<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
38,4533
EURO
43,6539
ALTIN
3.961,80
BIST
9.078,43
DOLAR
38,4533
EURO
43,6539
ALTIN
3.961,80
BIST
9.078,43
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Çok Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
20°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

İNSAN ONURUNU TEHDİT EDEN “IRKÇILIK”

İNSAN ONURUNU TEHDİT EDEN “IRKÇILIK”
09/02/2025 10:00
A+
A-

İNSAN ONURUNU TEHDİT EDEN “IRKÇILIK”

Allah, insanoğlunu “yeryüzünün en değerli varlığı” (1) olarak yaratmış ve ona doğuştan bir şeref, haysiyet, saygınlık bahşetmiştir. Bu bağlamda hiç kimse bir başkasını ırkından dolayı küçümseyemez. Dünyaya gelirken ırkımızı veya rengimizi seçme hakkına sahip olamadığımıza göre, bir insanı bundan dolayı kınamak ya da aşağılamak, ötekileştirmek Yüce Allah’a karşı saygısızlıktır. Yüce İslam dinimiz, ırk kavramını bir gerçeklik olarak kabul eder ve farklı ırklarda yaratılmamızın “Allah’ın kudretine işaret ettiğini” (2) beyan eder. Ancak; Rabbimiz katında asıl önemli olanın, ırkımız değil, Yüce Yaratıcımıza olan inancımız, samimiyetimiz, ihlasımız, iyi niyetimiz ve sorumluluk bilincimizdir.

Ülkemizi, bayrağımızı, vatanımızı ve doğup büyüdüğümüz memleketimizi derin bir aşkla severiz, sevmeliyiz de. Tarihimize, kültürümüze, örf, âdet ve geleneklerinize sevgiyle ve sadakatle bağlıyız, bağlanmalıyız da. Millî değerlerimizi, sembollerimizi muhafaza edip nesilden nesile azimle, kararlılıkla aktarmalıyız. Milletimize, nesebimize, soyumuza, ırkımıza muhabbet besleyebiliriz. Tarihî kahramanlarımızı sevebilir, sevmeliyiz de. Onları cesaret ve yiğitliklerinden dolayı hayırla, rahmetle yâd edebiliriz, etmeliyiz de. Aynı toprak üzerinde aynı dili konuştuğunuz, aynı dine inandığımız, aynı kültürü paylaştığınız, sevinç ve hüzünleri birlikte tattığımız insanımızı sevebilir, koruyabilir, kollayabiliriz. Bütün bunların hepsi gayet normal, tabii ve insanî hâllerdir. Fıtratın gereği ve tezahürleridir. Zira biliriz ki, vatan, toprak, bayrak, tarih, kültür, din gibi değerlerin tamamı bir millet olarak bizim varlık sebebimizdir. Onlar varsa varızdır, yoksa yokuzdur! Hürriyet ve istiklâl sahibi bir millet oluşumuzu onlara borçluyuzdur. Ayrıca biliriz ki, sahip olunan bütün bu değerleri korumak, bir tarih, kültür, kimlik ve aidiyet bilincine sahip olmak, geleceğe ümitle bakabilmenin teminatıdır. Bir milleti ayrıştırmak yerine kaynaştıran, bir arada yaşama azmini güçlendiren, ortak hedeflere yönelten, farklılıkları zenginlik kılan da işte bu değerlerdir.  Ancak, kendi ırkınızı kutsar, göklere çıkarır ve diğer yeryüzü ırklarını aşağılarsanız, işin rengi değişir! Diğer insanları sırf tenlerinin sarı, esmer ya da siyah oluşu sebebiyle küçümser, ezer ve köleleştirirseniz işin rengi değişir. Başkalarını milliyetlerinin, boylarının, soylarının, neseplerinin farklı oluşu nedeniyle ötekileştirir, kendinize hasım bilirseniz işin rengi tamamen değişir. Milliyet, ırk, soy, nesep sevginizi keskin bir davaya, kör bir ideolojiye dönüştürürseniz, ırkçılığın kapısını aralar ve bambaşka bir mecraya adım atmış olursunuz. Sülalenize, aşiretinize, kabilenize, kavminize, milletinize, ırkınıza seçilmişlik atfeder, diğer herkesi ikinci sınıf insan seviyesinde görürseniz fitneye davetiye çıkarırsınız. Aynı havayı soluyan, aynı pınardan su içen, aynı ekmeği bölüşen ama farklı etnik kökene sahip olan insanları birbirine düşürür kardeşi kardeşe kırdırırsınız. İşte o zaman ilk IRKÇI olan İblis’in/Şeytan’ın ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.

Irkçılık bir virüstür ve Hz. Peygamberimiz (sav)’in de ifade buyurduğu gibi, cehaletten beslenir. Kibir, önyargı, kin, nefret ve basmakalıp fikirlerden güç alır. Bu hastalığa yakalanan kişi, idrakini, yeteneklerini, tecrübelerini, erdemlerini kısacası kendisini var eden bütün güzel özellikleri bir kenara koyup, ırkından başka bir şey göremez hâle gelir. Hayatta karşılaştığı diğer insanları da diğer niteliklerini önemsemeden sadece ırklarıyla görür ve değerlendirir. Bir ırkçı için ırkçılık, hayatın yegâne anlam ve amacıdır; kendi renginden, milletinden, aşiretinden olanı “insan” sayar; “öteki” olarak kabul ettiğini ise kendinden uzaklaştırır. Irk üzerinden insana değer biçmenin dinimizde yeri yoktur. Vicdanı ve fıtratı yaralayan, insanın onur ve haysiyetini çiğneyen böyle bir bakışın Allah ve Peygamberi nezdinde zerre kadar itibarı yoktur. Çünkü İslam’a göre, hangi ırktan, cinsten ya da sosyal tabakadan olursa olsun herkes insanlık onuru bakımından eşittir. Allah, insanoğlunu “yeryüzünün en değerli varlığı” olarak yaratmış ve ona doğuştan bir şeref, haysiyet, saygınlık bahşetmiştir.

İki kıymetli Sahabe birbirlerine karşı ağır konuşmuşlardı. Bir tarafta Ebû Zer el-Ğifari, diğer tarafta Bilâl-i Habeşî… Kalbi kırılmıştı Bilâl-i Habeşî’nin. Bu öyle bir hakaretti ki, Habeşli, siyahi bir köle olan Bilâl’i, annesinin renginden dolayı aşağılıyor, “kara kadının oğlu!” diyordu. İlk Müslümanlardan olup müşriklerin nice eziyetlerine göğüs geren bu fedakâr insan, dayanamayarak olanları Peygamber Efendimiz (sav)’e anlattı. Irkçılık cahiliye zihniyetinin bir parçasıydı. Oysa Aziz Peygamberimiz (sav), insanların renk, ırk, dil, cinsiyet ayrımı olmaksızın “bir tarağın dişleri gibi” (3) eşit olduklarını anlatmıştı. Hz. Peygamberimiz (sav) Ebû Zer el-Ğıfari’yi çağırdı ve onu şöyle uyardı: “Ey Ebû Zer! Onu annesinden dolayı mı ayıpladın? Demek ki sen, kendisinde hâlâ cahiliyeden izler bulunan bir kimsesin.” (4) Çok üzüldü Ebû Zer. Pişmanlık içinde kavruldu durdu. Bilâl’in kendisini affetmesi için defalarca özür diledi. Kibrin, gururun, ayrımcılığın her zerresini hayatından çıkarıp attı Ebu Zer.

Irkçılık bir cehalet toplumu hastalığıdır. Hz. Peygamberimiz (sav), insanlar arasındaki barış ve kardeşlik ruhunu öldüren bu hastalığa asırlar öncesinden dikkat çekmiştir. Cahiliyeden kalma köhne âdetleri iptal ettiğini söylemiş ve son noktayı şöyle koymuştu: “Dikkat edin! Câhiliye dönemine ait bütün işler ayaklarımın altındadır!” (5) Irkçılık; belli bir ırkı, nesebi, kökeni öncelemenin, aşırı biçimde vurgulamanın, yeryüzündeki diğer ırklara karşı bir üstünlük ve imtiyaz gerekçesi yapmanın adıdır. Irkçılık; kendi kavminden, nesebinden olmayanları aşağılamanın, ezmenin, sömürmenin, yok etmeye kalkışmanın adıdır. Bir başka ifadeyle ırkçılık; insanın diğer bütün özelliklerini bir kenara bırakarak sadece ırkı, soyu, nesebi üzerinden anlam kazandığı ya da anlamsızlaştığı sistemin adıdır. İslâm dini insanların farklı ırklardan geldiğini kabul etmekle beraber bunun onlar arasındaki ilişkilerde belirleyici bir rol oynamasını reddeder. Nitekim Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz: “Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa; nesebi/soyu-sopu onu öne geçirmez, yükseltemez” (6) buyurmuştur.

Irkçı, renkleri yalnızca siyah ve beyazdan ibaret gören bir ‘renk körü’dür. Irkçı, ötekileştireceği, kendine kul/köle edip sömüreceği bir muhatap koyar karşısına. Irkçı, sevgisiz ve müsamahasız büyümüştür. Irkçı zalimdir, insafsızdır, bencildir. Kendisini güçlü zannetse de aslında acizdir. Elbette hiç kimse anasından ırkçı doğmaz. Irkçı olunur! Irkçılık öğrenilir ve öğretilir. Irkçılık üretilir ve aşılanır. O halde ırkçılıkla mücadele etmemiz mümkündür. Eğitime önem vererek, kişilik bozukluğu ya da zihniyet problemi yaşamayan, ahlaklı, erdemli ve sağlıklı nesiller yetiştirmek bizim elimizdedir! Yüce Allah: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır” (7) buyurmaktadır. Bu ayette bütün insanlara hitap edilerek, onların arasındaki tabii farklılaşmanın ilâhî bir fiil olduğunu ve bunun hikmeti ise, karşılıklı tanışmanın/kaynaşmanın ve Yüce Allah’ı tanımanın amaçlandığı vurgulanmaktadır. Farklı bir ırktan ya da milletten olmanın yahut sosyal bir statünün getirdiği özellikler birer üstünlük kaynağı olarak görülemez. İnsanın şeref ve değerini, kendi iradesi ile elde etmediği etnik aidiyete değil, kendi irade ve çabasıyla elde ettiği değerlere; imana, takvaya/arınmaya bağlıyor.

Kerim Kitabımız Kur’an, ırk ayırımı gözetmeksizin yeryüzünde “halife” olarak yaratıldığını bildirdiği her insanı dünya ve ahiret saadetine çağırır. Dil, ırk ve renk ayrılığı ile sosyal farklılaşma bir problem değil, Allah’ın rahmetinin eseri olan bir nimet ve O’nun ilim ve kudretini ortaya koyan bir alâmettir. Nitekim ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (8) Kur’ân-ı Kerîm, yeryüzünde haksız olarak üstünlük taslayanların veya diğer insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak isteyenlerin Allah tarafından şiddetli bir şekilde cezalandırılacağını haber vermektedir. (9) Peygamberimiz (sav): “Kim ırkçılığa (asabiyet) çağırarak yahut ırkçılıktan dolayı başkasına kızarak gayesi belirsiz bir topluluğun bayrağı altına girerse onun ölümü Câhiliye’deki ölüm gibidir” (10) buyurmuştur.

Bugün İslâm kardeşliğinin önündeki en büyük engellerden biri ırkçılık ve ayrımcılık zihniyetidir. Bu zihniyet, bazen kendi ırkını, soyunu, kabilesini, rengini, hemşehrisini üstün görme şeklinde tezahür etmektedir. Bazen de kendi mezhebini, meşrebini, ideolojisini, cemaatini, politik duruşunu üstün görme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Maalesef bu anlayış, dostluk ve kardeşliğin yerine kin ve nefreti, adalet ve merhametin yerine zulüm ve haksızlığı, birlik ve beraberliğin yerine tefrika ve ayrımcılığı getirmektedir. Unutmayalım ki ilk defa üstünlük iddiasında bulunan İblis; “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu topraktan/çamurdan yarattın” (11) diyerek ve Allah’ın emrine karşı gelerek ilk IRKÇI olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda ırkçılar, şeytanın patika ve eğri yollarında ilerlemektedirler. Hz. Peygamberimiz (sav) cahiliye adetleriyle/ırkçılıkla mücadele etmiş, müminleri eğitmiş ve meşhur Veda hutbesinde bütün insanlığa şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlâk üstünlüğü dışında bir üstünlüğü yoktur. Dinleyin! Bu ilâhî gerçeği size tebliğ ettim mi, bildirdim mi?” Kendisini dinleyenler hep birden “evet” dediler. “Öyleyse burada olanlar olmayanlara bildirsin!” (12)

Avrupa’da hatta dünyanın birçok yerinde Müslümanları hedef alan ırkçı saldırılar söylem ve eylem bazında giderek artmaktadır. Bu durum, insanlık ailesi için tehlikeli ve yıkıcıdır. Tarihten ders alınması ve aynı acıların tekrarlanmaması gerekirken maalesef hâlâ ırkçılıktan gözü kararan hastalıklı kişilikler çoğalmaktadır. Irkçı siyasetçiler, politikalarını yabancı düşmanlığı üzerinden kurgulamaktadır. “İslamofobi” adını verdikleri sahte bir “İslam korkusu” üretmiş ve bunu canlı tutmak için seferber olmuşlardır. Ne yazık ki İslamofobi bugün Batı’da bir kısım siyasetçinin, medya ve iş çevresinin, akademisyenin “kazanç” kapısına dönüşmüştür. Bu gruplar, ülkelerindeki yabancıların özgürlük alanlarını kısıtlama ve nihayetinde onları Avrupa’dan kovma planını sistemli biçimde uygulamaktadırlar. Evet, ırkçı öfke kabardı mı dur durak bilmez; evleri, iş yerlerini ve ibadet mekânlarını kundaklar, yakar, yıkar. Yaşlı, kadın, çoluk/çocuk dinlemeden katleder. Almanya’da 1982 yılında Wolfenbuettel şehrinde ırkçı dazlakların bir Türk evini kundaklamasını ve çıkan yangında anne ile 3 çocuğunun feci şekilde can vermesini hatırlayalım… Bu ilk saldırıydı, ardı arkası kesilmedi ve daha niceleri… Maalesef dünyanın dörtbir yanında ırkçı saldırılar, kitlesel katliamlar Filistin’de, Gazze’de, Bosna’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Keşmir’de, Myanmar’da var olmuş ve olmaya devam etmektedir…

Yüce Allah bizleri, zihinleri ve yürekleri bir, gayeleri ve duyguları bir, sevgileri ve hüzünleri bir kardeşler topluluğu eylesin! Ümmet-i Muhammed’i tevhit ve vahdette birleştirsin. Âmin!

ABDULGAFUR LEVENT 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

Kaynakça

  1. İsra, ayet 70.
  2. Hucurât, ayet 13.
  3. Müsnedü’ş-Şihâb, I, 145.
  4. Buhari, İman, 22.
  5. Müslim, Hac, 147.
  6. İbn Mace, Mukaddime, 17.
  7. Hucurât, ayet 13.
  8. Rum, Ayet 22.
  9. Kasas, ayet, 83-84.
  10. Müslim, İmâre, 57.
  11. Sad, ayet 76.
  12. Müsned, V/411.
ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Şefik ÇELİK dedi ki:

    Eyvallah, aynen katılıyorum

  2. Harun Can dedi ki:

    Elhamdulillah .Cenabı Hak tesirini halk eyleye.

  3. Cengiz Tezel dedi ki:

    Irkçılk sadece karşısındaki mazlumlara acı yaşatmakla kalmıyor ,ırkçılk yapanıda kirletiyor.sadece bsşka toplumlar değil, bizimde elimiz tam temiz değil.gerçek bir yüzleşme olmadan ırkçılıktan kurtulamayız.siyasi veya dini saiklerle yapılması onu meşrulaştırmaz.Osmanlımın köle olarak getirdiği zenciler,ermenilere haddi aşan zulümler,cumhuriyet döneminde müslüman alim ve önderlere verlen idamlar,alevilere ve kürtlere yönelik zulum derecesindeki uygulamalar bugünkü sorunlu yapımızın mayası olmuş.amasız ve fakatsız bir yüzleşme gerekli

  4. Zeki Karahan dedi ki:

    Allah razı olsun eline koluna emeğine yüreğine sağlık

  5. Fani dünya dedi ki:

    Çok önemli tesbitler.Mevlâm müslümanlara birlik beraberlik ve kardeşlik ruhunu yaşatmayı nasib eylesin

  6. Fani dünya dedi ki:

    Çok önemli tesbitler.Mevlâm müslümanlara birlik beraberlik ve kardeşlik ruhunu yaşatmayı nasib eylesin

  7. Abdullah KIRMIZIASLAN dedi ki:

    Değerli Hocam, Allah sizden ve tüm sevdiklerinizden razı olsun. Rabbim kaleminizi kuvvetlendirsin. Yazınızı tesirli eylesin. Mükemmel bir yazı. Rabbim tüm hastalıklardan bizleri korusun.

  8. Fatih yürük dedi ki:

    S a Güzel bir yazı.
    Şeytanın ilk ırkçı olması,
    Irkçı doğulmaz, olunur
    Tesbitleri ilginç.
    Elinize sağlık. Doğuda, güneydoğuda Diyarbakırda vanda vs görüyoruz. Irkçılık dindarlığın önüne geçmiş bazı müslümanlarda. Şaşırıyoruz ama 40 senelik tahribat böyle yapmış. Bunda ateşe körükle gidenlerin, cıa mossadın, içimizdeki hainlerin, gafillerin katkısı oldu. Bu hastalığa kapılanların fikri olarak tedavi edilmesi gerekir.
    Allaha emanet olunuz.

  9. Yusuf Çalkara dedi ki:

    Kaleminize sağlık değerli Abdulgafur hocam. Konuyu cok iyi ve detaylı ele almis, dogru tespitler koymuş ve hakkı dile getirmişsiniz, Rabbim sizden razı olsun…

  10. Maşallah Mehmet KAVAL dedi ki:

    Hocam çok iyi açıklamamışsınız.Allah razı olsun sizden.Tüm islam aleminin birlik ve beraberliğini mevlam nasip eylesin.Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum.

  11. Yusuf kaya dedi ki:

    Kıymetli hocam,
    Elinize sağlık, yazınızın altına imza atarım.