08 Kasım Çarşamba günü Vakfımız Ardev’de mirathaber.com için masama oturduğumda değerli yazarımız Mustafa Tekin kardeşimiz – hocamızın ”İlahiyat(çılar)a sataşmak kazandırıyor” başlıklı yazısı dikkatimi çekti. İçimden Hocamız bize de mi sataştı acaba, deyiverdim. Çünkü bir ilahiyat (İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü 1973) mezunu olarak ilahiyat akademisyenlerini haklı olarak eleştirenlerdenim.
Yapıcı Eleştirilere İhtiyaçlıyız
Mutadım dışında yazıyı okumadan yayınlanması için teknik servise gönderdim. Çünkü hocamız bizi de eleştirmiş olabilirdi. İslâm’a aykırılık olmadığı sürece bizim de tenkid edilmemizden doğal ne olabilirdi? Birileri inanmayabilir ama saygılı bir üslup ve ilmî bir yöntemle -doğrularımıza da yer verilerek- yapılacak eleştirilere hasret kalmışımdır. Biz iki şeyi öğrendik, övgüyü ve yergiyi. Oysaki bunların ahiret hayatımıza bir faydası/katkısı yok. Doğru eleştiriler kişiye hatalarından arınma imkânını verir. Ha bu arada her eleştiri haklı ve de doğru olacak diye bir kural yok.
Daha sonra hocamızın makalesini okuyunca bize yönelik bir tarafı olmadığını gördüm. Şahsen ideal çizgiyi esas aldığım ve ilahiyatlarda tarihselcilik gibi zararlı bir damarı da gördüğüm için eleştirilerimde haklıysam da ilahiyatlıların yaptıklarına gereğince yer vermediğimi de fark ettim.
Eleştirilerden Kazanç Dilenmek
Önce şunu ifade edeyim. İnsanlar katında büyürken Allah katında kaybedenlerden olmakta hiçbir hayır yoktur. Nefsimiz adına yapılacak eleştirilerin gölgesinde sağlanacak hiçbir şeye ihtiyacımız olmadığını da bilmeliyiz. Kaldı ki nefsimiz adına iftihar edilecek neyimiz var? Yazan kalemimiz dahil bütün nimetler Mevlâmızdandır, hamdimiz de yalnızca Onadır, beklentilerimiz de sadece Ondandır.
Hatalarım olmuş olabilir. Bildiğim kadarıyla İslâm’ı ölçü alarak yalnızca ilahiyatları değil cemaatler ve tarikatleri de eleştirdim. Çünkü yapıcı eleştirilerin gereğine, Maruf’u emir Münker’i nehiy görevi olduğuna inanırım.
Şunu samimiyetle ifade ediyorum. İhlas derecelerimiz bir tarafa, Ülkemizde ilahiyat akademisyenlerinden daha bilgili ve bilinçli ne bir cemaat ne de bir tarikat var. Büyük çoğunluğuhurafeler içindeyken onların eleştiri hakları olmasa gerek.
Dengeli Olmak Gereği
İçerden bir kişi olarak İslâmî ölçülerden hareketle -eleştiri hakkımız değilse de- görevimiz var, var da dengeli olmak da gerek. Eksikliğimi telafi etmek için emekli akademisyen Mahmut Kaya hocamızla bir sohbetimizi aktarmak istiyorum. Hocamız bizim gereğince gündeme getiremediklerimizi hatırlatırcasına şöyle dedi:
“İlahiyatlıların temeli İmam Hatiplerdir. İmam Hatip nesli hemen hemen bütün kaynak tefsirleri tercüme etti. Kendileri de yazdı. Ana hadis kitaplarını da tercüme ve şerh etti/açıkladı. 44 ciltlik Diyanet İslâm Ansiklopedisi’ni telif etti. İslâm’ı anlatan binlerce eser yazdı. Ülkemizde iktidara da tırmanabildi. Artık imam Hatip kökenli yüzlerce bakan, vali,belediye başkanı ve bürokratımız var. İslâm toplumsal hayatımızda yasaklı iken her alanda görülür oldu. Hulâsa Osmanlılarca asırlar içinde yapılanmayanların önemli bir bölümünü İmam Hatip nesli yaklaşık yarım asırda gerçekleştirmeyi başardı.”
Evet İlahiyatları değerlendirirken bütün bunlar da göz ardı edilmemelidir.
İlahiyatlıların Dışındakiler Ne Yaptı?
Mustafa Tekin hocamızın üzerinde durduğu en önemli noktalardan biri de ilahiyatlıların dışındakilerin ne yapabildikleriydi.
İtiraf edeyim, benim de gaflet ettiğim fakat son dönemlerde dile getirmeye başladığım bir konuydu bu. Toplumsal ilişkilerimiz artıkça ilahiyat dışındakilerin ilahiyatlılar kadar da başarılı olamadıklarını gördük ve görmekteyiz. Hocamız şunları sorarken haklı değil mi?
“Memleketin tek sorumlusu ilahiyat ve ilahiyatçılar da, mühendislik, iktisat,
şehircilik, tarih, sosyoloji, felsefe alanları sorunsuz mu? Hatta bu alanlarda birçok atılımlar oldu da bizim mi haberimiz yok? Herkesin dürüstçe önce kendi alanıyla ilgili sorunlarını dile getirmesi lazımdır.”
“Türkiye’nin bütün dini hayatındaki problemlerinin hesabını ilahiyata ve ilahiyatçıya soran arkadaşlarabizim de sorularımız bulunmaktadır. Söz gelimi; iktisatçıya Türkiye’de euronun niçin bu kadar arttığını sormak istiyorum. Şehirciye, şehirleri betonlar haline niçin getirdiklerini soracağım. İnşaat mühendisine, niçin depremlerde evlerin tuzla buz olduğunu;
makine mühendisine niçin teknoloji üretimini gerçekleştiremediklerini soracağım. Felsefecilere, niçin bir kurucu filozof çıkaramadıklarını; sosyologların niçin bir ağzı yüzü düzgün teori üretemediklerini soracağım. Tarihçilere, niçin gençliğin bir tarih bilinci oluşmadığını, eski metinleri okuyup anlayamadığını soracağım…”
Sonuç olarak deriz ki, gelişim amaçlanarak tenkidler yapılmalıdır ama bu tenkidler yapılırken zaman zaman da olsa başarılı olunan alanlara da değinilmelidir. Böyle olursa eleştiriler yeis değil ümit yeşertebilir. Allah yardımcımız olsun.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi