Cihad, tarihte ve günümüzde ahlâk, hukuk ve sınır tanımayan ölüm makinası savaşları, adalet, merhamet, empati ve barışa ve de ahlâk ve hukuka kavuşturan, barış esaslı dengeli mücadelenin adıdır.
“…her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir…”(Mâide.5/32)
Cihad insan öldürmek değil; insan kazanmak, insan kurtarmak, hayatı ayağa kaldırmak, doğayı diriltmektir.
Cihad, gerçekten İnsanlara ve insanlığa hayat veren bir ibadet iken modern dönemlerdeki vekâlet savaşlarında taşeron örgütlerle birlikte vahşice insan öldürmeye evrildi maalesef.
Gazze, bir ayna gibi cihad ile savaş/zulüm, soykırım arasındaki muhteşem farkı, dünyanın gözü önüne serdi.
Rehine takasında İsrailli rehinelerin Hamas‘ın/müslümanların kendilerine yaklaşımı hakkında; “BİZ ONLARDAN SADECE İNSANLIK GÖRDÜK.” şehadeti, cihadın İnsani ve İslami değerleri, herkese ve her hayata taşımakta müslümanların ne denli bilinçli, sorumlu ve tutarlı davrandığını bütün dünyaya göstermiştir.
İsrail bir yanda “BİZ ONLARDAN SADECE İNSANLIK GÖRDÜK.” diyen ve bu güzel şahadette bulunan vatandaşlarının ağızlarını kapatırken diğer yanda ise kendilerinin serbest bıraktığı Filistinli esir ve rehinelerin aç, susuz, hasta, halsiz hatta hafızasız, bitik, şiddet ve işkence artığı halleri, İsrail’in Siyonistlerin ne denli yabani, vahşi, sadist, narsist bir işkenceci olduğunu cümle alem dünyaya göstermiştir.
Bu iki sahneden 1.si, cihadın ahlâk, hukuk, adalet, merhamet eksenli insanı yaşatan, insaniyet abidesi o fonksiyonunu gösterirken, 2.si ise siyonistlerin savaş bile denilemeyecek ölçüdeki barbarlıklarını, soykırımını, ölçüsüz-sınırsız öldürme, şiddet, işkence ve zulmünü ispatlamıştır.
İslam’da savaş, saldırı, işgal, sömürü ve zülüm karşısında başvurulan son çaredir ve sadece savunma/nefsi müdafa savaşıdır. İslâmda aslolan barıştır barış.
“Şayet düşmanlar barışa yanaşırlarsa, sen de barış yanlısı ol ve (endişe etme, gerekli tedbiri aldıktan sonra), Allah’a güven. Kuşkusuz O, her şeyi işitendir, bilendir.(Enfal,8/61)
Barış ve andlaşma sevgi ve saygı yaratır, savaş ve zulüm ayrılma ve düşmanlık doğurur.
İran Sasanî kralının/kisrasının, hz.Ömer’in barış elçisi Rib’î b. Âmir’e sorduğu soru çok dikkat çekicidir. “— Siz Araplar deve sütü İçmekten, keler/kertenkele eti yiyip kumlar üzerinde yatmaktan başka bir şey bilmezdiniz; NE OLDU? SİZİ BURAYA GETİREN NEDİR?
— Biz sizlere geldik ki içinizden dileyenleri kula kul olmaktan çıkaralım ve sadece Allah’a kul olmalarını sağlayalım, özgürleştirelim.
— Yine insanları dinlerinin zulmünden İslam’ın adaletine kavuşsunlar diye geldik.
— Sizleri dünyanın darlığından, sıkıntısından, psikolojik travmalarından çıkaralım da
hem dünyanın hem de ahiretin engin mutluluğuna, barış ve esenliğine kavuşsunlar diye geldik.(Tarihu Taberî,2/401)
İşte cihad, insanın özgürlüğüdür; iradesine, inancına ve hayatına vurulan beşerî prangaları kırmasının bilgi, bilinç, heyecan ve hareketini ayağa kaldırmasıdır.
Ne dinde, ne yaşamda ne de inanç ve ibadetin hiçbir yerinde zorlamanın zerresinin olmadığı gerçeğini, insanın ve insanlığın merkezine yerleştirmektir cihad. Bu bilinç ile şiddetin, terörün, işkencenin, şantajın, öldürmenin olduğu her bir yerde; ne din olur, ne ahlâk bulunur, ne de insanlık kalır. İşte insana nefes aldıran, özgür kılan ve dünya-
ahiret saadeti kazandıran ilkeyi koyan Allah’tır.
“Dinde zorlamanın hiçbir türü, çeşidi ve şekline yer yoktur!”(Bakara,2/256)
Zorla gelen din, din değildir. Zorla yaptırılan ibadet, ibadet değildir. Zora ve zorlamaya mecbur bırakılan insan özgür değildir. Sadece ya köledir ya sürüdür, ya da nur topu gibi bir münafıktır ve’s-selam.
NURİ ÇALIŞKAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-