Değerli Kardeşlerim! İslam’ın yaşanması, ilim, sanat ve teknolojik gücü de gerekli kılmaktadır. Bu arada kesinlikle ve altını çizerek ifade etmek, vurgulamak isterim ki, İslâm Dini’nde ilim anlayışı sadece Kur’ân-î ilimlere, sadece Sünnet bilgilerine, sadece İslâm hukukuna dayanmaz.
İslâm, ilim derken hem Kur’ânî ilimleri, hem Peygamberimizin Sünnet’inden kaynaklanan ilimleri, hem İslâm tarihi ve hukukunu amaçlar, hem de fizik, kimya, biyoloji gibi bizim müsbet bilimler dediğimiz bilimleri içine alır. Burada size şu bilgiyi vermekte yarar görüyorum.
İSLAMÎ KANUNLAR İKİ KISIMDIR
İslâm’a göre ilim, İslâm kanunlarını bilmektir. İslâm kanunları da iki bölüme ayrılır.
1-Peygamberler tarafından tebliğ edilen şerîat kanunları,
2-Allah Zülcelal’in yarattığı maddelerde halk ettiği değişmez nitelikte olan tabîi (doğal) kanunlar. Ki biz bu kanunlara, fizik kanunları, kimya kanunları, biyoloji kanunları gibi isimler veriyoruz. Yani maddedeki fizik kanunları, kimya kanunları Allah Zülcelal tarafından konulmuştur. Bunları insanlar yoktan var etmez. Güneşinden ayına, yıldızlarından madenlerine, bitkilerine ve hayvanlarına kadar bu kanunları Allah Zülcelal yaratmıştır.
İnsanlar ne yaparlar? İcat ederler. İcat, bulma olayıdır. Allah’ın yarattığı kanunları insanlar bulurlar. Yani bu kanunlar sebep netice ilişkilerini ifade ederler. İnsanlar bu sebep netice ilişkilerini bulurlar. Mesele budur. Bulunan bu kanunlarla daha sonra sentezler yoluna giderler. Bugünkü medeniyet mahsulleri ortaya çıkar.
İLİM, İSLÂM KANUNLARINI BİLMEKTİR
Değerli kardeşlerim! İşte “İlim, İslâm kanunlarını bilmektir” sözünün anlamı: Allah’ın koyduğu şeriat kanunlarıyla, Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarını bilmektir. Şeriat kanunları ki bunun son bölümü Hazreti Muhammed’in tebligatıdır. Bu kanunlar insanlara kâinatı, yerküresini ve diğer varlıkları nasıl yorumlayacaklarını öğretir. Nasıl yaşayacaklarını öğretir. Ölüm ötesi hayatının nasıl oluşacağını öğretir. Ferdî, ailevî ve içtimaî hayatı yönlendirir. Şer’i kanunların hedefi budur.
Tabîat kanunları ise bize varlıkların faaliyetlerini nasıl yürüttüğünü öğretir. Bu kanunlar bize Allah’ın yarattığı eşyadan nasıl yararlanılabileceğinin yollarını öğretir. Yani şerîat kanunları, nasıl yaşanacağını öğretir. Tabiat kanunları da hayatın nasıl kolaylaştırılacağını, yaratılan varlıklardan nasıl istifade edileceğini öğretir.
Eğer insanlar Hazreti Muhammed’in Kur’ân ile tebliğ ettiği kanunları öğrenirler, hem de tabîat kanunlarını öğrenirlerse istikrarlı, huzurlu, mütekâmil, adâletli, faziletli, ölüm ötesinin mutluluğunu da sağlayan bir hayatı tesis ederler. Diğer taraftan Allah’ın yarattığı maddelerden alabildiğine yaralanırlar. Yok, eğer bir millet fertleri yalnız şerî kanunları alırsa köklü bir ferdî ve içtimaî hayat oluşturabilirler, ama Allah’ın yarattığı maddelerden yararlanamadıkları için madde planında geri kalırlar. Eğer bir ülkede insanlar sadece maddî kanunları öğrenirse, Allah’ın yarattığı maddelerden alabildiğine istifade eder ama istikrarlı, huzurlu, adâletli ve de ölüm ötesi hayatını garanti eden bir hayatı sağlayamazlar. Buna işte Amerika ölçüdür.
Amerika maddede son derece ileri, ama insanlarını hala siyah beyaz ayrımından kurtaramayan, büyük şehirlerde de hala insanlarını gece yarısı sokağa çıkartamayan bir düzenin sahibi. Milyonlarca alkolik ve eroinmanın sahibi. Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim, bu hayat nedir suallerinin cevaplarını veremeyen ve çıkarları için amansızca mücadele eden insanların sahibi ülke….
İSLAM ÜLKELERİ NEDEN KALKINAMADI?
Burada bir aktüeli daha değerlendirelim. Şimdi bizde en yetkili ve etkili kişiler meseleyi bu boyutları içerisinde bilmedikleri, ayırım yapamadıkları için derler ki efendim İslâm ülkeleri neden kalkınamadı? Bak Amerika kalkındı, İngiltere kalkındı. Niçin İslâm ülkeleri kalkınamadı? İslâm’la kalkınan ülke var mı? İlk bakışta makul gibi görünen bir mantık yürütme. Ama gerçek bu değil.
Allah’ın verdiği aklı, Allah’ın yarattığı maddeler üzerinde kimler işletirse Allah Zülcelal maddeden yararlanma imkanlarını onlara bahşeder.
Şimdi soralım peki ABD kalkındı. Kolombiya, Peru, Küba niye kalkınamadı? İngiltere ileriye gitti de neden Çekoslovakya aynı ölçülerde ileri gidemedi? Asya ülkesi olan Japonya dünyanın en güçlü ülkelerinden biri durumuna geldi de Tibet, Moğolistan, Kore niye gelemedi? Bunlar da Müslüman değil.
Mesele o değil. Allah’ın verdiği aklı, Allah’ın yarattığı maddeler üzerinde kullanırsan, Allah’ın koyduğu maddi kanunları öğrenirsen Allah sana fütühatı (gelişme yollarını) açar.
Değerli Kardeşlerim! Müslümanlar Kur’ân, Sünnet ve fıkıh bilgilerinden, matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi ve tıbba kadar her alanda güçlü olmayı hedeflemelidirler.
ÇOCUKLARIMIZI İLME ŞARTLAMALIYIZ
Çocuklarınıza bunu aşılayın. Çocuklarınızı sanata yöneltin. Eğer bir cemiyet sanatkârlarını yetiştiremezse, imanlı, ibâdetli, ahlâklı, toplumcu, insanlara hizmeti ibâdet bilen sanatkârlarını yetiştiremezse o toplum fazilet hayatını oluşturamaz. O toplumda ciddi Müslümanlar inançsızlara, ahlâksızlara mahkûm olur. Cemiyetin değer yargıları değişir.
Evet, Müslümanlar teknolojik gücü de elde etmelidirler. İnşaat sektöründen kimya endüstrisine, gemi inşa sanayinden en sair teknolojilere kadar her alanda atılım yapmalıdırlar.
Değerli kardeşlerim! Kendimize soralım: Müslümanlar buna neden mecburdur? Neden inancımız bizi buna mecbur ediyor? İyice bilmeliyiz ki ilim, sanat ve teknolojik güç olmadan, Allah’ın yarattığı nimetlerden yararlanma imkânlarını elde edemez, fert ve cemiyet olarak Allah’a karşı nankör oluruz.
En büyük günahlar/suçlardan biri de nankörlüktür. Bakınız size bir örnek vereyim. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de pek çok ayette mealen şöyle buyurur:
“ Allah denizleri size amade kıldı. Güzel ve taze etlerinden yiyeceğiniz balıklar ve giyeceğiniz/takınacağınız süs eşyaları yarattı. Deniz sıvılarına kaldırma kanununu koydu. Gemileri akıp gittiğini görüyorsunuz. Bütün bunları size Allah, Rabbinizin fazlından talep edesiniz ve şükredici kullar olasınız diye yarattı.” (Bak. Nahl 16/14)
DENİZLERDEN NİÇİN GEREĞİNCE YARALANAMIYORUZ?
Allah bize cennet gibi bir ülke verdi. Neredeyse ada görünümünde olan bu ülkenin insanları deniz ürünlerinden yararlanamıyor.
Neden? Sebepler bellidir. Gemi sanayiinde geriyiz. Balıkçılığımızı organize edecek yeterince av araçlarımız, bu işte istihdam edeceğimiz gemilerimiz yok. Organizasyonumuz yok, uzmanlarımız yok, soğutma tesislerimiz yok. Su ürünleri üzerinde uzmanlaşan kadrolarımız yok.
Allah’ü Zülcelal denizlerle etrafımızı çevirmiş, bin bir türlü balıklarla bize nimetlerini sunuyor, fakat biz ilimde, teknolojide ve sanatta geri kaldığımız için fertler ve toplumlar olarak Allah’ın verdiği bu nimetlerden yararlanamıyoruz. Bu nimetlerden yararlanmamak, Allah’ın ihsanına karşı ilgisiz kalmak, nankörlük etmek değil de nedir?
Yüce Peygamberimiz (s.a.s.) “Rızkı yeryüzünün alt tabakalarında arayın” buyuruyor. Allah’ü Zülcelal bize nice nice madenleri; demir madeninden bakır madenine, şu madenden bu madene ve kaplıcalara kadar dünya kadar nimetler ihsan etmiş. Fakat biz ilimde ve teknolojide, gereğince gelişemediğimiz için, yeterli uzmanlara, teknik araçlara, organizasyonlara, müesseselere sahip olamadığımız için bu topraklarımızın daha maden rezervlerini bile tespit edememişiz. Acıların acısı bir durumdur ki, biz ülkemizin maden rezervlerini tespit edebilmek için yabancı şirketlerle anlaşma yapıyoruz. Faciayı görebiliyor musunuz?
Şimdi bir noktaya daha döneceğim. “Efendim Osmanlı matbaayı zamanında alamadı, onun için geri kaldık” deniliyor. Biz Osmanlının bütününü tasvip ve tahsin etmiyor yani güzel bulmuyoruz. Ama ortada bir gerçek var. Osmanlı yaşadığımız bugünkü cemiyetten çok ama çok daha ileriydi. Hiçbir alanda böylesine bir gerilik görmemişti.
Elektriğin icadından üç sene sonra Kağıthane tesisleri devreye girdi. Bilir misiniz bu ülke, bugün uçak sanayinde yetmiş yıl geridir. Bu ne demektir? Osmanlı 15. ve 16. asırlarda Akdeniz’de savaşabilecek ikiyüz gemiyi bir kış mevsiminde suya indirebiliyordu. Böyle bir teknolojisi vardı. Uçak sanayiinde yetmiş yıldır geriyiz. Gemi sanayiinde de bir o kadar.
Bu gün dünya ülkeleri ada gibi gemiler yapıyor. Biz daha çok basit teknolojilerle uğraşıyoruz. Bugün yaptığımız önemli tesisler ve araçlarda kullanılacak alet ve edevat ithal malıdır. Türkiye’de saat üretilemiyor. Nerede o övgüler? Kalkınma sözleri nerede?
(Yeterli değilse de günümüzde gelişmeler var. ARD)
EN HAYIRLIMIZ EN FAZLA FAYDALIMIZDIR
Evet kalkındı Türkiye. Ama Türkiye’yi kimle mukayese ediyoruz? Türkiye bir medeniyetin varisi ülkedir. Kiminle mukayese ediyoruz? Ediyorsak işte Japonya, 2. Dünya harbinden sonra altı üstüne geldi. İşte Almanya, onun da altı üstüne geldi. Geldi ama kırk sene geçmedi yine dünyanın ileri saflarından mücadele veriyor. Mangalda kül bırakmıyoruz. Hani, Türkiye’de üretilen teknoloji nerde? Evet ilim, sanat ve teknolojik güç bizi Allah’ın yarattığı nimetlerden daha fazla yararlanmaya sevkedeceği (yönlendireceği) gibi insanlara daha fazla hizmet götürmeye de sevkedecektir.
Peygamberimiz “insanların en hayırlısı insanlara en ziyade hizmet götürendir” buyuruyor. İlim, sanat ve teknolojik güç olmadan insanlara nasıl hizmet götüreceksiniz?
EMPERYALİST GÜÇLERİ SİNDİRME
Daha da önemlisi var: Allah’ın gönderdiği İslâm Dini’ni bütün insanlığa sunma diye bir görevimiz var. Zâlim ve emperyalist güçleri sindirme diye bir görevimiz var. Varlığımızı koruma görevimiz var. Bütün bunlar ilimsiz ve teknolojisiz nasıl gerçekleşebilir?
Bugün bir milyarı aşkın İslâm dünyası zâlim ve sömürücü güçlerin etkisi altındadır. Siz zannediyor musunuz ki Türkiye bağımsızdır? Hayır. Bir ülkenin bağımsız olabilmesi için ilimde bağımsız olması lazım, kültürde bağımsız olması lazım, iktisâdi alanda bağımsız olması lazım, askerî alanda bağımsız olması lazımdır.
Yarım milyonu aşkın ordu besliyoruz ama daha askerimizin kullanacağı silahları yapamıyoruz. Amerika’nın yardımına muhtacız. Böyle bağımsızlık olur mu? Kültürel bağımsızlığı olmayan, iktisadî bağımsızlığı olmayan, askerî bağımsızlığı olmayan ülkenin siyasi bağımsızlığı olur mu?
Avrupa ve Amerika kredileri kesse kuyruklar başlar. Tüp kuyruğu başlar, nebati yağ kuyruğu başlar Türkiye’de. Bunlar belirli kadroları yermek için söylenen sözler değildir. Vakıa bu.
Türkiye 40 milyar dolar borçludur. ( Günümüzde yaklaşık 500 milyar dolar. A.R.D)
Türkiye Amerika’nın yarı yönetiminde yaşıyor. NATO’da bize bir görev verilmiş, onu icra ediyoruz. Kendimiz ortaya çıkamıyoruz. İlim yok, teknoloji yok. Askerini yeterince doyuramıyor, teçhiz edemiyorsun. Yardıma muhtaçsın. Sana şurada dur diyorlar, duruyorsun. Türkiye şimdi körfez ülkeleri için bekçiliğe soyunduruluyor. Konumuz bu değil. Bize -elli-atmış milyona- görev biçiliyor. Gücümüz de yok. Öyle siyasi iktidarların değişmesi de durumu çok uzun yıllar değiştiremez. Türkiye’nin yakın tarihteki yaşantısının iflas tezâhürleridir bunlar.
Allah (c.c.) Kur’ân’ında “Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı korkutacak güç hazırlayın…” buyuruyor. ( Enfal 8/60)
Ne ile hazırlayacaksınız? Devrimizin biyolojik, teknolojik, kimyasal ve nükleer silahları ne ile yapılır? Bakınız Afganistan perişan. Niye? O dev gücün karşısında gereğince mücadele veremiyor. İslâm ülkelerinin hepsi böyle mazlum ve mağdur. Peki bu, Allah’ın düşmanları ve bizim düşmanlarımızı korkutacak güç nasıl sağlanacak? Onun için değerli kardeşlerim, bir taraftan takva gücü sağlanmalı, diğer taraftan arzettiğimiz güçler.
GENÇLER! EN BÜYÜKLER SİZİN ARANIZDAN ÇIKMALIDIR
Genç kardeşlerim size sesleniyorum; her alanda en ileri olmak gibi imanınızın yüklediği bir göreviniz var. Bu cemiyetin en mütehassıs doktorları imanlılar arasından çıkmalıdır. En bilgin kimyagerleri takva sahibi müminler arasından çıkmalıdır. Bu memleketin en büyük fizik bilginleri aramızdan yetişmelidir. Bu memleketin en büyük müteşebbisleri şerîate iman taşıyanların arasından çıkmalıdır. Yoksa bu ülkenin geleceği olmaz.
Saygıdeğer dinleyiciler! Allah’a ve ahrete iman etmeyen, ilâhî yasalara göre hayatlarını düzenlemeyen insanların ilimde, teknolojide kalkınmış olması, maddede güçlenmesi toplumumuza istikrar getirmez, huzur getirmez, mutluluk getirmez. Türkiye’nin elli sene sonrası, bugün milyonlarca alkoliği eroinmanı olan Amerika’nın durumuna gelir. Üç-beş milyon homoseksüeli olan İngiltere’nin durumuna gelir. Bahtsızlık içinde bahtsız olur. Onun için hem kendimizin dünyasını kurtarmak, hem kendimizin ahiretini kurtarmak, hem milletimize hayırlı bir gelecek bırakabilmek için çocuklarınızı yönlendirin.
ÇOCUKLARIMIZI İLME ŞARTLAYALIM
Çocuklarınızı aşılayın. Oğlum en büyük doktor olacaksın, en büyük kimyager olacaksın, en büyük İslam alimi olacaksın, Müslümanların izzeti kalkınması seni bekliyor diyerek? Evet böyle şartlandıracaksınız çocuklarınızı. Nobel ödüllü, Müslüman atom bilgini Abdüsselam, fizik ödülünü aldıktan sonra İsveç televizyonunda yapılan söyleşiye katılıyor, o güne kadar fizik ödülü alan bilim adamlarına sual yöneltiliyor. Niçin biliyor musunuz? Çünkü o güne kadar fizik ödülü alanların %90’ı Yahudi kökenli. Hem de Rus göçmeni Yahudi olanlar arasında bu yüzde doksan oran. Soruyorlar onlara, neden bu kadar bilginler hep sizin aranızdan çıkıyor? Onların verdiği cevab şu: Bizim mahallelerimizin hahamları ve ana babamız sürekli olarak bizi büyük adam olmaya teşvik ettiler; “Oğlum Yahûdilerin kaderi sizin elinizdedir. Yahudilerin güçlenmesi, egemenliği sizin elinizdedir. Büyük fizikçi olacaksınız. Büyük kimyacı olacaksınız. Büyük adam olacaksınız” dediler.
Çocukların ufuklarını açın değerli kardeşlerim! Değerli kardeşlerim, eğer şu Simav’da her hangi bir alanda çalışıyorsan bilesin ki o alanda en mütehassıs olmaya seni imanın mahkum etmiştir. Sen öyle bir ihtisas sahibi olmalısın ki, bu memleketin kâfiri de, münafığı da, faziletlisi de faziletsizi de senin ihti sasın önünde eğilmeli.
Evet değerli kardeşlerim, demek ki, ilim, teknoloji ve sanatta Müslümanlar güçlü olmaya mecburdur. Çocuklarını güçlü olarak yetiştirmeye mecburdur.