islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5130
EURO
36,4631
ALTIN
2.955,44
BIST
9.112,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İNSANIN TOPRAKLA İMTİHANI

Malum ya, insan topraktan yaratıldı. Aslında bu yaratılma meselesi, olup bitmiş bir vaka değildir. İlk insan yaratılalı beri, hepimiz, toprak üzerinde ve topraktan neşet edenleri yiyerek, içerek yaşıyoruz.

İNSANIN TOPRAKLA İMTİHANI
11 Şubat 2022 09:21
A+
A-

Malum ya, insan topraktan yaratıldı. Aslında bu yaratılma meselesi, olup bitmiş bir vaka değildir. İlk insan yaratılalı beri, hepimiz,  toprak üzerinde ve topraktan neşet edenleri yiyerek, içerek yaşıyoruz. Yani hücrelerimiz sürekli topraktan gelen gıdalarla yenileniyor. İşte bundan dolayıdır ki, insanoğlu, her an yaratılmaya devam ediyor.  

İnsanın mayası toprak, yiyip içtiği topraktan,  üzerinde ömür sürdüğü toprak ve nihayetinde onu sarıp sarmalayarak hikâyenin en başına döndürecek olan da toprak. Dolayısıyla, ‘insan ve toprak münasebeti, insanın kendisiyle münasebetidir’ dersek, hakikat dışı bir söz söylemiş olmayız. 

Âşık Veysel, “Benim sadık yârim kara topraktır.” derken, bir çiftçi çocuğunun, ya da gözleri görmediği için kendisine topraktan özge bir varlığı yâr addedemeyen bir biçarenin hislerini ifade etmiyordu. O, kadim hikâyemizin en esaslı ipucunu elimize tutuşturuyor, topyekûn insanoğlunun kalbi ve vicdanı olarak konuşuyordu. Veysel, Veysel olarak değil, insanlık adına, insan olarak söylüyordu: 

“Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır”

Bana, “Dünyanın çivisi yerinden ne vakit oynamıştır?” diye sorsanız, size, ‘İnsanoğlu toprakla ve toprağa bağlı olanlarla yaşama itiyadını terk edip makinalara bel bağladığı zaman dünyanın çivisi yerinden oynamıştır.’ derim. Yerinden oynayan çivinin çoktan çıktığını söylememe sanırım gerek yoktur. 

Günün birinde batılı insan, haramilikten yığılmış servetin tahrikiyle,  buharlı makinayı icat etti.  Artık yaşamak için toprağa bağlanmasının gereksizliğine hükmetti. Buharın gücünü ve makinayı keşfedenlerin alıp yürüdüğünü görenler, kendilerinin toprakta esir olduklarını düşündüler ve toprakla bağlarını, ayak bağlarını çözer gibi çözdüler. Herkes topraklarını terk ediyor, devasa makinaların homurtuları ve bir ejderhanın soluğu gibi, bacalarından kara dumanlar yükselen fabrikaların bulunduğu şehirlere yöneliyordu. Kimsenin ardından değil sapan taşı top güllesi bile yetişmiyordu. Kaçan kurtuluyordu. Babalar oğullarına, “Var git evlat, buralarda bizim gibi “kara yesir” olma!” diyor, gelinlik kızlar şehirden gelecek bir kısmetin hayalini kuruyordu. 

Hikâyeyi az çok herkes biliyor. Toprakla aramızı bir hayli açtık. Muhayyel bir yeryüzü cenneti uğruna makinaların şefaatine sığındık. Ancak makinaların şefaati de, hepimizi sevdasına düştüğümüz cennete eriştiremedi. Makinalar, kendilerini doğuran akıl ve “ahlakın” sahiplerine ayrıcalıklı davranıyor, küçük bir azınlık alıp yürürken geride kalanların payına sükûtu hayal kalıyordu.

Yazımızın başlığı itibariyle mevzumuz çok geniş. Başımıza gelenleri etraflıca anlatmaya bir köşe yazısının sınırları kâfi gelmez. Şairin dediği gibi “Derd çok, hem-derd yok, düşmen kavî, tâli’ zebun” O yüzden, meseleye dair sözümüzü, biraz genelden özele doğru daraltarak meramımızı anlatmaya gayret edelim.

Toprakla hayati ve hissi bağlarımızı çoktan kopardık. Ancak o bağların yerine yeni bir bağ icat ettik: Rant bağı. Şimdi toprağa ne Veysel gibi ne de “Hor bakma sen toprağa toprakta neler yatur / Kani bunca evliya, yüz bin peygamber yatur”  diyen Yunus gibi bakıyoruz. Artık toprağa olan alakamız,  bize, kısa yoldan köşeyi dönme imkânı sunup sunamayacağı cihetiyledir.  Şehirlere hücum eden/akıtılan milletimiz, bir karış toprak bırakmamak üzere apartman dikti, şimdi o apartmanlar evrim geçirip plaza oldu. Önce şehirlerde canına okuduk toprağın; beton ve asfaltla kefenler gibi sardık. Şimdi “necip halkımız” şehirlerin yakınlarındaki toprağın, köy ve beldelerin canına okumakla meşgul. Biraz palazlanan herkes, köylünün elinde kalan son tarlalara da villa, yazlık, “hobi bahçesi” yapmak ya da en basitinden bir konteyner koymak suretiyle, şımarıklığını cümle âleme karşı teşhir etme sevdasına kapıldı. Topyekûn büyülenmiş gibiyiz. İdrak ve basiretten yoksun, her ne piyasa yapıyorsa peşine gözü kapalı düşüyoruz. 

Tarım arazisi olması gereken topraklar, rant elde etmek saikiyle sürekli el değiştiriyor. Bu şekilde toprak fiyatları almış başını gidiyor. Çiftçinin işlemesi gereken topraklar spekülatörlerin elinde bir yosma muamelesi görüyor. Kendisi bozulan insan, şimdi toprağı da tahrip ediyor. Toprak, Veysel’in “Cömertlik toprağa verilmiş haktan” dediği varlık olmaktan hızla uzaklaşıyor.  O, artık, “Hakk’ın gizli hazinelerini” insanoğluna cömertçe sunan bir “ana” olmaktan çıkıp hesapsız bir hırs ve tamahın nesnesi haline geliyor. Kısaca toprak insanoğlunun altından kayıyor. 

Büyükşehirlerin içinde bulunduğu garabeti zaten biliyoruz. Ancak bu durum Anadolu’nun neredeyse her yanına sirayet etti. Küçücük ilçelerde bile on katlı kule binalar yükseliyor. Geçtiğimiz ay kaldığım köyümden, zaman zaman akrabayı ziyaret ya da alışveriş için Yozgat’ın Sorgun ilçesine gittim. Yıllar evvel tek katlı, bahçeli ve müstakil evlerden müteşekkil olan ilçe, şimdi betonlaşmada ve trafik yoğunluğunda Ankara’yı ve İstanbul’u aratmıyor. Müstakil evlerin birçoğu metruk, kalanlar da terkedilmek için bir ayağı çukurdaki sakinlerinin çukura yuvarlanmasını bekliyor. İlçede ağırlıklı yapılaşma 10-12 kat civarında.

Köyden ilçeye gidip gelirken, şehrin kenarlarındaki tarlara yapılan yazlık evleri gördükçe yüreğim cız etti. Hikâye aynıydı. Yerleşim yerlerini önce beton ve asfalt cehennemine çeviriyoruz. Ardından, burası çok bunaltıcı oldu, diye civardaki tarım arazisi ve meralara kendimizi atıyor ve oraların da canına okuyoruz. Şaka gibi yahu!  Müstakil evi gözden çıkarıp hevesle apartmana taşınanlar, şimdi nefes almak için şehrin dışında müstakil ev peşine düşüyorlar. Onlara apartman dairesi pazarlayanlar, şimdi de yazlık, hobi bahçesi pazarlıyor. Güzelim tarım arazileri, siyasetçi/bürokrat, emlak komisyoncusu, müteahhit ve “yatırımcı” sarmalında pespaye ediliyor.

Bu, aklın dumura uğramasıdır, kalbin ve vicdanın hükmünü yitirmesidir. Bir millet bu kadar pusulasını şaşırır mı? Neredesin ey feraset! Neredesin ey basiret ve vicdan!

Bir TV kanalında, Batı Anadolu’da çiftçilik yapan bir ailenin yaşlılarından bir teyze konuşuyordu: “Biz Balkanlar’dan işgal sonrası geldik, gelirken babam bize ‘parayı, altını boş verin yanınıza sadece tohumları alın, onlar olduğu müddetçe sıkıntı yaşamazsınız’ dedi” diyordu.

İnsanımız, bütün bu olup biteni salim bir akılla tartıp düşünmeden ve dahi bu duruma itiraz etmeden, “Yaz ayında sebze-meyve neden bu kadar pahalı?” diye şaşırıyor. Peki, ahalinin işleriyle muvazzaf olanlar ne yapıyor? Onlar, şehirleri daha da azmanlaştırmanın ve çevresine yeni şehirler kurmanın derdindeler.

İşine hor bakan boynuna torba takar.” diye bir atasözümüz var. Ben onu biraz değiştireyim: Toprağa hor bakan boynuna esaret zincirini takar. Vesselâm.

  1. Yesir: Esir
  2. Fuzûlî: Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talih güçsüz/aciz.
  3. Kani: Hani                                                                                                                                                                                                                                                Şaban Çetin
Yorumlar
  1. Mehmet Dursun dedi ki:

    Çok doğru tesbitler Allah razı olsun kalemine yüreğine sağlık aynen hislerimize tercüman oldun

  2. Dilaver Koçar dedi ki:

    S.A. Şaban bey Kardeşim. Sizin gibi bir İnşaat Mütahhitin bunları yazması ne kadar anlaşılmaz bir tenaküs isede. Soru şu bu gidişatı düzeltmek için. Ne yapacağız. Mesela siz İnşaat işlerinden vazmı geçeceksiniz.?

  3. Hayriye unal dedi ki:

    Kalemine yüreğine sağlık Allah razı olsun çok güzel bir yazı olmuş şifa olur inşallah aleme bir yanlışı kalemle düzeltmek sünnetini yerine getirmissin kalemine kuvvet kardeşim🌹