İman etmek sanılanın aksine Allah’ın varlığını kabul etmek anlamına gelmez. Kur’an’da Allah’ın varlığını bilmeyen bir varlıktan söz edilmez. Kafirlik etme ifadesinin Allah’ın varlığını inkar etme şeklinde anlaşılması, sanki böyle bir insan varmış gibi kabul edilmesine
yol açmıştır. Oysa Kur’an’da küfür, Allah’ın varlığını kabul etmeme değil, emirlerini tanımama anlamında kullanılır. Hatta Kur’an’ın en büyük günah olarak tanıttığı şirk bile Allah’ın varlığını kabul etmeyi gerektirir. Çünkü şirk, Allah’a ortak koşmak, O’na ait olan
bazı yetkiler O’nun yanısıra başka insan veya varlıklarda da varmış gibi kabul etmektir.
İman kelimesi Arapça أمن emn kökündendir. Emn, pek çok ayette korku anlamındaki خوف havf kelimesinin zıttı olarak “güven” anlamında kullanılır. Bir örnek olarak Nisa Suresi’nin ayetine bakılabilir. Fiil formunda, “güvenmek” anlamındaki kullanımları Bakara 283 ve Yusuf 64. ayetlerde görülebilir. Kelimenin Kur’an’da yer alan bütün formlarında güvenme anlamı baskındır. Hatta güven kelimesiyle ilişkili olarak kullanılan birçok formu dilimize de geçmiştir: Emin, emanet, emniyet gibi…
İman kelimesi de أمن emn kelimesinin if’âl bâbından mastarıdır. Kur’an’da küfrün zıttı olarak kullanılır. Küfür bir şeyin üzerini örterek yokmuş gibi davranma, görmezden gelme, yok sayma, tanımama anlamlarına geldiğine göre imanın da bir şeyi olduğu gibi kabul etme, içselleştirme, gereğini yapmak üzere kabul etme anlamına gelmesi gerekir. Tüm bu fiiller Allah’a güvenin göstergesi olduğundan, küfrün zıttı için güven anlamına gelen kökten bir kelimenin kullanılması son derece anlamlıdır. Küfür nasıl içte olan inkarı dışa vurarak, yani Allah’ın emirlerini görmezden gelerek ortaya konuyorsa iman da Allah’a olan güveni eylemle ortaya koymayı gerektirir.
Bu sebeple insanın Allah’a iman ettiğini yani mümin olduğunu söylemesi, Allah’a güvendiğini iddia etmesidir. Ancak güven sözle gösterilebilecek bir şey değildir. Davranış ve tutumla ortaya konması gerekir. Allah’a imanın da sözle ortaya atılan bir iddia olmanın
ötesine geçip ispatlanması şarttır. Bu ispatın yapılabileceği yere dünya, zamana ise hayat ya da ömür denir. İman iddiasını ispatlamanın tek yolu teslim olmaktır. Dünya hayatı, kişinin Allah’a güvendiğini O’na teslim olarak, yani Kitabına kayıtsız şartsız uyarak ispatlamaya çalıştığı hayattır. Bundan dolayı Allah’ın yeryüzüne indirdiği tek dinin adı “teslim olmak” anlamına gelir. Allah’ın dinine teslim olan kişiye Kur’an’da müslim, Türkçe’de müslüman denir. İmanın tam bir teslimiyetle olabileceğini gösteren ayetlerden biri şöyledir:
Hayır, hayır! Rabbine yemin olsun! Onlar anlaşamadıkları konularda seni hakem yapıp verdiğin karardan dolayı içlerinde en küçük bir sıkıntı duymaksızın tam teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar (Nisâ 4/65).
Teslim olmanın pratikteki karşılığı ise itaattir. Bir insan, Allah’ın emirlerine itaat ederek teslimiyetini ortaya koyar. Bu teslimiyet onu mümin yani Allah’a güvenen kişi yapar. İtaatin, imanın olmazsa olmaz şartı olduğunu, yukarıdaki ayetle birlikte okunduklarında teslimiyetin de itaat ile yerine getirildiğini şu ayetlerden görebilmemiz mümkündür:
“Allah’a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik” diyorlar. Sonra bunun arkasından onlardan bir kısmı yüz çeviriyor. Onlar mümin değillerdir. Aralarında hükmünü versin diye Allah’a ve Elçisine çağrılınca onlardan bir takımı yan çizer . (Nûr 24/47,48).
Müminler ise, aralarında hüküm versin diye Allah’a ve elçisine çağrıldıklarında sadece şu sözü söylerler “işittik ve itaat ettik”. Umduklarına kavuşacak olanlar işte bunlardır (Nûr 24/51).
Her güven gibi Allah’a olan güven de sürekli sınanır. Bu durum kişi ölene kadar devam eder. Bu sebeple müslim olmak yani kayıtsız şartsız teslim olmak yetmez, müslim olarak ölmek gerekir. Rabbimiz tarafından emredilen budur:
Ey iman edenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan nasıl sakınmak gerekiyorsa öyle sakının. Allah’a teslim olmuş kişiler olmaktan başka bir şekilde ölmeyin. (Âl-i İmrân 3/102)
Musa Aleyhisselamın Allah’ın Rasulü olduğunu anlayıp ona inanan sihirbazlar, Firavun’un el ve ayaklarını kesme tehdidi karşısında şu duayı ederek, imanın hayatın sonuna kadar sürmesi gereken bir teslimiyetle ispatlanabileceğine dair güzel bir örnek olmuşlardır:
(Ey Firavun) Senin bize bu cezayı vermenin tek sebebi Rabbimizin ayetleri bize gelince onlara iman etmiş olmamızdır. Ey Rabbimiz! Bize büyük bir direnme gücü ver! Canımızı sana teslim olmuş kişiler olarak al (A’râf 7/126).
Bir başka ayette bu kez Yusuf Aleyhisselam müslim olarak ölebilmek için dua etmektedir:
Rabbim! Bana yönetimden bir pay verdin, olayların bağlantısını kurmayı öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Sen dünyada da ahirette de benim velimsin. Canımı, sana tam teslim olmuş biri olarak al, beni iyilerin arasına kat! (Yusuf 12/101).
Allah’a ve O’nun dinine teslimiyetin sembolü olan nebilerin evlatlarına vasiyetleri de budur:
Rabbi ona (İbrahim’e) “Teslim ol!” demiş, o da “Alemlerin Rabbine teslim oldum!” demişti. İbrahim bunu evlatlarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. Şöyle dediler:“Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Sakın ha, Allah’a teslim olmadan ölmeyin!”
(Bakara 2/131,132).
Kısacası mümin olmak için Allah’ın emirlerine teslim olmak gerekir. Bu da O’na kayıtsız şartsız itaatle mümkündür.
ALİ RIZA DEMİRCAN HOCAMIZIN "İSLAM'A GÖRE ÖZEL HAYAT" YAZI DİZİMİZ BAŞLIYOR.. Sevgili yazarımız Mir'at Haberin…
AYNI KONUDA FARKLI GÖRÜŞ ÖRNEKLERİ Örneklendirmeye en basitinden başlayalım. Spor denince çağrıştırdığımız futbolda verilen bir…
İslam'ın Engellilere Bakışı İslam, insanı Allah’ın en değerli emaneti olarak görür. İnsanı değerli kılan ise…
Gazze’nin Geleceği İçin 19 Maddelik Yol Haritası İstanbul'da Diyanet ve Al Khair Vakfı'nın düzenlediği Gazze'nin…
İbadet… Sadece hareket mi? Hayır. Bir dua, bir secde, bir teslimiyet. Niyetle başlar, ruhla anlam…
Merdan Yanardağ'dan Halep Kalesi'ndeki Türk Bayrağına Tepki Esed rejimine karşı harekat başlatan Suriyeli muhalifler, Halep'in…