islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4690
EURO
36,3690
ALTIN
2.962,53
BIST
9.277,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

İdam Yerine Eşdeğer Ceza mı Diyelim!

İdam Yerine Eşdeğer Ceza mı Diyelim!
11 Temmuz 2017 12:00
A+
A-

Suriyeli hamile bir bayanın evladıyla birlikte iki kişi tarafından ormanlık bir alanda hunharca katledilmeleri; toplumsal vicdanı rahatlatmayan benzer tip olaylarda verilen cezaların hafifliğini ve mülteciler sorununun iç politik mücadelelere alet edilmesinin doğru olmadığını ispatlar bir olay olmuştur.

Bir toplumda insanların huzurunu, mutluluğunu sağlamanın iki yolu olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisinin suç işleyenlerin karşılaşacağı cezaların eşdeğer seviyede olması diğeri ise, toplumun geneline yaygın yüksek derece de ahlak ve maneviyatın var olmasıdır.

İnsanlar arasında yaşanan tatsız olaylar  ilk insan Adem Peygamberin iki oğlu olan Habil ve Kabil arasında öldürme  sonuçlanan olaydan günümüze kadar süregelmiştir.

İnsanoğlunun var olduğu sürece benzer tatsız olaylar azalarak veya artarak devam edecektir. Zaten insanoğlunun yeryüzü hükümranlığında ki amacın; iyiliğin ve kötülüğün mücadelesi ve imtihan vesilesi olmasıdır.

Kardeşi Habil’i öldüren Kabil’in işlediği cinayetten sonra ki yaşadığı pişmanlığın Kur’an da belirtilmesinin “pişmanlığın” tüm insanlar için geçerli bir vicdani duygu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Her insan iyilik üzere yaratılmaktadır. Kötülük arizidir. Sonradan insan zihnine yansımakta ve o doğrultuda eylemini gerçekleştirmektedir. Eğitim, sosyal çevre, aile, arzular ve hayat şartları insanın “kötü” ve “iyi” oluşunu doğrudan etkilemektedir.

Bir toplumda arzu edilen, kötülüğün hiç yaşanmamasıdır. Toplumsal bu arzunun gerçekleşmesi için bireylerin çocukluktan başlamak üzere ahlaklı ve maneviyatı düzgün kişilikler olarak yetiştirilmesi şarttır. Bu alanda ki başarı ancak sorumluluk taşıyan ailelerden geçmektedir. Sorumluluk taşıyan ailelerin varlığı sorumluluk taşıyan kurumları da beraberinde getirmektedir. Toplumda ki sorumsuz aileler başlı başına kendileri bir problem iken dünyaya getirdikleri çocuklarıyla birlikte toplumun huzurunu son derece bozmaktadır. Bu yüzden Devletin aile ve sosyal politikalar alanında son derece hassas ve gerçekçi politikalar üretmesi şarttır. Bu alanda uygulanacak politikalar o derece başarılı olmalıdır ki; bir tek köprü altı bonzai çeken genç dahi ortalıkta gözükmemelidir. Bu tip insanlar uygulanacak politikalarla öncelikle topluma kazandırılmalı bu mümkün değilse devlet kontrolünde hayatını sürdürmelidir. Aksi halde daha çok namuslu vatandaş canıyla bedel öder. İşin garibi devletin kurumları ve yetkilileri de maalesef kötülere karşı harekette hantallık, dürüst ve iyi vatandaşlara karşı harekette ise kıvraklık sergilemektedir. Halbuki tam tersi olmalıdır. Kötü olaylara ve vatandaşlara karşı harekette hızlı olmak şarttır.

Toplumsal huzuru sağlamanın bir diğer şartı da işlenen suçlara karşı cezaların yeterli ölçüde verilmemesidir. 28 Şubat sürecinde fikir ve düşünce suçundan hüküm giymiş bir şahıs yirmibeş yılı aşkın süredir hürriyetinden mahrum bırakılırken; Cinayet işleyen bir insan bakıyorsun sekiz-on sene içerisinde normal hayata dönüyor. Bu durum toplumsal vicdanı ve adaleti yaralamaktadır. Bu yaklaşımla toplumda ki cinayetleri önlememize imkân yoktur. Evet yasalarımızda idam kaldırılmıştır. Ama çocuk, kadın ve 15 temmuz cinayetleri göstermiştir ki idam cezası şarttır. Haksız yere öldüren ölmelidir. Avrupa birliğinin idama karşı olan hassasiyeti sebebiyle hukukumuza tekrar idamı getirmekten imtina etmekteyiz.

Hukuk sistemimizde açıkça “idam” kelimesini telaffuz etmek suretiyle tekrar getirmek için zorlanmanın- bir an için olsun- gereği yoktur, diyelim. “İdam” kelimesinin soğuk yüzü hiç gündeme getirilmeksizin “eşdeğer ceza” ifadesini kullanalım. İçinin doldurulmasını da deliller çerçevesinde hakim inisiyatifine ve maktülün varislerini müşterek tercihine  bırakalım. Böylece cinayet işleme potansiyeline sahip canilerin alacağı eşdeğer ceza sebebiyle cinayet işlemekten alıkonulması mümkün olabilecektir.

Kur’ânî Düzen’de ölüm cezasını da içeren Kısas’ın eşdeğer ceza olduğu da bilinmelidir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.