Bir İç Gözlemle Gülen Teşhisi
Geçen haftaki yazıma “Tutuklular hangi sıkıntıları yaşarlarsa yaşasınlar FETÖ koğuşlarının tek tabusu Fetullah Gülen’i eleştirmemekti. Yapılan pek çok hatayı dile getirseler de bu hataların faturası genellikle “cemaat” içinden birilerine kesiliyor ama çıbanbaşı Gülen hep suçsuz ve mübarek görülüyordu.” cümleleriyle başlamıştım. Çevrenizde Gülen’e toz kondurmayan kişilere siz de rastlamışsınızdır.
Bu kadar yaşanmışlıklara rağmen hala neden böyle? Bunun nedenini ve aynı koğuşu paylaştığım bir FETÖ imamından aktardıklarımın daha iyi anlaşılması için dışarıdan bakan birinden çok, içeriden birinin analizlerinin daha kıymetli olacağını düşünüyorum. Zira münafıklık tarihine adını altın harflerle yazdıran Fethullah Gülen’in dışarıdan böylesine etkili bir şekilde tespit edilemeyeceği kanaatindeyim.
Bu sebeple FETÖ mensubu olması itibariyle bugün yurt dışında kaçak olarak yaşayan gazeteci Ahmet Dönmez’in bir yazı dizisinin son bölümünde; Hocaefendi, Fethullah Gülen’e yenildi!” başlığı altında yaptığı değerlendirmelerden bazı bölümleri aşağıda sunuyorum:
“Ne demek bu? İkisi farklı mı?
İki ayrı Fethullah Gülen mi var?
Evet. Belki daha fazla…
17 Aralık’a onay veren de, Fehmi Koru üzerinden dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup yazarak ‘sulh’a hazır olduğunu beyan eden de, hemen arkasından gelen 25 Aralık’a sahip çıkan da, 15 Temmuz’un ardından “17 Aralık’ta da 25 Aralık’ta da bu işi yapanlar size sempati duyanlarsa şayet, farkına varmadan Türkiye’nin birliğine ve beraberliğine kastediyorlardır,” diyen de oydu mesela.”
“Yalanın kötülüğü ve günahın büyüklüğü üzerine sayfalarca eser verip de yıllarca talebeliğini yapan Adil Öksüz için “Ben bilmiyorum Adil diye birisi,” diyen de…”
“Kendi talimatı ile yazılan ‘Bylock’u, “‘Bal yok‘ mu diyorsunuz, ne diyorsunuz ona?” diye bilmezden gelen de…”
“İşte bütün bunlara yol açan dürtü her ne ise, ortaya çıkan Fethullah Gülen dualitesinin kaynağı da o.”
“Bir cami kürsüsünden tüm dünya Müslümanlarına vaaz eden ‘Hocaefendi’ var, bir de has dairede en hususi mahrem imamlara konuşan bir ‘Fethullah Gülen’ var.”
“Hocaefendi’yi 50 yıldır vaazlarından, sohbetlerinden, kasetlerinden, kitaplarından, dergi yazılarından tanıyan cemaati, ‘öteki Fethullah Gülen’den söz edildiğinde asla kabullenmiyor. Bağdaştıramıyor. Tepki gösteriyor. Alınıyor. Küsüyor. Öfkeleniyor. Reddediyor. O yüzden de olan biteni bir türlü kavrayamıyor.”
“90’larda “Demokrasiden geriye dönüş yok!” diyen Hocaefendi’nin yerine cevap verecek olursanız, “Ne münasebet, tabii ki darbelere karşıyım demeliydi.” cevabını verirsiniz. Tam da bu nedenle, “Her vesileyi gayelerine ulaşmak için meşru sayan vandallar bizi bilmezler,” demiş olan Hocaefendi’nin hangi kayıt ve şart altında olursa olsun, ne kadar preslenmiş hissederse hissetsin, ne kadar haksızlığa maruz kalmış olursa olsun, cemaatinin yarınlarını ne kadar tehlikede görürse görsün, gayr-ı meşru bir yola göz yummayacağını bilmek istersiniz.”
“Peki ya Fethullah Gülen?
Mahrem bir ortamda, Ergenekon operasyonları sırasında kuruların yanında yaşların da yandığı eleştirilerine değinirken, “Türkiye’nin bugünkü meseleleri mutlak adalet ile çözülemez. Cerrahlar bazen kanserli hücreleri temizlerken neşteri şöyle biraz genişten, biraz derinden vururlar. Arada sağlıklı hücreler de gider ama en azından urları temizlerler ve kısa vadede bir daha nüksetmesinin önüne geçerler,” diyen Gülen adına cevap verecek olursanız, böyle bir askerî darbeye “Hayır” demezsiniz. “Hayır” demenizi beklemek hayalcilik olur.”
“Ta 30 yıl önce, “Ben bunca kalabalık içinde duygu ve düşüncemi sözde mahremce anlattım ama sizin mahremiyete sadık, mahremiyet mevzuunda hassas duygularınıza sığınarak anlattım. Biliyorum ki, elinizdeki meyve sularının boş kutularını dışarı çıkarken bir çöp kutusuna attığınız gibi, bu düşünceleri de çöp kutusuna atıp geçeceksiniz,” sözleri ile hitap ettiği bir gruba, “Böyle bir dönemde tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağınız ana kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır,” diyen Gülen, artık pekâlâ zamanının gelmiş olduğuna kanaat getirmiş olabilir.”
“İşte bu Fethullah Gülen’in, ‘Hocaefendi’den farklı olması gerekir. Mahremce söylediği sözlerin, bir boş kutunun çöpe atıldığı gibi unutulup gitmesini talep eden bir liderin, mahrem tarafları vardır. Ve o mahrem liderin de kendine göre hedefleri, beklentileri, hayalleri veyahut bir mefkûresi vardır.”
“Onun hitap ettiği mollalarla, ‘Hocaefendi’nin hitap ettiği mollalar aynı değildir.
İşte o yüzden “Hangi Fethullah Gülen?” ve “Hangi Cemaat?” soruları, karşımızda buz gibi bir gerçek olarak duruyor.”
‘Hocaefendi’, kültürler ve dinler arasında bir köprü; ‘Fethullah Gülen‘ ise mahrem hizmetlerin tavizsiz lideri.
‘Hocaefendi’ adalet-i mahza; ‘Fethullah Gülen’ ise adalet-i izafi…
‘Hocaefendi’ meşveret; Fethullah Gülen ise ‘tek adam’.
Bu süreç aynı zamanda ‘Hocaefendi’ ile ‘Fethullah Gülen’in kendi iç mücadelesinin de çatışma zemini.
Hocaefendi, “Bir gemide bir masum, 9 cani bulunursa o gemi batırılmaz” der; Fethullah Gülen için o geminin nereye varacağı önemlidir. “Hayr-ı kesir için şerr-i kalil irtikap edilir” der. Yani umum halkın elde edeceği bir güzellik için küçük bir kötülük yapılabilir.
Veya “zarar-ı umûmu def için zarar-ı has ihtiyar olunur,” der. Yani genele gelecek büyük bir zararı ortadan kaldırmak için sınırlı ve daha küçük bir zarar seçilir.
Nitekim mahrem hizmetlerin en önemli teorik ve fıkhî dayanakları da bunlar.”
İçeriden bir gözle yapılan bu analizler, benim cezaevinde karşılaştığım yapı mensuplarının, içlerindeki derin kuşkulara rağmen, hep bir ağızdan “15 Temmuz darbe girişimini cemaat yapmadı,” teranelerini de izah etmektedir.
FETÖ İmamın Çürümeye Dair Beyanları
FETÖ imamı, hatırlı kişilerin örgüt içinde nasıl kayırıldığına ve yakınlarının kurumlarında nasıl işe alındığına dair birçok trajik hikâye anlatıyordu. Bu durum FETÖ’deki işleyişin kişilere göre büyük değişiklikler gösteren kurumsallaşmamış bir yapı olduğuna işaret ediyor. Devlet kurumlarıyla mukayese edilemeyecek ölçüde “cemaat” içi hak ihlallerine rastlandığını söylemek mümkün.
Sözlerinden “cemaat” içinde ciddi bir klikleşmenin olduğu ve her bir kliğin ise Fetullah Gülen’e sadece kendilerinin daha yakın ve sadık oldukları imajını oluşturmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Bu durum Gülen sonrası FETÖ’yü nasıl bir akıbet beklediğini de göstermektedir.
Yapı içinde, Fetullah Gülen adına iş yaptığı iddiasını güçlü bir kanaat haline getirebilenlerin birçok kapıyı açabildiği, “Hocaefendi” isminin büyük bir istismar aracına dönüştüğü görülüyor.
FETÖ imamlarından bir baba, eşinin razı olmayacağını bildiği bir isimi çocuğuna koymak istediğinde “Bu isim Hocaefendiden geldi.” diyerek eşini ikna ettiğine dair örnekler dinledim. Vahameti fark ediyor musunuz? Bir baba çocuğuna istediği ismi koyabilmek, bunu eşine kabul ettirebilmek için bile FETÖ elebaşını emeline alet ediyor! Varın gerisini siz düşünün…
Örgüt içi klikler arasında yaşanan anlaşmazlıklar bir şekilde Gülen’e ulaştırıldığında, ihtilafın çözümünde de yine ikiyüzlü bir strateji ortaya konduğu görülüyor. Bir meselede her iki taraf da doğrudan Gülen’e ulaştığında her grup Gülen’den beklentilerine uygun cevabı alıyorlar ancak icraatta değişen bir şey olmuyor! Böyle bir strateji ne anlama geliyor? Muhtemelen Gülen bir tarafın gazını alıp diğer tarafa da siz yolunuza devam edin diyerek işlerin kendi talimatları doğrultusunda yürümesini sağlıyor.
Örneğin bir grup, kendi televizyonlarında gösterimde olan bir dizinin Güneydoğu Anadolu bölgesinde büyük sıkıntılara yol açtığını ve yayından kaldırılması gerektiğini ilettiklerinde Gülen; dini argümanlar da kullanarak gelen gruba hak veriyor, onları pohpohluyor ancak dizi yayınlanmaya da devam ediyor. Gülen kendisine ulaşan samimi müritlerinin dini ve insani itirazlarına hak veriyormuş gibi yapıp, kendi doğru gördüğü ahlaki ve dini yanlışta ısrar ediyor. Ne şiş yanıyor ne kebap!
Bylock Meselesi
FETÖ imamı, yukarıdan bütün müntesiplere bylock kullanma talimatı geldiğini, yapıya bağlı olup da bylock vb. şifreli haberleşme sistemi kullanmayanın olamayacağını ısrarla söylüyordu. Bylock kurdukları cihazın internet aboneliğinin kendi üstlerine kayıtlı olmaması istendiğini ancak önde gelen isimler dışında buna dikkat etmenin pek mümkün olmadığını anlatıyordu. Ölen birinin adına internet aboneliği yapıp ek bir tablete bylock yüklemenin en garantili yol olduğunu bildiklerinin ancak tableti de herkesin alamadığını, kullanım kolaylığı yüzünden cep telefonlarına yüklediklerini söylüyordu.
Bylock sisteminin deşifre olduğunun anlaşılmasından sonra farklı zamanlarda Kakao, CoverMe ve Eagle gibi programlara geçmişler ve böylece örgüt tabanını konsolide edilmiş.
Bu konuda bana yapılan kumpası yazılarıyla deşifre ettiği için kasten tutuklanarak 73 gün cezaevinde kalan akademisyen Ali Galip Baltaoğlu’nun cezaevindeki izlenimlerine dayalı olarak kendi linkinde 12 Eki 2018’de yazdığı “Bylock’ta Devlete Ve Millete Kurulan Tuzak Ve İzlenimlerim” başlıklı makalesindeki tespitlerini de önemli buluyorum. Zira bütün bunları içeriden FETÖ’cü olmayan bir gözle irdelemeyenlerin tespit etmesi mümkün değildir, kanaatindeyim. Hoca aynen şöyle diyor:
“Bylock konusunda fark ettiğim devlete ve millete oynanan büyük oyuna dikkat çekmek istiyorum. Bylock kullanan öğrencilerin içerde bana anlattığına göre, 2015 yılının ortalarında bir bölge abisi eve geliyor ve herkesin telefonuna ByLock yüklüyor. Gençler neden diye sorduğunda, bundan böyle whatsaptan değil bundan haberleşeceğiz aramızda, bu da whatsap programının bir başka versiyonu, diyor. Gençler bunda bir beis görmüyorlar. Aynı dönemde bu program öğrencilerle birlikte ev kadınlarına da yükleniyor.”
“Anlayacağınız marabalara yükleniyor! Bir başka deyişle ibadet tabakasına…! Toplumun bildiği belli başlı FETÖ’cülerde ByLock çıkmaması tesadüf değil yani! Bunlar içeri girseler de ByLock olmadığı için kısa sürede çıkmışlar. Devletin istihbaratı, FETÖ’cülerin eline geçtiği için, FETÖ’cüler arkadaki izlerini silerek makamlarından ayrılmışlar. Şahsen halen görevde kamufle olmuş çok FETÖ’cünün olduğunu da düşünüyorum.”
“Benim anladığım şudur. ByLock programını 10-20 bin civarında üst düzey (hakim, savcı, ordu mensubu vb) FETÖ’cü kullanırken, deşifre olduklarına uyanmışlar. Aslında CİA ve MOSSAD uyanmış desek daha doğru olur! Üst düzey kullanıcıları arazi etmek için en alt kesime, dünyadan haberi olmayan kesime, bir başka deyişle imanını kurtardığını zanneden, ibadet ettiklerini sanan kesime yaymışlar. Yüzbinleri geçirmişler. Bir de mor beyinle 11 bin kişiyi de işin içine bulaştırmışlar. Zannetmişler ki; devlet bu kadar insana bunu yaymaz, yayamaz, biz de üst düzey elemanlarımızı koruruz.”
“Bu gençler, FETÖ’nün kurban ettiği üniversite gençliği! Hepsinin ortak özelliği fakir olması. Aileleri ayda 100/150 lirayı cezaevine zor yatırıyor. Ayda 200 lira ile FETÖ evlerinde kalmış çocuklar. İsrail/MOSSAD/CİA, FETÖ vasıtasıyla, Cumhurbaşkanımızın ibadet kısmı diye tanımladığı kesimi bu işe böyle bulaştırmışlar. Halkı böylece kışkırtıyor ve Cumhurbaşkanının siyasi desteğini, azaltıyorlar. Sağduyulu halk böyle şeylere şahit oldukça FETÖ ile mücadeleye inancı sarsılıyor. Orta kesim yani ticaret erbabı cezaevinde yok! Veya çok az. En üstteki ihanet erbabı da çoktan kaçtı. Çok azı paçayı kaptırdı.”
“Sonuç olarak, FETÖ’nün insan kaynağını sağladığı öğrenci evlerindeki genç çocuklar veya ibadet ettiği zannıyla bu işlere sonraki tarihlerde bulaştırılmış kişiler darbe yapmaya kalkmadı kanaatindeyim. FETÖ’nün deve dişi gibi adamları kaldırımlarda ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Kimi hiç alınmamış, kimi cüzi bir süre alınmış ve bylock olmadığı için serbest bırakılmış, kimisi ise itirafçı olmuş dışarıda dolaşıyor. Memleketin fakir fukara çocukları, ev kadınları içeride yatıyor. Bu işte bir gariplik yok mu? Hiçbir zenginin içeride olmaması da halkın gözünden kaçmıyor. Bazı üst düzey itirafçı FETÖ’cülerin ifadelerinde nasıl saptırma yaptıklarını, FETÖ ile ilgisiz kişileri FETÖ’cü diye mağdur ettiklerini ben biliyorum. İşte bu durum FETÖ ile mücadelede büyük bir zaaf yaratıyor. Halkın bu mücadeleye olan güvenini sarsılıyor. Ak Partili siyasiler aslında bunu görüyorlar ama gür bir ses ile ifade edemiyorlar. Herkes işin kendine bulaştırılmasından korkuyor. Gerçek bu! Ben kendilerine buradan soruyorum, ne zaman konuşacaksınız? Din gününde mi?”
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…