Değerli Okuyucularım;
İlk önce mantık nedir ve ne işe yarar sorusuna bir cevap bulalım. Mantık, doğru muhakeme yani iyi düşünerek isabetli karar verme ve akıllı davranmaktır. Diğer yandan aklî ve müspet olan düşünce ve(ya) fikir anlamlarına gelen mantık, doğru düşünceyi öğreten bir bilim dalıdır. Aristo’ya göre mantık, felsefenin bir bölümü değildir. Mantık, düşünmenin ve tefekkürün kanunlarını koyan temel bir disiplin, en genel anlamıyla, ilme bir giriş, ilimler için bir vasıta ve(ya) bilim için bir yardımcı vasıtadır.
İslâm tarihinden mantık ile ilgili bir örnek vermek gerekirse: İmam-ı Azam’ın, Abbasi Halifesi Memun’un kendisinin Kufe’de Kâdı olması teklifine karşı verdiği cevap, mantık biliminde bir delil ve önemli bir misâl olarak kabul edilmektedir. İmam-ı Azam, idarenin yanlışlarına âlet olmamak için, Halifenin teklifini “Ben kadılık yapamam” diyerek reddeder. Halife ise, İmam-ı Azam’ın hukuk dalındaki derin bilgi ve ehliyetini bildiği için, “Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın” deyince, İmam-ı Azam: “Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için, kâdılık yapamam. Çünkü yalancıdan kâdı olamaz. Eğer ‘yapamam’ dediğim zaman doğru söylüyorsam, bu defa sözümün gereği olarak kâdılık yapamam. O halde, her iki durumda da kâdılık yapamam” diyerek ifadelerinde mantıkî bir yaklaşım göstermiştir.
Bu örnekten de anlaşılacağı üzere mantık, yerli yerinde yani Hak ve adalet namına kullanıldığında kişinin hayatını düzene sokan, ona doğruluk bahşeden önemli bir ilahî meziyettir. Yeter ki bu nimet, Allah rızası doğrultusunda ve insanlık adına faydalı bir şekilde kullanılsın. Buradan gayri ihtiyari olarak her bir nimetin maksadı dışında kötü emeller için de kullanılabileceğine işaret etmek istiyorum. Bu tehlike mantık için de söz konusudur. Nitekim şeytan, bu mantıkî yöntemi kullandığı için, sehven de olsa mantığa olumsuz bir anlam yüklenmiştir. Halbuki kabahat, mantıkta değil onu kötü niyetlerle kullanan şeytani/nefsanî duygularda gizlidir.
Şöyle ki şeytan, “zekice” mantıkî kıyaslama yöntemini kullanarak, C. Hakkın belirlediği bir ilkeye karşı çıkmıştır. Şeytan, Allah’ın kendi uhdesinden yarattığı toprağın yanında ruh da taşıyan insanın manevî üstünlüğünü, gururundan dolayı kabul edememiştir. Bunu gizlemek için de şeytan, ateş ile toprağı kıyas edip kendisinin ateşten ve insanların ise topraktan yaratıldığını var sayarak, kendisinin insandan daha üstün olduğunu iddia etmiştir.
İnsan sadece toprak ve ateş ile kıyaslanırsa şeytanî mantık bir noktaya kadar doğru olabilir. Ama bir hakikat göz ardı edilerek mantık yürütülürse işte o zaman mantık, yerli yerinde kullanılmamış olunur ve kişi, yanlış bir sonuca varır ve manevî yönden tehlikeli bir uçuruma sürüklenebilir. Çünkü şeytanın bilinçli farkındalığı çok gelişmiş olduğu halde nefsanî/mantıkî zekâsına güvenerek, itaat ve teslimiyet şuurunu bir yana atmış ve insanın Allah tarafından kendisine üflenen ruhu bilerek görmezlikten gelmiş ve dolayısıyla lanetlenen varlıklar kapsamına girmiştir.
Netice itibariyle Allah’ın emrine asi gelmiş ve bunun neticesinde kaybedenlerden olmuştur. Biz insanlar da kaybedenlerden olmamak için, mantık meziyetimizi doğru olarak kullanmak mecburiyetindeyiz. Onun için değişik mantık oyunlarını ortaya koyarak, işlediğimiz hata ve günahlarımızı reddetmeyelim, kabul ve pişmanlıktan sonra tövbe edelim. Bizi mantıkî kıyaslama ile çoğu zaman isyan ettiren nefs-i emmaremizi kınayalım, ona güvenmeyelim. Rahmeti ilahiden umudumuzu kesmeyelim ve mantığı akl-i selim ile kullanalım.
İşte o zaman akıl-ruh hastalıklarının herhangi birisine yakalanmayız. Çünkü zekânın ve mantığın yanlış kullanımı sonucunda kişi, hakikaten sadece akıl-ruh dengesini değil imanını dahî yitirebilir. Dolayısıyla akıl ve ruh sağlığının korunmasına yönelik gayretlerin başında, kişinin manevî özerkliğine önem verme, stres yapan etmenlere karşı mücadele etme, akıl hastalıklarına yol açan mantıkî hata etmenlerini belirleme ve bunlardan sakınma gelmektedir.
Tefekküre açık olan aklımızı (akl-ı hüccet) kullandığımız sürece ruhun inkişafı ile ortaya çıkan, kendini idrak eden, ilâhî emir ve yasaklardaki espriyi anlar ve bu sayede mantığı yerli yerinde kullanabiliriz.
Ve hatta tekvinî yani yaratılışla ilgili emirleri okur, teşriî yani İslâmî hükümlerle ilgili disiplinleri kavrar (aklü’t tecrübe), okuduklarımızı sürekli olarak terkip ve tahlile tâbi tutarsak, mantık vasıtasını da en faydalı ve anlamlı bir şekilde ilim yolunda değerlendirebiliriz ve marifetullah mertebesine ulaşabiliriz.
C. Hak, bizlere mantığımızı istikamet üzere değerlendirmeye nasip etsin ve Kendisine manen yaklaşmamıza etkin ve hayırlı bir vesile kılsın. Âmin.
Prof. Dr. Ali Seyyar
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…