islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4852
EURO
36,4080
ALTIN
2.960,47
BIST
9.359,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

“İMAN” DENİLİNCE NE ANLAŞILIYOR?      

“İMAN” DENİLİNCE NE ANLAŞILIYOR?      
23 Nisan 2022 09:57
A+
A-

İman,  varlığı itibariyle güvene dayalı derunî bir  eylemin adıdır. Dolayısıyla da onda zorlama olmaz, zorlama ile inanan  kişi  ise“ mümin” değil, “münafık” olur.   Bu  nedenledir ki Kur’an, “İsteyen inansın, isteyen inanamasın[1]der. İmanda önemli olan inanılan şeyin/objenin  ne olduğudur; zira insan, her şeye inanma potansiyeline  sahiptir ve inandığı şeyin de  kulu olur.  Bu nedenle Kur’an,  insandan “tenzile”  inanmasını ve  bu  sayede   sadece Allah’a kul olmasını ister.  “Tenzile iman” ın mefhum-u muhalifinden ise  Kur’an dışında  hiçbir şeyin dinî anlamda iman  objesi olamayacağı;  daha açık bir ifade ile Kur’an  haricindeki kitapların veya benzeri  şeylerin iman objesi değil, sadece bilgi objesi olabileceği anlaşılır.

İman, “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak”  anlamındaki emn (emân) kökünden türetilen bir kelimedir ve  “emniyet ve güven duymak,  güven vermekkorkudan uzak, sakin ve âsude olmak[2] anlamlarına gelmektedir. “O, onları açlıktan  kurtarıp doyurmuş ve her türlü  korkudan emin kılmıştır”[3] ayeti, bu anlamı ifade eder.   Dolayısıyla iman, “güven duyarak inanmak” demektir. Bu inanca sahip bulunan kimseye  mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denilmektedir.[4]

İman, Kur’an’da kavram olarak yer alsa da, terim olarak yer almaz. Dolayısıyla  da imanın tanımı, terimsel anlamı üzerinden değil, iman edilecek nesneler/objeler  üzerinden yapılır. “Peygamber Rabbinden kendisine  indirilene/ tenzile iman etti, mü’minler de iman etti ”[5] ayeti ile  “Onlar gayba, kitaplara ve ahirete inanırlar”[6] ayeti,   bu olguyu ifade eder.   Kur’an’da ayrıca “ tenzile”  ve “ gayba” yapılan  bu atıfların haricinde imanın artışından da söz edilir.   “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanını arttırır” [7]  ayeti ile “ Ne zaman bir sûre indirilse, münafıklardan bazıları  alaylı bir tavırla, ‘Şimdi bu sure hanginizin imanını artırdı?’ diyerek şüphe uyandırmak isterler. Müminlerin ise  imanları artar ve ( bir sûre geldi diye) sevinerek birbirlerini müjdelerler”[8] ayeti, imanda bir artışın  olduğunu/olabileceğini açıklar.

Hz. Peygamber’in de  iman konularını “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere , hayrına ve şerrine  iman”[9] olarak açıkladığı görülür. Bir diğer  hadisinde ise iman konularını, “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek. Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemek”[10]  olarak   zikreder. Ona göre “İman, yetmiş küsur şubeye ayrılır. En üst derecesi lâ­ilâ­he il­lal­lah sözü, en alt derecesi ise yolda insanlara eziyet veren bir şeyi alıp kenara koymaktır. Haya da imandan bir şubedir.” [11]   Bu ifadelerden Hz. Peygamber’in  de “tenzil” i tebyin  ederek  iman edilecek  şeyleri/objeleri açıkladığını  anlıyoruz. Amentüde  ise  inanma  ile birlikte   şahitlik  de yer alır. Dolayısıyla şahitlik, imanı ifade etmede  önemli bir fonksiyona sahiptir.

Ne var ki  tenzil döneminde  olmayan, ya da yapılmayan  imanın terimsel tanımı,  çeşitli sosyal ve  siyasi  sâiklerle  tenzil sonrası dönemlerde farklı guruplara  ve mezheplere mensup alimler tarafından yapılmıştır. Nitekim, kimi  mezhep mensubu alime göre göre iman, “kalp ile tasdik”; kimine göre “dil ile ikrar”; kimine göre “ kalp ile tasdik dil ile ikrar”, kimine göre de “ kalp ile tasdik, dil ile ikrara ve  uzuvlarla  amel” dir. Dolayısıyla  da inanmaya “tasdik etmek” anlamı verilmiştir. Bilindiği gibi tasdik, doğrulamak, bir sözün doğruluğunu onaylamak demektir.

Bu tanımlamalara göre “Hâricî, Mu‘tezilî ve Şiî alimler, ameli imandan bir cüz kabul ederler. Hâricîler büyük günah işleyen ve ilâhî emirlerden birini terk edenin kâfir olduğunu, Mu‘tezile  ve  Şîa alimleri ise büyük günah işleyenin imandan çıkmakla birlikte küfre girmeyip ikisi arasında bir yerde (el-menzile beyne’l-menzileteyn) bulunduğunu, işlediği günahtan dolayı tövbe etmeden öldüğü takdirde ebedî olarak cehennemde kalacağını  söylerler.

Sünnî alimlere göre ise  Kur’ân-ı Kerîm’de ‘iman edenler ve sâlih amel işleyenler’ diye sıkça tekrarlanan âyetler, imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin mevcudiyetini  gösterir. Zira bu ilişkinin atıf edatıyla kurulması, iki tarafın  da birbirinden ayrı  olduğunu, dolayısıyla iman ile amelin aynı şey olmadığı  ifade eder.   Nitekim  İmam  Mâtürîdî, ‘ey iman edenler’ hitabıyla başlayan ayetlerde (Nisâ 4/59[12]; Tevbe 9/38[13]; Hadîd 57/28[14]), amel bakımından eksiklik içinde olan müminlerin uyarıldığına ve amellerinin eksikliğine rağmen onlardan mümin diye bahsedildiğine dikkat çeker. Her amelin herkese farz olmayışı, yolculukta namazın kısaltılması, orucun kazâya bırakılabilmesi de amelin imandan ayrı bir unsur olduğunun delilleri arasında zikredilir”.[15] Buna “Müminlerden  iki topluluk bir birleriyle savaşırlarsa, aralarını düzeltip  onları barıştırın[16]  ayetini de ilave edebiliriz.  Zira  bu ayette de  birbirlerini katleden mümin iki gruptan söz edilmekte ve bunlar mümin olarak isimlendirilmektedir.

Daha açık bir ifade  ile “iman ile amel birbirinden ayrı iki şeydir; yani, iman bir keyfiyettir, amel ise kemiyettir. Böyle olunca imanda zayıflık, kuvvetlilik;  amelde ise, azlık çokluk söz konusudur. Bununla beraber Ehl-i Sünnete göre amelleri yerine getirmek, şüphe ve tereddütten uzak kuvvetli bir imanın parçası değil, bir neticesidir. Böyle bir imana sahip olan kişi bunun neticesi olarak da Yüce Allah’ın emrettiği şeyleri yerine getirip yasak ettiği şeylerden uzak duracaktır; fakat herhangi bir sebeple bunları ihmal ederse, imandan çıkmaz, ancak günahkar bir mü’min”[17] olur.

Ayetlerde zikredilen imanın  artması ise imanın  varlığı veya yokluğu ile ilgili değil, var olan imanın, müminin  ahlak, ibadet ve  salih amellerine   yaptığı olumlu etki, katkı  ve duygu yoğunluğu ile  alakalıdır. Bir başka ifade  ile  imanın aratması,  okuduğu veya dinlediği   Kur’an’ın, müminin “gönül tellerini titretmesi”; içselleştirdiği Kur’anî  kavramların ve bilgilerin  ona sorumluluklarını hatırlatması; tutum ve davranışlarında  iman, ahlak ve ibadet bütünlüğünü sağlatacak bir azim ve  irade  kazandırması demektir.

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Kehf,18/29

[2]İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Beyrut, 1994, XIII/ 21;  Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, İstanbul  1231, I/675.

[3] Kureyş, 106/4.

[4] Mustafa Sinanoğlu , İman, TDV İslam Ansiklopedisi,  İstanbul 2000,  22/212.

[5] Bakara,2/285.

[6] Bakara,2/3-4.

[7] Enfal,8/2

[8] Tevbe,9/124

[9] Müslim, İman, 1.

[10] Buharî, İman 40.

[11] Buharî, İman 2.

[12] “Ey iman edenler!  Allah’a, Peygambere ve sizin inancınızdan olan  yöneticilerinize  itaat edin. Her hangi  bir meselede ihtilafa düştüğünüzde  Konuyu Allah’a ve  Peygambere götürün.”

[13] Ey iman edenler! Ne oluyor size!  ‘Allah yolunda seferber olun’ emri  verildiği halde (kaya gibi) yere çakılıp kaldınız. Yoksa dünya hayatını ahiret hayatına  tercih mi ediyorsunuz? Bilin ki , dünya hayatının geçici güzellikleri, ahiret hayatının yanında  çok basit kalır”

[14] “ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve  sorumluluğunuzun bilincinde olun”

[15] Sinanoğlu, İman, 22/213.

[16] Hucurat,49/9.

[17] Cihat Tunç,  Yüce Allah’a İman ve Bunun Önemi,   Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1985, sayı: 2, s. 4

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.