İnsan, yaratılışı bilinmezlerle başlayan, erişilmez özellikleri ile gelişen ve sonunda sırları ile beraber geldiği yere dönüp gitmeye direnemeden tıpış tıpış giden bir varlıktır. İnsan, kendi iç zenginliklerini tanıyamayacak kadar cahil, cehaletini idrak edemeyecek kadar gafil ve bir o kadarda ilgi yoksunu garip bir varlıktır. Hem doğru rotadan uzaklaşan bir şaşkındır.
Kâinat mülkünün sahibi Allah Teâlâ bunu, ilginç bir ifade ile dile getirir. Biz, gerçekten insanı en güzel bir kıvamda yarattık. Sonra da onu aşağıların en aşağısına bıraktık. (Tin:95/4,5)Evet, insan, gerçekte çok değerli bir varlık olarak yaratılmış önemli olduğuda bildirilmiştir. Ancak büründüğü kimlik ve takıldığı psikososyal evreler yüzünden aslî değeri olan en güzel kıvamından soyutlanır. Bu soyutlanmanın devamı ve sonu genelde kötü olur. Din vakı’asında da ayni kural geçerlidir. Hazreti Âdem aleyhisselamdan Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme kadar dinin temeli, hak, adı İslamdır. Din, insan denen varlığa en güzel kıvamı veren ve sonsuz geleceğini garantileyen ideal sistemdir.
Dinin temel kurallarına uymayan farklılaşır, aykırılaşır. Düşmanlık dürtüsü de bundan sonra başlar. Bu düşmanlığı Yahudi kavmi Hazreti İsâ aleyhisselama karşı başlattı. Çünkü Hazreti İsâ aleyhisselam, Yahudi kavmine tevhid dinini tahrip ettiklerini haber verip uyardı. Onlar ise düşman oldular. Hiristiyanlar da Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin dünyaya teşrifi ile kendilerinin de mensubu oldukları tevhid dini İslama ve dolayısı ile Müslümanlara düşman oldular. Çünkü İslam, Kitabı Kur’an’ı Kerim ile hirstiyanların, Tevhit dinini tahrif ettiklerini haber verdi. Oonlarda kendilerine doğruyu öğütleyene düşman oldular.
Düşmanlık psikozu, önce insana kendini unuttur. Hiristiyanlar mensubu oldukları dini, tahrip ettiler. Müslümanlar da daha farklı girdaba kapıldılar, Kur’an dışına sürüklendiler. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah’a âittir. İşte Rabbim Allâh budur. O’na dayandım, O’na yöneldim. (Şurâ:42/10) diyemediler. Kur’an’daki uyarılara muhatap oldular; Ey müminler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve yardımcı edinmeyin. Yoksa cezalandırılmanız için Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istersiniz. (Nisâ:4.144) Böylesi uyarıları anlamayanlara Kur’an uyarıları devam eder. Kâfirler birbirlerinin velileridirler. Eğer siz, velilik gereklerini yapmazsanız yeryüzünde fitne çıkar yayılır ve büyük kargaşaya yol olur. (Enfal:8.73)
Bu günkü manzara bunu açıkça göstermektedir. Bu ayetler, müslümanları ciddi boyutlarda uyarmaktadır. Kur’an uyarılarına aldırış etmeyen müslümanlar amansız bir kuşatma altındadırlar. Bu vahameti anlamayacak kadarda ilgisizdirler. Gaddar haçlılar ve zâlim Siyonistler İslam âlemini fiilen işgal altında inim inim inletmektedirler. Haçlı ve siyonist baskıları ve düşmanca saldırıları gittikçe yoğunlaşmaktadır. Avrupa kıtasının hiristiyanları Yanlızca veraset savaşları ile uzun zaman birbirlerini yamyam gibi yemişlerdi. Fakat şimdi, Kandırdıkları ve morfinledikleri İslam milletleri ma’küs talihlerini yenmek üzere yaniden uyanış mücadelesi vermeye başlayınca katil ruhlu misyöner ve siyonist kâfirler, müslümanların üzerine dehşetle çullanmaya kalkıştılar. “Elküfrü milletün vahideh” “kâfirler tek millettir.” Bu hüküm ne kadar gerçekmiş! Bu hakikat ile kendini açıkça göstermektedir.
Yüzlerce yıl tüm medeni kurumlarıyla ve adaletle birçok ülkeyi yöneten ve hiçbir surette asimilasyona tevessül etmeyen Osmanlının bütün maddi ve manevi değerlerini çalan ve tarumar eden haçlı kalıntıları ve siyonist zâlimleri bugün hâlâ değerlerimizi tahrib etmeye çalışmaktadırlar. İşte bunun karşısında sorumluluk hisseden her Müslümanın yeniden iman etmesi ve “cihadı ekber” ruhu ile değerlerini sahiplenmesi gerekmektedir. Bunu başarmak için müslümanlara cihan devletleri kurduran Kur’an ve sünnetin özüne dönmeleri şarttır. Her alanda; Ey resûlum! Sen ve beraberindeki tevbe edenlerle beraber, emr olunduğun gibi dosdoğru hareket et. (Hud:11/112) Biz müslümanlar anlasak da anlamasak da bu muhteşem emre uymanın mücadelesini verme zorundayız. Alternatifimizin olmadığını unutmamalıyız. Sebep aramadan düşmana prim vermemeliyiz.
Onun için, Kur’an ve sünnete sarılarak yeniden aileyi eğitme zorundayız.
Bu ise, iman gereğidir ve namus borcudur. Esselamu aleykum.
İlhan ORAL
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi