öylesine yapışırlardı ki kısa bir süre sonra elimi kaldırmaya mecalim kalmazdı. Bayramlaşmanın uzun sürmesi sebebiyle İbrahim Beyle bayramlaşamazdık.
Bir bayram sabahında hem bayram vaazını vermiş, hem de bayram namazını kıldırıp hutbeyi okumuştum. Allah’ın lütfuyla müessir olabilmiştim. Cemaatimizin çoğunluğu caminin şahsen tanımadıkları İmam Hatibine, azınlığı da Allah’ın velisi gibi gördükleri Ali Rıza Hocaya ilgiliydi. Hoş Kur’ân’a göre bütün kulluk bilincinde olan müminler gibi Ali Rıza Hoca da Allah’ın veli kullarındandı. (el-Yûnus 10/62-63)
O bayram sabahında, yoğun alaka sebebiyle olacak vaaz kürsüsünün önüne gelmiş, orada bayramlaşmaya başlamıştım. Bayramlaşmak isteyenler çok çok fazlaydı. Sanırım yarım saat kadar sürmüştü. Bayramlaşmak için sıra bekleyenler 15-20 kişi kadar kalmıştı. Bir de ne göreyim, İbrahim Bey de bayramlaşmak için sırasını bekliyor. İyice yaklaştığında ben de güleç yüzlü ve saygılı bir tavırla kendisine doğru birkaç adım attım. Böylece bayramlaşmış olduk.
Şanlı Peygamberimiz “Allah kendi rızası için tevazu göstereni yükseltir/yüceltir” buyurur. Yarım asır kadar sonra 2016 da vefat eden İbrahim Beyi bu satılarımızla rahmetle anıyorsak, o bayram sabahı gösterdiği tevazu sebebiyle gönlümüzde taht kurmasındandır.
İbrahim Bodur’la Unutamadığım Diğer Bir Anım
Bir Ramazan gecesi Süleymaniye Camii’nde kılınan teravih namazından sonra -nasıl oldu, kim davet etti- hatırlamıyorum. İbrahim Bey, Nevzat Yalçıntaş ve Yaşar Nuri Öztürk Hocalarla birlikte, duahan Adem Erim’in Fatih Kıztaşı’ındaki Mevlidhanlar Derneği’ne gittik. O akşam orada genellikle İbrahim Bey konuştu. Onun ilginç bulduğum için unutamadığım görüşlerini onun dilinden aktarayım;
Vehbi Koç ve diğer yatırımcı arkadaşlara yatırımlarını Anadolu şehirlerinde yapmalarını öneriyorum. Ailenin bir çocuğu tarlada/iş yerinde çalışırsa, diğeri de fabrikada çalışır. Aile parçalanmamış olur. Fabrikada çalışmak üzere İstanbul’a gelenler hayatın bütün yükünü omuzlarına alıyorlar. Yanlışa düştüklerinde çevrelerinde uyaracak kişiler de olmuyor. Sendikal saptırmalara maruz kaldıkları için zarar verici unsurlar haline de gelebiliyorlar. Kaybeden insanımız ve ülkemiz oluyor.
İbrahim Bodur o dönemde yatırımlarını Çanakkale’nin bir ilçesi olan Çan’da yaptığı ve yoğunlaştırdığı için önerileri anlamlıydı ve bana göre görüşleri bugün içinde geçerlidir.
Burada sırası gelmişken ifade etmek isterim; Üniversite talebelerini, özellikle de kız çocuklarını ana baba ocağından koparmadan eğitebilmenin yollarını araştırmalıyız.
İbrahim Bey iş adamlarının bazılarının gösterdiği basiretsizliğe de değinerek şöyle demişti:
Bazı iş adamlarımız evleri/köşkleri için karı-koca istihdam ediyorlar ve onlara aile için pişirilen yemekten yemeyecekleri şartını koşuyorlar. Ya hû, karı kocanın yiyeceğinden ne olur.
Sen böylesi şartlar koşarsan çalıştırdığın insanlar sana yürekten saygı duyar bağlılık gösterirler mi?
İbrahim bey akıllı adamdı, ne ölçüde uygulardı bilemem ama aklı yönlendiren Kur’ânî ve Nebevî ölçülere de imanlıydı. Peygamberimizin “Yönetiminiz altındaki esirleri-zayıfları-işçileri yediğinizden yediriniz” şeklinde buyruklarından mutlaka haberdardı. Çalışanlarına karşı adil ve ihsankâr olduğunu pek çok kanaldan duymuşumdur.
İşte böyle sevgili okurlar, İbrahim Bey şimdilerde, inandığı âhiret hayatına başlamış durumda. Amellerinin sonuçlarıyla başbaşadır. Rabbimden ona rahmetler dilerken bize de âhiret yatırımlarımızı artırma azmi ihsan etmesini dilerim.
(DEVAM EDECEK)
YARIN: ABDURRAHMAN ŞEREF GÜZELYAZICI HOCAM
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…