Dünyada hiçbir şey kendi için yaratılmamış ve kendi için yaşamamaktadır.
“(Ey insanlar!) yeryüzündeki (ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere canlı cansız varlıkların) hepsini sizin için yaratan ve yaşatan O’dur, O…”(Bakara,2/29)
Peki ya insan? Her şey insan için yaratılsın da insan iyot gibi kendi başına, kendi için ve kendine yaşasın öyle mi?
İster yiyip içtiği, ister giyinip kuşandığı, isterse yığıp biriktirdiği, mal-mülk olsun, ev-apartman, kat-yat olsun, insan habire alıyor alıyor, yığıyor yığıyor, yiyor içiyor, yiyor içiyor ve şişiyor, ama hiç vermiyorsa, infaka, iyiliğe, paylaşım ve kardeşliğe dönüştürmüyorsa yığdıklarını buna; CEHENNEMÎ GEBELİK diyor Susan Santag, “Başkalarının Acısına Bakmak” kitabında. Tıpkı Rabbimizin; “Yolunuz kabre düşene kadar maddi kazanımlar sizi, peşinde koşturdu durdu.”(Tekâsür, 102/1-2) uyarısı gibi bir cehennemî gebelik… Olumlu anlamda dokunacağımız bir hastaya şifa, yetime safa, dertliye deva, ve insanlığa vefa sunmak üzere aklımızı, kalbimizi iyiliğe bağladığımızda ancak bu cehennemî gebelikten kurtulabiliriz.
İyilik yoluna girmek, her şeyden önce kendi kendimizi sevme, sayma ve değerli kılma yoludur. Zaten kendimize yardım etmenin ilk yolu da başkalarına yardım etmekten geçiyor. Şüphesiz yardım ettiğimiz veya edeceğimiz her insan, iyi olduğu için değil; bilakis kendimiz iyi olduğumuz için veya iyi insan olma arayışımız nedeniyle iyilik yapmalıyız. Çünkü insanı ve insanlığı yaşatmak için bu alemdeki tüm varlıklara ve özelde insana dokunmak gibi bir sorumluluğumuz var. Zira İNSAN İNSANLA YAŞAR. İnsanı yaşat ki sen yaşayasın! Bu iyilik, infak ve dokunuş asla bir terbiye aracı değil; sadece yaşatma aracıdır. El uzattığımız her aç, açık, mağdur, mazlum ve muhtaç kardeşimizden mukabil bir şey isteyecek ve bekleyecek değiliz. Bu insanî bir görevimiz ve fiilî duamız ile sadece Rabbimizin rızasını kazanabilme ümidimiz ve tek muradımızdır.
“(Samimi mü’minler) bu iyilikleri yaparken içlerinden derler ki; “biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz.” Yoksa sizden (bu ilgi ve iyiliğimiz için) bir karşılık hatta bir teşekkür bile beklemiyoruz.”(İnsan,76/9)
Sevgili efendimiz de; “من سره حسنته وسائت سيئته فذلك المؤمن = İyilik yapınca sevilen, kötülük yapınca da üzülen kişi MÜ’MİNDİR/Kendine güvenilen insandır.”(Tirmizî,4/35,hn.
“… Ahlâkî değerleri yeniden yücelterek iyilikleri yaygınlaştırma ve zulme karşı tek yumruk olarak kötülükleri engelleme konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve düşmanlıkları körüklemek amacıyla yardımlaşmayın! Allah yolunda iyiliği terk ettiğiniz takdirde, meydan kötülere kalır ve zulüm, sistemleşerek insanlığın başına bir kâbus gibi çöker…”(Mâide, 5/2)
İyiler ve iyilikler her zaman ve mekanda bizim için, bizleri bekleyen bitimsiz yatırımlardır. Hem dünyamızı hem ahiretimizi hem de kendi değerimizi yüceltecek, cennet eyleyecek muhteşem bir salih ameldir iyilik.
İnsanda iyilik arttıkça hiç kötülük kalır mı?
Öyleyse iyilerle iyilik yarışına var mıyız? hadi bismillah…
NURİ ÇALIŞKAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-