Düşüşün ve Sürülüşün Hikâyesi…
Anlamın en temel göstereni, insan ve yeryüzü macerası bağlamında ortaya konacak olan yorumlamadır. İnsan, yeryüzü ve yaşam merkezli bir yorum ile anlam dediğimiz hikâye açığa çıkar. Hikâye diyorum, çünkü anlam bir hikâye üzerinden şekillenmektedir. Belirli bir süre ve bu belirli sürede meydana gelen tercihler ile verilen süreden sonra karşılaşacağın yeni yaşam formunun biçimini, ruhunu ve inayetin niteliğini belirlemiş oluyorsun…
İnsan, yeryüzüne düşmüştür. Bu düşüş, cennet makamından yeryüzü zorluğuna/zorbalığına bir düşüştür. Cennet ile imtihana tabi tutulmayı eş değer görmek imkânsızdır. Bu yüzden bir düşüşten söz edilmektedir. Fakat burada bir düşüş ile birlikte bir yükselişi de içinde taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Yükseliş, düşüş sonrası yapılan tercihlerin niteliği ile orantılı bir şekilde başarılacak olan şeydir.
Düşüşü de bir hicret olarak yorumlamak mümkündür. Hicret, cennetten kovulma ile başlıyorsa, yeni bir başlangıcı da içinde taşımaktadır. O zaman düşüş aynı zaman bir yeni başlangıç ve eskiye göre daha iyi şartlara haiz olmayı da içerecektir. Bunu yeryüzü serüvenimizde de gözlemlemekteyiz. Tecrübe ile sabittir ki, yeni başlangıçlar, doğru bir seyir izlenirse daha iyi imkânlara taşıyan bir olgudur.
Yaratılış formunun anbean yeni bir forma dönüşürken eskiyi geride bıraktığı ve yaratılış sürecinin sürekliliği içinde hep yeni bir forma bürünerek devam ettiği gerçeğini dikkate aldığımızda, insan, hicret sayesinde sürekli yeni bir form üzerinden daha da yükseğe çıkma ve yükselişini sürdürmeye devam edebilecek bir potansiyeli taşımaktadır. Bu potansiyeli doğru bir zeminde harekete geçirme adına gönderilmiş vahyin ilkelerini yaşamın temel ilkeleri haline dönüştürdüğü zaman insan, kendi istikametini de belirlemiş olur.
Dikkat edilmesi gereken temel şey ise; düşüşün öyküsünü de içeren, Âdem’in yaratılışı ve şeytanın kıyas yoluyla ilahi bilginin dışında kendi bilgisine yaslanarak şeytanlaşması ve kovulması üzerinden ilahi bilginin kurtarıcı özelliği daha da anlaşılır hale gelecektir. Bu öyküdeki düşüş, insana sunulan en önemli bir atılım öyküsünün başlangıç adımını işaret eder.
İnsan, yeryüzüne düşüşten sonra ilahi inayetin kendisine ulaşması, tövbe etmesi, kendi yolunu çizmesi ve şeytanın ayartılarına karşı, ilahi bilginin sağlayacağı koruma ile yoluna devam etmesi ile kurtuluşunu sağlayacak adımları atabilecektir. İşte bu adımlar, ona öyle büyük ve güzel bir gelecek hazırlayacak ki ‘düşüş’ onun en büyük hediyesi olacaktır. Bütün mesele insanın kendi tercihlerini dikkatle ve itina ile yapması, geleceğini heba etmeden bugünü doğru bir şekilde yaşama gayretine sahip olmasıdır.
Neredeyse bütün peygamberlerin, kendi yaşadıkları yerlerden hicret ederek başka diyarlara göçtüklerini biliyoruz. İçinde var oldukları toplumsal şartlara muhalefet ederek başkaldırıda bulundukları için dışlanmışlar ve sürülmüşlerdir. Buradaki sürülme ile düşüş arasındaki benzerlik bizi yanıltmasın; düşüş, bir imtihan ve yükselişin zemini olarak verilmiş bir hediye iken, sürülme, düşmanlık ve kendini gerçekleştirme zeminini yok etme arzusunun dışa vurumudur. Ama her sürülüş kendi içinde bir inkılâbı doğurmuştur.
İster bir düşüş, ister bir sürülüş meydana gelsin, insana yaratılış formunun tabiatı gereği, yeni bir imkân, yeni bir başlangıç ve yeni bir hareket zemini doğurmaktadır. Düşüş kavramının kendi otantik yapısı gereği, bir inişi, bir değer kaybını da içermektedir. Ama bu düşüş aynı zamanda yeni bir değer üzerinden bir yükselişi ve değerin artışını da beraberinde taşımaktadır. Bu şu demektir: her kavram, insana içkin bir anlamlandırma serüvenine sahiptir. Kavram, insanın tavır, edim, davranış ve hareketleri ile sürekli yeni anlamlara kanat açmaktadır.
Bu durum bize; insanın Allah katındaki değerini, ona yüklenen anlamın yüceliğini ve insanın kendi anlamını bulduğu zaman, ilahi inayeti celbederek kendi yükselişini devam ettirecek bir potansiyeli ve istidadı taşıdığını da göstermektedir.
İnsan, yaşamını sürdürürken ortaya koyduğu tercihlerle Allah ile ilişkisinin niteliğini de belirginleştirmektedir. Bu nitelik, aynı zamanda insana kendi değerini yükleme fırsatı doğurmaktadır. Allah, insana merhamet ile yaklaşmakta ve Rahman sıfatının tecelli ettiği en büyük mekânın ise insan olduğunu işaret etmektedir. Her yaratılmış varlığın bir anne rahmine olan ihtiyacı ve anne şefkatinin özellikle de insan evladı için vazgeçilmez bir yaşam formu olduğunu da hatırladığımızda ilahi inayetin insana dair gücünü ve çokluğunu işaret eder.
O zaman insan, düştüm diye korkmamalı, ayağa kalkamamaktan korkmalıdır. Ayağa kalkmak, aynı zamanda insanın miracıdır. Ayaklanmak, bir isyanı; insanı Allah’tan uzaklaştıran her türlü düşüklüğe karşı bir isyanı işaret eder. Namaz kıyam ile betimlenir. Namazdaki kıyam, insanın Allaha kurbiyyetini ve Allah’a uzak düşmeyi sağlayacak her şeyden kopup uzaklaşmayı beraberinde taşıyacak bir eylemliği temsil eder.
İnsan, değerlerine sahip olduğu zaman, Allah’tan başka hiçbir güce boyun eğmediğinde, dışlanır, sürülür, saldırıya uğrar, ama sürekli yeni bir başlangıç için gereken kudretin kendisinde saklı olduğu gerçeğine yaslanarak yeniden ayağa kalkar, kıyam eder ve her türlü şeytani ayartıyı yerle bir eder. İşte hicretin derin anlamı, düşüşün cennetle yeniden taçlanması, insanın miracı olarak yükselişinin temellendirilişinin anlamı burada açığa çıkar.
Bu durum insana, sürekli pes etmeden yeni bir başlangıcın imkânını sunar. Tıpkı Muhammed as’ın Mekke’den Medine’ye hicreti ile yeni müjdelere ve yeni imkânlara kavuştuğu ve kendisinden sonraki bütün bir insanlığa da din-i mübini İslam’ı hediye bıraktığı gibi…
Abdulaziz Tantik
“Bütün mesele insanın kendi tercihlerini dikkatle ve itina ile yapması, geleceğini heba etmeden bugünü doğru bir şekilde yaşama gayretine sahip olmasıdır.”
Emeğinize yüreğinize sağlık kıymetli hocam