Kamu Yararına çalışan “Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği”ni zaman zaman ziyarete giderim. Oraya insanların yardımları gelir ve onlar da ihtiyaç sahiplerine verirler. Derneğin Yardım Koordinatörü Burhan Karamustafaoğlu’nun verdiği bilgiye göre, buradan her ay doğrudan yardım gören 350 ihtiyaç sahibi aile var. Bunların yakacaktan yiyeceğe kadar bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Üniversitede okuyan öğrencilere burs veriyorlar. Ayrıca her gün 1300 dolayında yardım için başvuruda bulunan insana boş çevirmeden cevap veriyorlar. Konuyu yıl bazında ele alırsak, devasa bir yardım dağıtım ağının oluştuğunu görürüz. (Bununla da yetinmemişler, AFAD aracılığıyla deprem bölgesine hatırı sayılır ölçüde nakit yardım göndermişler.) Sosyal dengenin sağlanması bakımından bu, oldukça güzel bir hizmettir. Ülke nüfusun yüzde 20’si normal geçinme endeksinin altında yaşıyorsa, bu tür hizmetlerin önemi çok daha iyi anlaşılır sanırım. Ancak insanlara hizmette midesini hedef aldığınız zaman onu düzeltmeniz mümkün mü?
Meselenin can alıcı noktasının burası olması gerekir. Derneğin Başkanı Ahmet Kökenek Beyle konuşurken, kendisine bir hatırlatmada bulundum:
“Sayın Başkanım, bunca yıldır on binlerce insana yardım yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz. Bu, devasa bir fedakârlıktır. Takdir etmemek mümkün değil. Ancak, biz hep mideyi mi düşüneceğiz? Bu toplumun kafasına ve ruhuna hitap edecek girişimleriniz olmayacak mı? Almaya alışan bu tür insanlar, üretmeye yönelemez ve tembelleşir. Bunları da dikkate almakta fayda vardır sanıyorum.”
Yardım yaparken, boğaz giderleri kadar, kafa giderlerini de dikkate almak gerekir diye düşünüyorum. Bu değişimleri yapmadığımız sürece, açları kapımızdan eksik edemeyiz!
Enteresan bir diyalogdur, ama yaşadığım için bir örnek olması bakımından anlatayım istiyorum: Hemen her gün Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Türbesinin önünden geçerim. Orada sürekli dilenen iri yapılı kırk yaşlarında birisi var, birkaç defa benden de yardım talep etti. Bir defasında; ‘Sana aylık 20 bin lira net maaşlı bir iş bulayım, üstelik sigortan da yapılsın. Bırak bu dilenmeyi, git çalış’, dedim, Verdiği cevap şaşırtıcıdır: ‘Rahatsızım, çalışamam ben.’ Rahatsız olan bir adam, sabahtan akşama kadar bu yol üzerinde gelip gidenleri çevirerek merhamet sömürü yapabilir mi?
Bir başka ilginç bir konuşmayı da burada nakletmek isterim:
Doğudan gelip şehre yerleşmiş iki kişinin sözlerine şahit oldum. Önümde ağır ağır yürüyorlardı. Birisi diğerine; ‘ iyi ettin de geldin’, dedi ve ekledi:
“Burada ekmeği bedava dağıtıyorlar. Aşevlerinden de iki övüne yetecek kadar yemek veriyorlar. Böylece geçinip gidiyoruz.”
Bu sözler, belki yoksulluğun iç sızlatıcı çaresizliğini de yansıtıyor olabilir. Ancak, bu insanlar böyle bir kolaycılıkla tembelleşmez mi?
Medyada okur, görür ve duyarız; dilenerek 3-5 daire sahibi olanlar var. İslam’ın sadaka esprisini bu yolla istismar edenlere fırsat verilmemelidir.
MUHSİN İLYAS SUBAŞI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-