“İnsanı, iki seçenekten birini yapmaya sevk eden davranış tarzına” ikilem deniliyor. Bu nedenle insan, zaman zaman bazı konularda ikilem yaşıyor, ne yapacağını ve nasıl bir tavır takınacağını da bilemiyor. “Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” atasözü, bu ikilemi yansıtıyor. Şayet bu ikilem, ahlakî konularda söz konusu ise, ayrı bir önem arz ediyor. Zira yaşanan ikilemde, bir tarafta olumlu sonuçlar söz konusu olurken, diğer taraftan da ahlakî değerlerin erozyonu söz konusu oluyor. Mesela bir kişi, gençlik yıllarında helal olmayan yollarla elde ettiği serveti, yaşlılığında okul veya cami yaptırmak istediğinde böyle bir para ile bunları yaptırmak doğru olur mu, olmaz mı? sorusunu ve tartışmasını akla getiriyor. Bu da ister istemez bir ikilem oluşturuyor. Zira okul veya cami yaptırmak, sonuçları itibariyle olumlu davranış, ama haram para ile hayır yapmanın doğru olmadığı da bilinen bir gerecek. Böyle bir hayır, kirli para ile yapılmalı mı, yapılmamalı mı?
İnsanlar, çoğu zaman isteyen birini gördüğünde içlerinden bir ses ona, az da olsa bir şey vermesini ve boş çevirmemesini söylüyor, ama akabinde içinden bir başka ses de “Dileneceğine çalışsın, tembelliğe alışmasın” diyor, ve vermeye engel oluyor. Bu nedenle çoğu insan, verip vermeme arasında kararsız kalıyor. Şayet aklını ve iradesini kullanır da duygularının etkisinde kalmaz ise vermeye yatkın , duygularının etkisinde kalırsa şayet, bu defa da vermemeye yatkın oluyor.
İslam, ilkesel olarak her isteyene (dilenciye) bir şeyler verilmesini tavsiye ediyor. Vicdan da bunu onaylıyor. Zira Kur`ân, Hz. Peygamber’e “El açıp yardım isteyeni azarlama” (Duha,93/10) diyor. Hz. Peygamber’e söylenen her söz, aynı zamanda Müslümana da söylenmiş olduğu için de bir anlam ifade ediyor. Bu nedenle isteyene verme, ahlakî bir tavır olarak algılanıyor. Diğer taraftan dilenciliğin doğru olmadığı, kimi inanların bunu meslek haline getirdiği ve kimilerinin de zengin olduğu biliniyor. Bu durumda her isteyene istediği verilmeli mi, verilmemeli mi? ikilemi ortaya çıkıyor. İkilemle ilgili konuyu daha da somutlaştırmak için bir hikaye ile bir anıyı nakletmek istiyorum.
Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevî, güçlükle yürüyen, ve susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlar. Adam, bedevîyi görünce ondan su ister. Bedevî de o adama içmesi için bir kap su verir. Suyu içen adam, birden bedevîyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlar. Bunun üzerine deve sahibi, devesiyle kaçan hırsızın arkasından bağırarak şöyle der: “Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!” Bu isteği tuhaf bulan hırsız, biraz duraklayıp, geri döner ve neden böyle dediğini sorar. Bedevî ona şu cevabı verir: “Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.” O bedevî, deve ile birlikte insanlığın da gittiğini düşünür.
“Bir gece, vakit gece yarısına doğru Alama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60´lı yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama´da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi; Verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda… “Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın!
En iyi dileklerimle… Bayan Nat King Cole.”
Bu iki yazıyı okuyan bir kişi, acaba ne düşünür? “Bu insanlara iyilik yaramaz, kimseye iyilik etmeyeceksin” mi der; yoksa “ Bu dünya da iyi insanlar da var, yolda kalanlara yardım ediyor, yardım alan da kendisine yapılan iyiliğe teşekkür ediyor. Ne güzel!” mi? der.
Sizi bilemem ama ben, ikici görüşten yanayım. Zira “El açıp yardım isteyeni azarlama” ayeti, bana bu mesajı veriyor. Azda olsa bir şey vererek, isteyeni mahcup etmemek gerektiğine inanıyorum, Kur’an’ın genel muhtevasında da anlamın bulunduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de M. Ö. 9 yüz yılda yaşamış olan Xsentius’un şu sözünü de bu bağlamda değerli buluyorum:
“Hatırlar mısın doğduğun zamanları; sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Kendiliğinle ve öz benliğinle görmeye çalış ki, tüm pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.”
Çünkü cennetin de cehennemin de yolu bu dünyadan geçiyor. Bu nedenle “Dünya ahiretin tarlasıdır” deniliyor.
M.C. Bâki