Kur’an ışığında yaptığımız açıklamalarla insanın nasıl muhteşem üstü bir varlık olduğunu beyan etmeye çalışmış olduk. Görülüyor ki insan değerini insandan değil Yaradan’ından alır. Yaradan ihtişamlı yaratmış. Yaratırken insan olarak yarattıklarına da haklarını ve özgürlüklerini, özelliklerini ve güzelliklerini ihsan etmiştir. Ama peygamberlerin izinden yürümeyen ve insanı sömürmeyi amaçlayan zalimler insanların haklarını ve özgürlüklerini ellerinden almışlardır. Güçlüler sömürmüştür. Çok az olan istisnaları bir tarafa Yaradan’ın buyruklarını dinlemeyen krallar çıkmış, padişahlar çıkmış, şahlar çıkmış ve ideolojiler çıkmış güçleri ölçüsünde insanları maddeten veya mânen köleleştirmişlerdir.
İlk İnsan Toplumu da Medeniydi
İlk insan toplumu, ilk peygamberin de gönderildiği ve ilahi yasaların tebliğ edilip öğretildiği toplumdur. Bu yasalar arsında insan hakları ve özgürlükleri de vardır. Konuyu bir misalle açalım:
Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssasını duymuşsunuzdur. Duymamışsak duyuralım. Rabbimiz Maide sûresinde şöyle buyurur:
“Habil kendisini öldüreceğini söyleyen Kabile şöyle demiştir: Beni öldürmek için elini kaldırsan ben seni öldürmek için elimi kaldırmam. Çünkü ben bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’tan korkarım.”
Aziz kardeşlerim; Hz.Âdem ilk insan ve ilk Peygamberdi. İlk insan toplumunda Hz.Âdem tarafından can dokunulmazlığı gibi haklar tebliğ edilmişti. İnsan öldürmenin uğratacağı azab da açıklanmıştı.
Bu gün bizim bildiğimiz insanı insan yapan ana değerler Âdemin toplumunda da biliniyordu. Batı sosyolojisinin verilerine teslim olmayalım sevgili kardeşlerim. Çünkü bizi aydınlatan Kur’ân vahyi var, Aziz Peygamberimizin açıklamaları var. Başka kaynaklardan insanla alakalı, insanlık tarihiyle alakalı bilgiler edinmeye ihtiyacımız yok.
Yaradan insana insanî özellikleri ve güzellikleri vermiş, bu özellik ve güzellikleri kavrayacak bir idrak yeteneği de ihsan etmiştir, ama bu idrak yetmez. İnsan soyut aklı ile bile farklılığını anlayabilir ama anladığı çizgide yaşayamaz.
Dönemimizde yaşayabilmesi için Yaradan’ın insanlığa gönderdiği son İslâmî vahiy olan Kur’ân’ı yasa, onu tebliğ edip örneklendiren Hz. Muhammedi önderedinmesi gerekir. Ebedî hayatın sorgulamasına inanması gerekir. Cennet’e özlem duyması ve Cehennem azabına uğramaktan korkması da gerekir.
Kur’ân’ın emirleri ve yasaklarını, Hz. Muhammed’in önderliği ve örnekliğini tanımazsak, insanlık çizgisini koruyamayız. Bunun içindir ki Rabbimiz“En güzel kıvamda yarattık” diyerek tanıttığı insan oğlunu, başına buyruk olursa“Aşağılıkların bulunduğu konumundan daha bir aşağılara da atarız” buyurmaktadır.(Tîn 5)
Bu düşüşten korunabilenler“İman edip de güzel ameller işleyenlerdir”(Tîn 6)
Aziz kardeşlerim! İslâmî iman ve yaşam ne büyük devlettir. Ümidimiz var. Ebediyet de bizim.
Dünya Hayatı Dediğiniz Aslında Nedir ki?
Evet dünya hayatı ahiret hayatının saadetinin kazanılacağı yer olması itibarıyla çok çok önemlidir. Dünya hayatında bizi etkileyecek hiçbir oluşumu ve hiçbir kurumu başkalarına yani inkârcılara terk edemeyiz. Ama ahiret hayatına nazaran dünya hayatı bir kuşluk vakti gibi bir akşam vakti gibidir. Ahiret penceresinden bakıldığında böyle görünecek. (Naziat 46 )
Kıyamet günü Rabbimiz soracak:
“Dünya hayatında kaç yıl kaldınız? “ İnsanlar ise “Bir gün veya yarım gün.” diyecekler. (Müminûn 112-3) Maziye dönüp baktığımızda bir kuşluk vakti, bir akşam vakti gibi pek kısa bir süreç görünüyor. Bu kadar kısacık bir ömür için gönül kılmalara ve kavgalara değer mi? Değer mi bu kadar sömürülere, değer mi bu kadar işgaller ve savaşlara, değer mi bu kadar canlara kıymalara, değer mi bitmez tükenmez ihtilaflara …
Zalimleşmedikçe İnsana Değer Vermekle Yükümlüyüz.
Açıklamaya çalıştığımız yaradılış özellikleri ve güzelliklerinden ötürüdür ki insan yüce bir varlıktır. Hesabını da birinci derecede Allah’a verecektir. Dolayısıyla inancı ne olursa olsun zalimleşmedikçe insana değer vermekle yükümlüyüz. Rabbimiz Mümtehine sûresinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah, Müslüman olduğunuz için size savaş açmayan ve sizleri yurtlarınızdan çıkarmak için çalışmayan insanlara iyilikler yapmaktan/güzellikler sergilemek ten, hukukî ve sosyal adalet ilkelerini uygulamaktan sizleri men etmez .”
Menedip alıkoymadığı gibi insanlık çizgisinde yapacağımız hayırlardan ötürü de mutlu olur/razı olur.
Anlamını aktardığımız âyette kullanılan “enteberru” tabiri maddî veya mânevî insana yönelik bütün iyilik ve güzellikleri içine alır, hukukî ve sosyal adalete ilişkin tüm değerleri kuşatır. Biz bütün bunları gücümüz ölçüsünde yapmaya çalışırız. Yapamayacağımız yalnızca zulümdür. Çünkü Rabbimiz bizi şöylece uyarır:
“…Bir topluluğa olan düşmanlığınız, sakın ha ve sakın ha sizi adaletsizliğe sevk etmesin/zulme yöneltmesin…” (Mâide 8)
Yakın Tarihe Bir Göz Atarsak
Aziz ecdadımız Osmanlıların yönetimlerinde de adaletsizlikler olmuştur. Ama genel olarak baktığımızda sömürmedik. Bunun sırrı nedir?
Bir Yahudi vatandaşımıza şu gerçeği hatırlatmıştım. Bu topraklarda bulunuşunuzun 500. yıldönümünü büyük merasimlerle kutladınız. Siz Endülüs İspanya’sında uğradığınız Hristiyanların zulmünden kaçarak topraklarımıza sığındınız. Bu gün, İspanya’da 500 yıl öncesinden kalan bir tek Müslüman var mıdır? Ama bu topraklarda siz varsınız. Niye biliyor musunuz? Çünkü bizim insan bakışımız ana hatlarıyla Kur’ân kaynaklıdır. Allah’ın yarattığı insanlara zulmedemez, haklarını gasp edemezsiniz. Ortadoğu’yu da asırlar boyunca yönettik. Hristiyanlar da mutluydu, Yahudiler de mutluydu, biz de mesuttuk. Niye? Çünkü bizim insana bakış açımız Yaradan’ın bildirdiği ölçüler içinde idi.
Süremiz bitiyor. Bir hatırlatma yapmak ve bir de örnek sunmak istiyorum.
İnsanllığın Prototipi Peygamberimizdir
Kur’ân’da Rabbimizin tanıttığı insanın örnek tipi Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamberimiz Hz.Muhammed’dir. Biz bunun için onu izlemekle yükümlü kılındık.
Arz edeceğim olayı hiç unutamıyorum. Uzun yıllar önce İmam Hatibi olduğum ünlü Süleymaniye Cami’inde bir Cuma hutbesinde Aziz Peygamberimizi tanıtmaya çalışırken onun insana saygısını dile getirmek için şu örneği vermiştim:
“Peygamberimiz sahâbeleriyle otururlarken bir cenaze geçer. Peygamberimiz de ayağa kalkar. Sahabiler‘Ya Resulallah! Ayağa kalktınız ama bu bir Yahudi ölüsüydü,’ derler. Bu hatırlatma üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur:
“O da bir insan/ muhteşem özelliklerle donatılarak yaratılmış bir fıtrat kardeşimiz değil miydi?“
Hutbemizi dinleyen fakat Peygamberi cevabın gerçekliği, güzelliği ve zarafetini kavrayamayan bir ilâhiyat profesörümüz, olayı içselleştiremediği için benden bu olayın kaynağını istedi. Ben de verdim.
Kardeşlerim İnsan Yaradan’a muhataptır, Yaradan ona iman edip etmeme, İslami ölçüler içinde yaşayıp yaşamama özgürlüğünü vermiştir. Biz tebliğ edeceğiz. Bizim gibi inanmıyor, diyerek asla aşağılayıp zulmedemeyiz. Bizim böyle bir hakkımız yok. Kullar Allah’ın kullarıdır, sorguya çekecek olan da O’dur.
Bitirirken
Kardeşlerim! Size ”Olmazsa olmaz görevimiz olan namazı” bir daha hatırlatıyorum. İslam’la bağlantınızı sürdürerek hayatımızı İslamlaştırmak istiyorsak enerjiye muhtaçız. Bu enerjiyi de ancak namazımızdan alabiliriz. Sözlerimi Beyyine sûresinin son iki ayeti ile bitiriyorum:
“İman edip de İslâmî çizgide güzel ameller yaparak Yaradan’ın kendilerine verdiği yüceliği koruyabilenler yaratılmışların en hayırlılarıdır. Onların armağanları, içlerinden ırmaklar akan ve ebedî olarak kalacakları Cennetlerdir. Allah onlardan razı, onlar da Allahân razı olmuştur. Bütün bu armağanlar, Rabbinee karşı derin bir saygı içinde bulunan kullar içindir.”
Hepinize hayırlar, bereketler dolu ömürler niyaz ediyorum aziz kardeşlerim.
Sitemizde “Zalimleşmedikçe Bütün İnsanlar Saygıdeğerdir” başlığı ile yayınlanmakta olan sohbetten…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi