islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5130
EURO
36,4631
ALTIN
2.955,44
BIST
9.112,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İki Günü Eşit Olan Ziyanda Mı?

İki Günü Eşit Olan Ziyanda Mı?
18 Şubat 2022 09:15
A+
A-

Ne zaman “ilerleme miti” aleyhine bir cümle kurmaya teşebbüs edilse, sözün muhatapları hemen “Peygamberimiz: İki günü eşit olan ziyandadır/aldanmıştır,  buyuruyor” şeklinde, bütün eleştiri imkânlarını, kendilerince, yerle yeksan ediyorlar.  Bunu söylerken, sanki Hazreti Peygamber (s.a.v)’in bu sözü söylediğine bizzat şahit olmuş gibi bir eda takınmayı da ihmal etmiyorlar. Modern zamanlarda insanın genel yaklaşımı böyle zaten; eğer bir bilgi kendi tezini destekliyorsa peşinen kabul ediyor, desteklemiyor, bilakis çürütüyorsa, bilginin sağlamlığına bakmadan, peşinen reddediyor.

Aslında bu durum modernitenin epistemoloji,  yani bilgi felsefesinde meydana getirdiği temel bir değişimle ilgilidir. Kadim zamanlarda bilgi, sahibine mesuliyet yükleyen bir şeydir. O yüzden bütün peygamberler kendilerine bildirilenin ayrıcalığını yaşamak yerine, yüklediği mesuliyet altında türlü meşakkate katlanmak; yerine göre eziyet görmek, horlanmak, taşlanmak ve yahut yurtlarından

Yalnız peygamberler değil,  âlimler, hakimler (hâkimler değil) de çoğu kere sahip oldukları bilgi ve düşüncelerin bedelini ödemekten imtina etmemişlerdir. Mesela Yunan bilgesi Sokrates, sevenleri ve talebelerinin de telkinine rağmen, kendi bilgi ve düşünceleriyle çelişerek, kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulmak yerine, zehir içirilerek ölüm şeklindeki, kendince bildiklerinin mesuliyetinden neşet eden bedeli üstlenmekten çekinmemiştir. Zira modern çağ öncesinde bilgi insana statü kazandırmıyor, getiri sağlamıyor ama sorumluluk yüklüyordu. Mesela Hazreti Peygamber (s.a.v) ashabına: ”Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız”(1) diyerek çok temel bir ilkeye işaret ediyordu: Bilgi sorumluluk demekti. Bilgiyi kuşanan sorumluluğunu müdrik olmak durumundaydı. Bu da kadim zamanlarda bilgiye yüklenen anlamla ve bilgi sahibinden tabii olarak erdem/fazilet beklenmesiyle doğrudan ilgiliydi. Bilgiye sahip olup da suiistimal etmek bütün toplumlarda zemmedilen bir tutumdu, böylesi bilgili olsa da bilge olamazdı.

Modern çağda her değerin başına geldiği gibi, ilim/bilgi de zemin kaymasına uğradı ve değerini nispet edildiği kaynaktan almak yerine araçsallaşarak, insanı tanrı katına yükselten hümanizma marifetiyle, “tanrı insanın” konforuna hizmet eden bir vasıta haline geldi. Bu ahvalde farklı bir tavır geliştirmesi gereken; kendilerine mizanı koruma(2) vazifesi verilmiş ve hakkı batıldan ayıran bir “Furkan”(3) bahşedilmiş Müslümanlar da yüklenen emanet/mesuliyet ile verilmiş nimetten (Furkan) gâfil olarak modernitenin izlerini takibe koyuldu. İlerleme miti ile asla çelişmeyeceğini düşündüğü dini kaynaklı bilgiyi de ona vasıta kılmaktan çekinmedi. Dolayısıyla moderniteyi desteklediğini düşündüğü bir dini kaynak/delil bulunca, neredeyse mal bulmuş mağribi gibi ona sarıldı.

Kahrolası geri kalmışlığımızdan(!), teknolojiyi bizim keşfedip bugün ilerlemiş olanın biz olamayışımızdan yakınıyorlar. Elin oğlu ürettiği ürünleri dünyanın her bir yanında satıyor, haritada yerini bilmediği ülkelerde işletmeler kuruyor ve ürünleri tüketiliyorken, bunu yapanın neden biz olmadığımızdan dem vuranlar, sözün hitamında: Bak Peygamberimiz bile “iki günü eşit olan ziyandadır” buyuruyor, şeklinde tezlerini kendilerince mutlaklaştırıyorlar. Buna itiraz edenleri ise: Yok öyle bu zamanda, bir lokma bir hırka! Git dağ başında yaşa o zaman, kanaat diye diye bu hallere düştük. Gücü ele geçirmemiz lazım, güçlü olmadan hiç bir şey yapılamaz. Dünya küreselleşiyor, ekonomi bir yarıştır, bu yarışta geri kalırsak zilletten kurtulamayız” gibi daha birçok vurucu (!) cümle ile tedip ediyor, azarlıyorlar.

Hiçbir zaman, Hazreti Peygamber (s.a.v)’e nispet edilen bahse konu söz/rivayetle onların anladığı bir mananın kastedildiğini düşünmedim. Bu sözle ne denilmek istendiğinin, bağlamının ne olduğunun anlaşılması gerektiğine inandım. Zihnimde bir istifham asılı durdu hep bu söz bağlamında. Günün birinde oturup yaptığım küçük bir araştırmayla Hadis-i şerif olarak zikredilen: “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. Bu günü dününden kötü olan lanetlenmiştir.” sözünün Abdülaziz b. Ebî Ravvâd isimli bir zatın, gördüğü bir rüyada kendisine Peygamber (s.a.v)’in söylediğini ifade ettiği bir söz olduğunu öğrendim. Bu ifadenin daha uzun bir sözün parçası olarak da ed-Deylemî tarafından Hz. Ali (r.a)’nin Efendimiz (s.a.v)’den rivayeti olarak nakledildiğini ve senedindeki bir râvi sebebiyle zayıf kabul edildiğini (4) gördüm. O rivayet ise şu şekildedir: “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. Bugünü dününden kötü olan lanetlenmiştir. Artmayan eksilir. Eksilen için ise ölüm daha hayırlıdır. Cennet’i arzulayan hayırlı işlere koşsun. Cehennem ateşinden korkup çekinen, şehvani işlere uzak olsun. Dünyada züht içinde yaşayan kimseye musibetlere karşı sabretmek kolay gelir”

Sözü edilen bu iki rivayetten birisinin rüya kaynaklı, diğerinin de zayıf bir hadis/rivayet olması ve ifade ettiği mana ve bağlamı bakımından, modern anlamda bir ilerleme/gelişme sevdasına yorulamayacağı gerçeği üzerine, evvela Hazret-i Peygamber(s.a.v)’i referans göstererek modern kabulleri sorgusuz sualsiz içselleştirenler ciddi ciddi düşünmeliler. Altın ve gümüşü biriktirmeyi, servet yığmayı yeren,         geçici olan dünya hayatının süsünü değil ahiret kazancını merkeze alan, hırsı yasaklayıp kanaati öğütleyen bir dinin peygamberi elbette bu sözden, ilerleme yolunda bitmez tükenmez bir çabayı, mal ve servet yığmayı ve bu dünyada ebedi kalacakmış gibi yaşamayı kastetmiş olamaz. Zaten sözün bütünü okunduğunda böylesi anlama imkânının olmadığı görülecektir.

Değerleri, kavramları, şehri, mahalleyi, çarşıyı, evi, aileyi, ekini ve nesli bozup değiştiren, toplumların ilahi kaynaktan gelen bilgi ve rehberlikle ve yüzlerce, hatta binlerce yıllık tecrübe ile kurdukları bütün geleneksel ilişki biçimlerini tarumar eden bu yeniçağ sorgulanmalı. Topyekûn insan neslini, kutsanarak aldatılmış bir müşteriye tenzil eden modernite ve ilerlemeci endüstri düzeninin faturası/ziyanı üzerine düşünmenin vakti çoktan geldi de geçiyor bile. Şimdi düşünme vakti!

1-Buhari, Müslim

2-Er-Rahman 8

3-Enfal 29

4- https://ebubekirsifil.com/okuyucu-sorulari/okuyucu-sorulari-18-iki-gunu-birbirine-esit-olan-hadisi/

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.