Modernizm toplumlara öyle bir tarih/zaman tasavvuru kabul ettirdi ki, toplumlar nasıl bir bedbahtlığa duçar olduklarını fark edemiyorlar bile. Üstelik bunu, dünya hayatının, insanlık piramidinin zirvesinde bulunan peygamberlerden ilki ile yani Hazreti Âdem’le başladığına inanan Müslümanlarla Ehl-i Kitap olan Yahudi ve Hristiyanların yeryüzündeki insan varlığının kahir ekseriyetini teşkil ettiği halde yapabildi.
Bu tasavvur/tez insanlık sürecinin, en ilkelden mükemmele doğru uzanan doğrusal bir düzlem olduğunun kabulüydü. Bu yeni kabule göre insan, ininde bir hayvanken Mağara Devri, Taş Devri, İlkçağ, Ortaçağ, Yeni, Yakın, Uzay ve nihayet İnternet Çağı olarak almış başını gidiyor(!)
İşin asıl acı olanı ise, ilk insan ve ilk peygamber olan Hazreti Âdem’e Cenab-ı Allah’ın “bütün esmayı[1]” öğrettiğini ve onun yeryüzüne indiğinde ilk binayı –Beytullah’ı- yaptığını[2] Kur’an’ı Kerim’in bildirmesi ile bilen Müslümanların bu zokayı yutmuş olmalarıdır.
Düşünsenize!
Yaşadığınız her an, modern kabul ve tasarıma göre, ilkelden mükemmele giden tarih/zaman düzleminde geriye düşüyorsunuz. Yaşadıkça olgunlaşmıyorsunuz, bilginiz ve görgünüz artmıyor. Sadece az sonra çöp olacak bir yığın bilginin ve sorgusuz sualsiz girmeniz gereken davranış kalıplarının bedbaht bir hamalı oluyorsunuz. Size, artık bunu kullanmalısınız, diye sunulan/dayatılan bir dünya dolusu alet- edevat, eşya ve makinanın nesnesi durumundasınız. Size onları kullanacağınız söyleniyor ama hakikatte siz, her gün çeşitlenip değişen makine ve eşyaların istismar ettiği bir zavallısınız. Ancak daha da tuhafı bunun farkında değilsiniz, farkına varır gibi olan ya da varanlardan hiç hazzetmiyor, onlara istihza ile bakıyor hatta acıyorsunuz.
Sahi, her nefeste biraz daha fosile dönüştüğünüzün farkında mısınız? Zaman sizi mukadder sona doğru taşırken, içinde yaşadığınız aileniz, sosyal çevreniz ve ait olduğunuz milletiniz nezdinde olgunlaşıp kemal bulmuş bir değere dönüşmüyor, tam tersine yaşı ilerledikçe piyasanın değişim hızına intibak kabiliyetini yitirmiş bir zavallıya dönüşüyorsunuz. Sadece ömrünüzü harcayarak sahibi olduğunuz şeylerin değil, onlarla birlikte sizin de modanız geçiyor.
Ben demiyorum, modern kurgu böyle. Bu arada “siz” derken söz gelimi diyorum. Tabii ki hepimiz bu durumdayız.
Oysa tarihin iyi, güzel, faydalı ve adil olan bir başlangıcı vardı. Yani yeryüzünde insanlık macerası bir peygamberin rehberliğinde ve marufun egemenliğinde başlamıştı. Ne zaman ki insanlık çığırdan çıkıp, marufa sarılmayı bırakıp, Hakkı batıla bulayarak zulme saptı ise, yine bir peygamber eliyle insanlığa Hakkın ve marufun öğretildiği tartışma götürmez bir hakikat idi. Tarih macerasının böylece bir oluş ve bozuluş halinde bir deveran olduğunu en başta Müslümanların biliyor olması gerekirdi. Ama ne yazık ki onlar da ilerlemeci tarih tasavvurunun müşterisi oluverdiler.
İşte bu ilerlemeci zaman algısına göre, bir adım sonrası bir adım öncesinden mükemmel(!) Ee, tabii olarak bir adım öncesi de bir adım sonrasından ilkel/demode(!)
Yani çocuğunuzun, torununuzun, torununuzun torununun sizden alacağı hiç bir şey yok. Zira siz ilkeli, o ise size göre mükemmeli temsil ediyor. Siz devrinizde kullandığınız ve artık tedavülden kalkan eşya, alet- edevat ve makinalarla birlikte hurdaya dönmektesiniz. Aynı kaderi sonra gelenler de yaşayacak elbette.
Modernitenin hükmü altında olan dünyada, yaşın kemale ermesi, ihtiyar/irade sahibi olmak yani ihtiyarlamak diye bir şey yok, gün gün demode olup çöp olmak var. Tıpkı bize sunulduğunda gayet şık tasarımlı ve kullanışlı olduğuna peşinen ikna olduğumuz, ama çok geçmeden demode olup bir ucubeye dönen/dönüştürülen arabalar, telefonlar, bilgisayarlar ya da bilumum eşya gibi…
İnsan bu iflah olmaz değişim macerasında tükendiğinin farkında değilken, geçmişe ait değerler, tecrübeler, eserler, ulu sözler, yüce kitaplar onun için sığ bir nostalji kıymetindedir ancak. Onları bugün için geçici bir beğeni nesnesi yapar ve onlar üzerinden görünürlük yakalayabilirse ne âlâ.
Sırf, modernizmin/kapitalizmin kendi çıkarı için ters yüz ettiği tarih/zaman algısından dolayı, kendi evladı ya da kendinden sonra doğan her hangi kişiden daha ilkel durumda olmaktan daha bedbahtlık var mıdır?
Böyle bir vasatta aile, okul, eğitim, terbiye, yetiştirme gibi şeylerin hepsi hayatla/hakikatle bağını koparmış trajikomik bir tiyatroya dönüşmez de ne olur? Her geçen gün kendi çocuğundan geriye düşüp teknolojik değişim karşısında “gülünçleşen” bir ebeveyn çocuğunu nasıl terbiye edip yetiştirebilir. Ya öğretmen! Kendi zamanıyla dersine girdiği çocukların çağı arasındaki makas sürekli açılırken, ondan eğitim ve rehberlik görevini ifa beklenebilir mi?
Farklı cevabı olan varsa buyursun!
Şaban ÇETİN
[1] Bakara 31
[2] Âlu İmran 96
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…