Dünyanın, nice depreme, nice kasırgaya, nice fırtınaya, nice kuraklığa ve nice virüse gebe olduğu her kesçe bilinmektedir. Bunların ve benzeri afet ve felaketlerin bir görünür yüzleri, bir de arka planları vardır. Ne ilginçtir ki, özellikle birçok sosyal ve manevi değerler söz konusu olunca bunların arka planları genelde karanlık kalmaya mahkûm olurlar.
Yine ne ilginçtir ki, sosyal ve ahlâkî afet ve felaketlerin arka planlarında hep insan unsuru yer almaktadır. İnsan unsuru, daima menfi gelişmelere sebep olmakta ve önü alınmaz sarsıntıları peşinden getirmektedir. Tarihî olaylar bugün ki dünyayı sarsan ve dünya çapında salgın hale gelen korona virüsü kadar etkili olmuyordu. Çünkü tarihî akış seyriyle günümüzde olduğu gibi girift ulaşım ve iletişim yoktu. Zamanımızda ise girift ulaşım ve iletişim çok ileri düzeydedir. Bu yüzden de virüs yayılma hızı sınır tanımıyor, korkutucu ve ürkütücü boyutu ile derin derin düşündürmekte ve umut sınırlarını zorlamaktadır. Bu sebepten dolayı elle tutulamayacak ve gözle görme imkânı olmayacak kadar küçük bir virüs, tüm insanları dehşete düşürmeyi başarmıştır. Şu günlerde dünya nüfusunun tamamına yakınını evlerine kapatmıştır.
İşte virüsün bu kadar etkili oluşunun arka planını burada aramak gerekmektedir. Nükleer ve kimyasal ve tüm konvansiyonel silahlardan daha çok tahripkâr ve daha çok korkutan bu virüsün arka planını araştırmamak insan için çok küçültücü bir zekâ özürlülüğüdür. Burada açıkça ifade etmek gerekirse mikrobu ve mikrobun etki alanını görüp Yaratanını hiç düşünmemek, ancak hulum akıl sahiplerinin başarabileceği bir duyarsızlıktır.
Mülkün ve hükmün sahibi Allah Teâlâ’yı layığı ile anlayanı ve önemseyeni de vardır, tersini yapanı da vardır. İnsanların olumsuz değerlendirmeleri hakikat açısından hiç de önemli değildir. Ancak Allah Teâlâ’nın beyanları evrenseldir ve hakikattir. Burada konu ile ilgili üç ayet meali ile karşı karşıyayız: Andolsun ki, Biz, sizden evvelki nice nesilleri, zulmettikleri zaman helâk ettik. Hâlbuki onlara peygamberleri açık deliller ile gelmişlerdi. Onlar ise iman etmediler. İşte suçlu günahkâr kavmi Biz böyle cezalandırırız. (Yûnus:10/13) Burada Cenabı Hak, insanların her hangi bir alanda haddi aşıp zulmettikleri zaman, “yerin ve göklerin askerlerini” görevlendirir. Onlarla, insanların yaptıkları zulmettiklerinin karşılığını verir. O öyle ceza verir ki şu gelen ayette onu gösterir. Gösterdiği kadar da kalıcı ders verir:
Rabbin, emri ile her şeyi helâk eder. Nihayet o suçlular öyle hale girdiler ki, meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte öyle inkârcı suçlu bir kavme, biz böyle ceza veririz. (Ahkaf:46/25) Her hakka inkâr silgisi çeken bütün suçlular, âkibet itibarı ile hem kendilerinin ve hem de onların tahribatlarını önlemek için kıyam etmeyenlerin perişan olmalarına sebebiyet vermektedir. İnsanoğlu, her şeyin mutlak Hâkimi Allah Teâlâ’ya rağmen inkâr ve isyanını sürdürdükçe cezası da ağırlaşarak telafisi mümkün olmayacak boyutlara ulaşır. Bunun geri dönüşümü de asla mümkün olmaz. Bu ayete yoğunlaşalım ve okuyalım.
Ayetlerimizi yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etmeyenlere gök kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar da cennete giremeyeceklerdir. İşte Biz, suçlu kâfirleri böyle cezalandırırız! (A’raf:7/40) Allah Teâlâ’nın cezası kahredicidir.
Böyle bir dönemde bu ayetler insanları farklı etki alanına çekebilir. Ancak biz ölümlü varlıklar olarak ve ebedî âlemde bitmez tükenmez nimetlere kavuşmayı isteyen insanlar olarak ne yapmalıyız, diye düşünmeliyiz! İşte tam ne yapmalıyız sorusunun yeridir. Öncelikle bütün insanlık; “nerede ne yanlış yapıyoruz” sorusuna cevap aramaya başlayıp netice almaya çalışmalıdır. Özellikle ekonomi ve üretimde kalite ve fiyatta çıkarcılık yapanlar, insanları haksız yere mağdur edenler, bu yanlışlarını düzeltmelidirler. Bu vesile ile hakkaniyet noktasına dönmelidirler. İslam ülkelerinin nimetlerini talan etmeye çalışan bütün fesatçılar İslam ülkelerinden pılı ve pırtılarını toplayıp ajanları dâhil olmak üzere çekilip çıkmalıdırlar.
ABD dünyada mahalle kabadayılığından vazgeçip yaptırım saçmalığından vazgeçerek dünya barışına katkıda bulunmalıdır. Bütün müslümanlar vatanlarını canları pahasına korumalı ve İslam davasına canlarından daha çok sahip çıkmalıdırlar. İnsanların her kesimi kendi hak ve yetkilerine dönmelidirler, vesselam! Esselamu aleykum.
İlhan ORAL
NOT: Ortanca kardeşim Daim Oral’ın vefatı münasebeti ile taziyede bulunan bütün dost ve kardeşlerime teşekkür eder. Her kese iki cihan saadeti dilerim.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…