Ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçti. Orada depremi yaşayanlardan hayatta kalanlar ile yakınlarını kaybedenler ve duyarlı insanların olay sonrasında yaşadığı ruhsal hatta fiziksel sıkıntının büyüklüğü anlatabilir mi? Böyle bir soru ile başlamak isteriz. Üstümüze çöken ağırlığın ruh dünyamıza etkileri katlanırken biriken acıları anlatmak için kullanılacak kelimeleri bulmakta zorlanıyoruz çünkü. Kelimelerin kifayetsizliği acının büyüklüğünden kaynaklanmaktadır, kesinlikle. Sözlükleri karıştırmak da bir işe yaramayacak gibi. Zor, çok zor, çok büyük, tarifsiz, korkunç, dehşet verici… Hangisi yeterli olur doğrusu karar veremiyoruz.
Özellikle bir kelime takılıyor zihin oltamızın ucuna; düşünme, değerlendirme aşamasında. Bu belki ruhumuzdaki ıstırabın bir nebze karşılığı olabilir. Zihin oltamıza takılan kelime ‘dağ’dır. Evet, dağ.
Dağ kelimesinin içerdiği iki anlamı açısından durumu tanımlamaya uygun olur diye düşünüyoruz. Birinci anlamı hemen hepimizin aklına gelen yeryüzü şeklidir ki elhak toplumun altında kaldığı bu yük, belki ve ancak koca dağlarla ifade edilebilir. Bir haberden yola çıkarak belirtmek isteriz ki felaketin sadece enkazının toplamı Erciyes dağı büyüklüğündedir. Manevi enkazı varın siz tahmin edin ve düşünün bakalım bu manevi enkaz hangi dağlara eştir? Hangi yüce dağ annesini, babasını, evladını, torununu hâsılı bir yakınını bu felakette kaybetmiş birinin acısının büyüklüğünün yanından geçebilir? Böyle bir durum mümkün müdür sizce? Bizce yanına dahi yaklaşamaz. Şahit olduğumuz, okuduğumuz ya da ekranlara gelen hikâyelerdeki hüznün kapladığı ve kapsadığı alanı hangi dağ karşılayabilir? ‘’Sesimi duyan var mı?’’ çığlıklarının yükselirken yüklendiği umut ve soruya zaman zaman verilemeyen cevaptan kaynaklı sessizliğin bıraktığı çaresizlik dünyanın en yüce dağını yerle bir etmez mi? Bu sorulara cevap verilebileceğini de düşünmüyoruz.
Belki dağ kelimesinin ikinci anlamı meramımızı daha da iyi karşılar. TDK sözlüğünde şöyle de geçer dağ: Isı kullanılarak vücut üzerinde herhangi bir hücrenin yakılması, yok edilmesi; enfeksiyon ve kanamayı önlemek için yaranın yakılması işlemine dağ ya da dağlamak denir. Daha çok dağlamak şeklinde kullanılır. Çok acı veren bir işlem olduğundan genellikle acı duyulan durumlarda kullanılır. Yüreğimiz dağlandı, derken de en hassas yerimizden acı çektiğimizi ifade ederiz.
Dağ ya da dağlamak; yarayı iyileştirmek veya en azından yaranın daha kötü duruma gelmesini önlemek amacıyla yapılan bir işlemse eğer depremde gencecik evladını toprağa veren ebeveynin yürek yarasına, yeni evlendiği eşini defneden gencin gönlünün kanamasına, anne babasını kefenleyip mezara koyan gençlerin hasret yangınına çare olur mu? Veya kimsesiz ve kefensiz bir şekilde enkazda kaybolanlar için hassasiyetleri üst seviyede olan vatandaşların yükselttiği acı çığlıklara da iyi gelecek mi? İçimizdeki dağ, bizim yaralarımızı iyileştirecek mi?
Şimdi, içimizde hem kocaman hem de bizi yakıp yıkan bir dağ var. Toplumların en hassas bireyleri olarak kabul edilen sanatçıların bizdeki temsilcilerinden biri ve Bozkırın Tezenesi diye de anılan Neşet Ertaş, ‘’Dağlar dağladı beni / Gören ağladı beni/Ayırdı zalım felek/ Derde bağladı beni‘’ diye haykırırken yüce dağların seveni sevdiğinden ayırdığını ifade eder. Bir başka türküsünde ise dağlanan gönüllerin acısını şöyle dile getirir sazın da sözün de ustası: ‘’ Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca/ Akar can gözümden sel gizli gizli.’’ Bu süreçte ne mutlu ki şunu da gördük: Dağ gibi acılar bizi dağlarken kardeşlerimizin yardımına koşmaktan geri durulmadı. Gösterilen çabalar, yapılan yardımlarla özellikle vatandaşların duyarlılığı bir nevi tedavi işlevi de gördü. Dağlanan yüreklerin bu psikolojik tedaviye hızlıca cevap vermesini ve hem fiziksel hem de ruhsal yaraların çabuk iyileşmesini umut ediyoruz. Büyük dayanışmada emeği, katkısı, çabası olanlara ve devam edeceklere sonsuz minnettarız. İçimizdeki dağ, gönlümüzün yüceliğini ifade etsin sadece. En büyük temennimiz bu.
EYYUP YÜKSEL