Aile olmak, yeni bir yuva kurmak başlangıç noktasında belki de en muallakta kalınan, en dikkat gerektiren süreçtir. Erkek ve kadın birbirini çeker, etkiler ve etkilenirler. Bunun yanında sevgi, saygı, aşk ve mutluluk hisleriyle birbirlerine bağlanır. Bu hisler birliktelikle sonuçlanacağı gibi bazen sonuçları acı verici, istenmeyen şekilde olabilir. Kişiler birbirlerine uyumlu olduğunu düşünüyor ve bu birlikteliklerini bir yuvaya taşımak istiyor ise dünyanın oluşumundan bu yana olmazsa olmaz müessese evlilik gerçekleştirilir. Peki bu evlilik nedir?
Birlikteliklerin resmi bir nitelik taşıdığı, dinimizce de sünnet olarak görülen ve aile olmanın gerekliliklerindendir. Evlilik müessesi ciddi bir iş oluşuyla bazen mizah konusu olmuş bazen ise hiçte gülünç olmayan anıları içinde barındırmıştır. Bu anılardan birçoğunda “evlendikten sonra değişti” cümlesinin geçmesi araştırmaları farklı bir boyuta taşımıştır. Evlilik midir insanları değiştiren?
Aslına bakıldığında olay tam olarakta bu şekilde gerçekleşmiyor. Evlilik öncesi görüşme, nişanlılık gibi dönemler ne yazık ki bir insanı tamamen tanımak için yeterli olmuyor. Karşımızdaki insanın neyi sevip neyi sevmediğini bilmek, sinirlendiğinde nasıl tepki gösterdiğini, mutluluğunu nasıl ifade ettiğini öğrenmek zaman gerektiren durumlar olabiliyor. Bundan dolayı bu dönemler tanımaya tam olarak yetmiyor ya da sevgi, aşk, tutku denilen duygular ya da evliliği gerçekleştirmek için başka motivasyonu olan kişiler (aile evinden ayrılmak vs.) karşılarındaki insanı kendi isteklerinin dışına çıkarmak istemiyor. Görmek istediği gibi görüyor, anlamak istediği gibi anlamlandırıyor. Şiirlere dize olmuş “Aşkın gözü kör mü?” Cümlesi aslında bunu tam olarak anlatıyor.
Peki neden bunu evlilikten sonra görüyoruz?
Evlilik öncesi dönemde taraflar birbirlerini etkilemek için, olduğundan farklı davranışlar sergileyebilmekte, aslında hiç hoşlanmadığı durumlara karşı tarafın tepkisini çekmemek için itiraz etmemektedir. Fakat evlilik sürecinde aynı evde yaşamayla beraber şahsi çıkarlar, şahsi düşünceler ön plana çıktığı için bu durum beklenen gibi olmamakta. Kişiler kendi istekleri neyse ona göre hareket ediyor ve bunun adı “doğal davranma” olarak biliniyor. Kendi isteklerini söylemekten gocunmamak, kaybetme korkusunun azalması çatışmalara yol açıyor. Bu süreçte birbirini tolere edebilen çiftler kazanan tarafta oluyor. Tolere edemeyen ve bir ortak noktada buluşamayanlar ise malesef yolculuğu tamamlamakta ya da yola mutsuz devam ettirmek zorunda kalıyor. Bu da artık evliliğin doğası olarak kabul ediliyor.
Yani bakılacak olursa aslında suç ne evlilikte ne de insanda. Kişi görmek istemiyorsa kim ona gösterebilir ki gerçeği? Evleneceğimiz kişiyi tanımak için ne yapmalıyız? Bir sonraki yazımızda bunu konuşmak üzere hoşçakalın 🙂
Aslınur Şahin