islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İmkansızlığın Aşılması

İmkansızlığın Aşılması
17 Ağustos 2022 09:00
A+
A-

Modern medeniyetin ortaya çıkardığı merhametsiz çağda insanlık, zalimlerin zulmüyle sarsılıyor. Mazlum halklar, zulme ve zalime karşı koyuşun imkânsızlığı karşısında tahammül sınırlarını zorlayan mecburi bir sabırla çığlıklar atıyor.

Müslümanların belirleyici olarak tarih sahnesinden çekilmesi sonucu kurulan yeni düzen, hiçbir hatır tanımaz tavrıyla kendisine karşı koyuşun imkânsızlığını ispatlamaya çalışıyor. İnsanın yeryüzü serüveniyle birlikte başlayan ikili mücadelede, ne yazık ki bu çağda şeytan ve dostları söz sahibidir.

Bu iki anlayış, kitabi tabirle tevhid ve şirk arasındaki yaman mücadelenin tezahürüdür. İslam Dini Hz. Muhammed’le (as) birlikte geldiği dönemde imkânsız bir olasılığın aşılmasını mümkün kılmış, yeryüzünde adaletin şahitliğine tanıklık eden bir dünya inşa etmiştir. İnşa edilen bu yaşam alanlarında sadece iman edenler değil Müslüm-gayrimüslim bütün insanlar esenlik yurdunun nimetlerinden kitap merkezli adalet çerçevesinde faydalanmıştır.

Allah’a, hayata, evrene, insana, bilgiye, mahlûkata bakış, iki tasavvurunda farklı yerlerden referans aldığını, farklı merkezlere atıf yaparak meşruiyet sağladığını göstermektedir. Her biri diğerinin varlığına karşı olan imkânsız eşiğin aşılması için tarihsel süreçte sürekli mücadele etmiştir. İslam Dini, inanca, bu inancın kaynağına ve onun sahibi olan Allah’a dayalı bir hayatın kurgulanmasını öncelerken, bu önceliğin kaynağını dine dayandırmıştır, meşruiyetini dinden sağlamıştır. Batıl ideolojiler ise, toplumsal ilerleme fikriyle aklın din karşısında galebesini, yerel, bölgesel adet ve geleneklerin çöküşünü hedefleyerek, Allah’tan bağımsız bir evren tasavvurunda ısrarla çaba göstermiştir, göstermektedir. Bu çaba, dine dair hiçbir aidiyet hissetmeden kurgulanmış ekonomik, siyasi, teknolojik sosyolojik, felsefi bütünlük içerisinde ortaya çıkacak dünya hedefler. Bu akılın inşa ettiği kurguya maneviyat dahil değildir.

İslam Dini inanca, onun kaynağı olan Allah’a dayalı bir hayat düzenlemesini öncelerken ve düşüncenin doğal kaynağı din iken, zulmün düşüncesine referans olan kaynağı akıl, bilim ve tekniktir. Bu yüzden İslam Düşüncesi her türlü düşünce ve eylemin neden yapıldığını sorgular. Önemli olan amaçtır, bu yüzden ikna çabası gösterilir. Zira rızaya dayanmayan hiçbir tasavvurun varlığını sürdürebilirliği mümkün değildir.

Batıl ideolojiler aklı, bilimi ve maddeyi merkeze alır. Önemli olan nasıl olacağıdır, bu sebepten sürekli sonuçlara yönelir. Sonuca ulaşmak için araç önemlidir, sonuca giden her yol ve araç meşrudur. Bu süreçte ikna ya da rıza aranmaz, gücün, muktedirliğin eziciliği geçerlidir. Bu tasavvurda “insan insanın kurdudur” ve herkes herkesle savaşır” düşüncesi hakimdir. Bu hakim düşünce tarihsel süreçte bütün insanlığa zulmetmekte hiçbir sınır tanımamış, kendi hemcinslerine olduğu gibi, elinin ulaştığı her yeri ve her şeyi ifsat etmekten geri kalmamıştır.

Bugün de bu düşüncenin kahreden egemenliği, ne yazık ki sürmekte, insan tahammülünün sınırlarını aşan zulümlerini devam ettirmektedir. Öyle görünüyor ki en azından şimdilik bile olsa, bu modern cahiliye ile süren savaş, imkânsızlığın aşılması gibi bir sorunu içermektedir. Tabi bu sorun görecedir ve değişmesi insanın yapacağı tercihle alakalıdır. Zira insanlık tarihi imkânsız denilen birçok hadisenin aşılmasının, insanın irade beyanıyla mümkün olduğunu göstermiştir. Bu mümkünün sağlanabilmesi fıtri olana yönelişle zihinlerin ve kalplerin temizlenmesiyle ete kemiğe bürünecektir.

İmkânsızlığın mümkün oluşu, Müslüman için kabul edilebilir değildir. Öğretilmiş imkânsızlıkların sürdürülebilir olmadığını Müslümanlar idrak edebilir. Bilinç uyanması, itiraz hakkı ve tevekkül imkânsız olanın aşılması için yeterli ikna ediciliğe, harekete geçirmeye sahiptir. Tabi en başta tartışılması gerekenin “imkânsız olan”ın ne olduğudur. “İmkânsız olan nedir?” sorusu, tavır almak, karşı koymak ve itiraz etmek gibi eylemlerin olasılığını belirler. Özellikle Müslümanlar için imkânsız olanın ne olduğu ortaya çıkarılmalı, Müslümanlar bu konuyu tartışmalıdır. Bu tartışma bugünün egemen cahiliyesinin camdan oluşmuş fildişi kulelerini kıracak taşları atabilecek erdeme sahip insanların ortaya çıkmasına katkı sağlayacaktır.

Dikkat edilirse Nebiler sürekli olarak siyasi, ekonomik, kültürel, felsefi anlamda, dönemindeki imkânsız olanın aşılmasını sağlamışlar, bu mücadele seyrinde imkânsız olanın ne olduğunu net olarak gerek iman hususunda gerekse eylemleriyle göstermiştir. Müslümanlar için “imkânsız olan”, seküler zihnin tanımladığı maddi varlığın buyurgan egemenliği değildir. Modern zihnin öne sürdüğü ve itaatini istediği güç, cahili güçtür. Bu güç ise izzet ve şereften yoksundur. Zira izzet ve şeref tamamen Allah’a, Resulüne ve Müslümanlara aittir.

Müslümanlar açısından imkânsız olan kabuller bu dünya ile ilgili olanlarsa, bu kabullerin rıza gösterilir yanı yoktur. İmkânsız olan Allah’a rağmen, Allah’ı hesaba katmaksızın yapıp-edilecek şeylerdir. Eğer imkânsız olanın aşılamaz olduğu bir olasılık varsa, bu olasılık Allah’a karşı olandır. İşte Allah’ın rızasını gözetmeyen düşünce ve tavırlar, imkânsızın aşılmasını zorlamakta, mümkün olmayanı elde etme çabası vermektedir.

Bizim esas olarak belirtmek istediğimiz, egemen cahili gücün fiziki eziciliği karşısında, bu eziciliğe karşı koymanın imkânsız olduğu savının tutarsızlığını ifade etmeye çalışmaktır. Her dünya görüşünün imkânsız olarak kabul ettiği şeyler vardır, ama Müslümanların imkânsızları içerisinde cahili güçlerin ezici fiziki üstünlüğü yoktur. Tam aksine iman mü’minler için en büyük imkândır. Dünyevi varlık içerisinde etkin olan her ne varsa Allah’ın rızasına aykırı, o varlıkların aşılmasının imkânsızlığı mü’miler için mevzu bahis değildir. Hele bugünün taştan ve demirden meydana gelen ruhsuz, idealsiz, amaçsız, kişiliksiz ve kimliksiz mekanik medeniyete karşı hiç mevzu bahis değildir.

İslam sorun üreten değil çözüm getiren ilahi dindir. Sorunlar yumağı içerisinde kıvranan dünya insanlığı için Müslümanlar günün imkânsızlıklarının aşılmasında öncüler olabilir. Bu diriltici potansiyel İslam’ın kendisinde mevcuttur, sorun bu bilinci Müslümanların yeniden kuşanabilmeyi sağlayamamasıdır. Allah iyi ve kötü günleri nisanlar arasında döndürüp duracağını, eğer Müslümanlar bir yara aldıysa diğerlerinin de mutlaka bir yara aldığını belirmektedir. Bunun sebebi ise hakiki manada iman edenleri zalimlerden ayırmak ve iman edenleri şahitler kılmak için böyle yapmaktadır. Çünkü Allah zalimleri sevmez.

Allah bugün için aşılması imkânsız gibi görülen birçok hadiseyi aşabilmeyi bazı şartlara bağlamaktadır. Eğer Allah’ın istediği şartlar yerine getirilirse, daha öncekilere vaad ettiği egemenliği ve mülkün yönetimini iman edenlere verecektir. Mülkün yönetimi ve egemenliğini elde etmek, Allah’a şeriksiz iman ve salih amel temellidir. İman ve salih amel birleştiğinde korkularımızdan eminliğe ve emniyete kavuşacak, imkânsızların aşılması gibi sorunların çözüme kavuştuğuna şahitlik edeceğiz.

Müslümanlar olarak unutmamız gereken, yeryüzünde yol her zaman zalimlerin aleyhinedir.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.