Yeryüzüne, insan yerleştikten sonra suç ve ceza gündeme oturmuş ve bunun sırrını insanlık, çözememiştir. Bu muamma fıtrî ve beşerî mücadelelerle süregelmiştir.
Biri beşeri oluşum, diğeri fıtrî sistem. Beşeri oluşumda materyalist devlet düzeni zamanla egemen olmuştur. Materyalist devlet düzeni yapılanmasında laiklik esas alındığı için çıkarılan kanunlar güçlülerin dayanağı olmuştur. Güçlüler kanunu, maneviyat tanımaz. Onun için çıkarılan kanunlar imansızdır. Verilen cezalar da imansızdır. Yalnız imansız değil ayni zamanda zulüm kanunlarıdır. Beşeri kanunlarda hak, adalet ve ahlâkî değer kabul edilmez.
Ülkemizde hak, adalet ve ahlâkî değer yerine zıddı ithal edilmiş yerleştirilmiş manevî değerlerimizi çürütmüştür. Çürümüş ahlâkî değerlerimiz sonunda aile trajedisine dönüşmüş ve zirve yapmıştır. Çünkü evde kadın, kolluk kuvvetlerine telefon açacak, “kocam bana “şiddet gösteriyor,” diyecek, biraz sonra koca emniyete götürülecek ve eve beş yüz metre mesafeden yaklaşmayacak ve altı ay evden uzaklaştırma cezası alacak. Buna karşılık kadın bir gece yarısı kocasını yatağında terk edecek ve çocuklarını yüz üste bırakacak ve hatta aileler perişan olacak, kadın hiçbir ceza almayacaktır. Dahası bu kadın televizyonlarda arzı endam edip hiç tanımadığı meçhul ve uyduruk biri uğruna bütün yakınlarını reddedecektir. O özgürlüğünün tadını doya doya çıkarmış olacaktır. İşte bu kadın hiçbir sorgulanmaya tabi tutulmayacaktır!
On iki, yaşında kız çocuğu, uyuşturucu müptelaları arasında aylarca pespaye olacak, onu çok kötü kullanacaklar, her türlü pisliği ona reva görecekler, “kendi rızası ile yaptığı için” kimse onu sorgulamayacak. Fakat on altı yaşında bir kız evlenir. Devletin yetkili kurumu belediye, nikâhını kıyar. Sonra bu genç hanımın çocuğu olur, devletin kolluk kuvvetleri bir gün gelir, kapısını çalar, kocasını alır, doğruca mahkemeye sevk eder. Genç koca “erken evlenme” suçundan yedi sene mahkûm olur! Gencecik kadın çocuğu ile perişan olur. Açlık ve sefalete maruz kalır. Hele ona bakacak anası babası yoksa bu gariban genç kadına kim destek olacak, kim sahip çıkacak ve ona kim yardım edip koruyacaktır?
En doğal hatta fıtrî hakkını kullanıp yaratılış kanunu gereği biyolojik daha doğrusu şehevî hakkını kullanmış olacak ve ailesine bakıp hayırlı evlat yetiştirecek erkeğ’in çektiği cezanın sorumlusu kim olacaktır. Onun itibarını kim iade edecektir. Ekonomik zararını ve hiçbir günahı olmadığı halde zulmedilme yüzünden, devletine ve kanuna karşı kaybettiği saygısını kim telafi edecektir. Bu kadarına da yuh olsun, doğrusu! Bu kadar pisliği ve bu haksızlığı hangi devlet adamı, hangi hukukçu, hangi sivil kuruluş, hangi “insan” kabul eder?
Avrupa Birliğinin, müslümanların meşru çocuk yetiştirmelerini istemediği için direterek ve dayatarak âdeta morfin enjekte edercesine dikte ettikleri fuhuş etiketli kararlarını, demokrasi adına uygulatmaktadırlar. Cumhuriyet dönemi başlarken bin yıllık ahlâkî değerleri, köklü medeniyeti ve bütün dinî hazineleri yasaklattıktan sonra ekonomide, üretimde, ticarî alanlarda da çöküş engel tanımaz olmuş ve millet dejenerasyon yaşamıştır. Bu anormal olayların kanunla ne alakası vardır. Hele hukukla hiç te bağlantı kurmak mümkün değildir. İşte bu imansız kanun ve bu imansız ceza, devletin yüz karasıdır ve hukukun afetidir. Milletin, adalet âbidesi dini değerleri, kökten tıraş edilmiş ve müslüman laikliğe fedâ edilmiştir.
Demokratik sistemde halk iradesi esas kabul edildiği iddia ediliyor. Her ülkede o ülkenin halkının istek ve iradesi demokrasiye yansıtıldığı savunması da yapılıyor. Amma İslam ülkelerinde özellikle ülkemizde halkının yüzde doksanının üzerinde ahali müslüman olmasına rağmen halk iradesi hiç sayılmamakta ve inancı istikametinde kullanma hakkı verilmemektedir. Halk iradesi, demokrasi mutasyona uğradığı için değer ifade etmiyor. Bu kadar düşmanca, bu kadar kalleşçe ve bu kadar alçakça uygulamalar ile demokrasi ve kanunlarının ne kadar imansız olduğunu ortaya koymaktadır. Bütün bunlar gösteriyor ki, İnsanlık tarihinin en büyük ve en tecavüzkâr cezasını, Batı bloku Türkiye’ye uygulatmaktadır.
Fıtrî kanun bunu tümden reddeder: De ki: Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi bana emrediyorsunuz ey cahiller! (Zumer:39/64) der ve bütün müslümanlara bunu emreder.
Ne mutlu “bunları düşünüp ders alanlara”
Esselamu aleykum.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…